Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Ekim '11

 
Kategori
Deneme
 

Ataköy Marina'da kahvaltı...

Ataköy Marina'da kahvaltı...
 

Ataköy Marina


Bir Pazar sabahıydı...
Odamın penceresinden dikilip sokağımıza baktım, yağmur sayesinde su içindeydi. Gece yağmur yağdığını duymadım ama saat 6:30 civarı damlaların yola ve otomobillere vuruş sesini duymuştum, meğersem bardaktan boşanırcasına yağmış. Pazar günü olmasına rağmen neden erken kalktım, çünkü doksanlı yılların ilk yarısında okumuş olduğum Ticaret lisesinden arkadaşlarla saat 11:00’de Ataköy yat limanında kahvaltı etkinliğine katılacak oluşumdu.

Bu etkinliğe gitme konusunda kararsızdım, ama dün akşam gitme kararı aldım. Havanın yağmurlu olacağı günler öncesinden belliydi, bunun yanında kahvaltı etkinliğinin yapılacağı mekanın durumuma uygun olup olmadığını tam bilmiyordum. Ben bir tekerlekli sandalyeliyim, yer, zaman ve mekan benim için önemlidir. Zeytinburnu Ticaret liseliler olarak yılda üç dört defa buluşup hasretlik gideriliyor, bense bu etkinliklerin sadece birine veya ikisine katılıp arkadaşlarıma “buradayım…” diyorum.

Tüm etkinliklerine katılmak isterim ama bazen etkinliğin zamanı bana uymuyor, bazen mekanın yeri uzak olabiliyor veya mekan benim gibi bir tekerlekli sandalyeliye uygun olmuyor. Arkadaşlarım benim için en uygun yeri ve mekanı seçmeye uğraşıyor ama bunu bazen başaramıyorlar.

Ama bunun hiç önemi yok; nedeni de onlar on beş yirmi kişiler bense bir. Beni düşünüp onlara katılmam için çaba göstermeleri bile bana yetiyor. Geçen yılki kahvaltı etkinliklerine tek başıma gittim ve tüm işlerimi kendim hallettim. Zaten ben bunu istiyorum tüm işimi kendim görmeyi istiyorum. Sağlığımın bozuk olmasına rağmen, tek başıma ayakta durmak bana o kadar çok gurur veriyor ki, anlatamam. Geçen yılki kahvaltı etkinliğinin yapıldığı yer, evimize 4-5 kilometre uzaklıkta idi, ama sabah 09:00 gibi yola çıktım ve hava kötü olmasına rağmen bir saatte akülü tekerlekli sandalyemle oraya gittim. Geçen yılki mekanın girişinde bir basamağı vardı, arkadaşlarımın yardımıyla içeri girip onlarla beraber kahvaltıyı yapmıştım. Beş altı ay öncede okuduğum ortaokulun Kermes etkinliği vardı, okul evimize çok yakın olduğu için o etkinlikte de bulunmuştum. Katıldığım her iki etkinlikte çok güzel geçmişti.

Mesela lisede okuduğum o arkadaşlar Ramazan ayında Florya’da iftar yemeğinde buluştular, Taksim’de fasıl gecesi yaptılar ama ben gidemedim. Biri uzaktı diğeri de merdivenli mekanda idi. Şehir dışında yaşayan arkadaşlar bu etkinliklere nasıl gidip gelemiyorlarsa, bende onların durumundayım. Aslında sanıldığı kadar o kadar garipsenecek özenilecek “keşke gitseydim” denilecek bir durum yok. Gidemiyorum, gelemiyorum diye kendimi de sıkmıyorum. “Neden üst katta yapıyorlar”, “neden uzakta yapıyorlar” gibi sorular sormuyorum kendime veya arkadaşlarıma. Gereği neyse onun yaptıklarının farkındayım, öylede olması gerekli. Durumum müsait olduğu sürece her zaman onlara katılmayı düşünüyorum.

Bazen bazı söylemleri oluyor, bu da beni üzüyor “yapmayın, etmeyin, sadece beni düşünerek yeri veya mekanı belirlemeyin” diyorum ama hala beni düşünerek hareket ediyorlar. “Merak etmeyin, ben, yer ve zaman müsait olduğu sürece etkinliklere katılırım. Yer ne kadar yakın olursa olsun, mekan tekerlekli sandalyeme uygun olursa olsun, ama o an sağlığım el vermiyorsa ben yine gelemem, mekanda acil çıkış, asansör, tuvalet gibi yerler yoksa ben orada bulunmaktan hoşnut olmam…” diyorum, yok hala bildiklerini okuyorlar.

Kahvaltıya kardeşimle beraber çalıştığı firmanın minibüsü ile gittim. Gittim ama ne yağmur vardı anlatamam. Sandalyem minibüsün arkasındaydı bense liseden bir arkadaşımla beraber kardeşimin yanında ön taraftaydım. Yer, biraz uzak olduğu için havada yağmurlu olduğu için oraya akülü tekerlekli sandalyemle gitmedim. Yoksa niyetim oraya tekerlekli sandalyemle gitmekti.

Kahvaltının yapılacağı mekana gelirsem; o biraz sorunlu oldu çünkü kahvaltının yapılacağı mekan, bir kat yukardaydı ve asansör yoktu. Zorda olsa o on merdiveni yukarı yürüyerek çıktım, sonra yoruldum ve merdivenlerin diğer yarısını da küçük kardeşim beni kucağına alarak çıkardı. Sonra ben bir sandalyede oturdum, kardeşimde akülü tekerlekli sandalyemi yukarı çıkarttı. Kardeşim beni akülü tekerlekli sandalyeme oturttu ve minibüsle eve geri döndü. Bense beraber geldiğim arkadaşım Ersin ile bize ayrılan masamıza geçip biraz sohbet ettik, ederken de diğer arkadaşlar geldi zaten. Bu kadar zorlu bir mekan olduğunu bilseydim etkinliğe katılmazdım, ama iyi ki katılmışım.

İlk gelenlerden biri Kadir idi, o İzmit Kocaeli tarafından gelmiş. Ta 100 kilometre uzaklıktan, İzmit’ten hemen hemen kırk dakikada gelmiş, bizde 5-6 kilometreyi kırk dakikada geldik sayılır. Kadir’de ne istek arzu varmış ki etkinliğe katılmak için tatil günü olan Pazar günü erkenden kalkıp uzun yola çıkıp ve saatinde orada oldu.

Kahvaltı dört saate yakın sürdü, 11-12 kişiydik, konuşulmadık konu bırakmadık. 5-6 kız arkadaş vardı 5-6’da erkek arkadaş vardı. Kızlar kendi arasında sohbet etti, erkekler kendi arasında. Arada sırada ise beraber sohbet ettik, gırgır şamata yaptık, sadece gülmek gülümsemek için takıştığımız anlarda oldu. Konuştuğumuz konular bu sefer daha çok iş idi.

Bugün ki kahvaltıda bulunan tüm arkadaşlarım ve önceki etkinliklerde bulunanlar tüm arkadaşlarım; anlayışlı, çağdaş, belirli bir çizgisi olan, ileri görüşlü, sıcakkanlı, konularda karşısındakini incitmemeye çalışan, sohbetlerinde adil davranmaya çalışan kişilerden oluşuyor.

Kahvaltının yapıldığı yer çok güzeldi; Ataköy yat limanında bir dalgakıran üzerine inşa edilmişti, dalgakırana bağlı yatlar vardı ve dalgakıranın üzeri lüks otomobillerle süslüydü. Dalgakırandan etrafı panoramik bir görüş açısıyla görebiliyorduk. Restoranda, bulunduğumuz masanın bir tarafında deniz, üzerinde boğaza girmek için sıra bekleyen tankerler vardı, diğer tarafında Bakırköy Zeytinburnu manzarası vardı. Yemek yediğim masadan iki üç metre ilerideki hızla karayı döven dalgalı denizi görüyordum, suya dalıp çıkan balıkçıl kuşunu görüyordum, yelkenlileri ile Marmara denizine açılan sporcular görüyordum.

İstanbul’un birçok yerinde yemek yemiş kahvaltı yapmış biri olarak; o dalgakıran üzerinde baktığım her yerin deniz olması çok hoşuma gitti. Yağmur ise o muhteşem manzaraya tuz biber oldu. Bulutlardan, Marmara denizine düşen her damla yemeğe tat veren tuz biber gibi yukarıdan aşağı serpiliyor gibiydi. Ne kadar çok sevilen biriymişim ki çevrem beni bu güzelliklerle tanıştırıyor.

 
Toplam blog
: 120
: 522
Kayıt tarihi
: 15.12.10
 
 

His kaybı olmayan, sol tarafı felç, tekerlekli sandalyeli bir bedensel engelliyim... 1996 yılında..