Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Ocak '17

 
Kategori
Tarih
 

ATATÜRK: "Elime büyük bir yetki ve kudret geçerse...

ATATÜRK: "Elime büyük bir yetki ve kudret geçerse...
 

Olan durumun, olması gereken duruma getirilmesi...Bir anlamda, "eski durumun çözülmesi" ve arkasından gelen bir "değişim" ile "yeni bir duruma" geçilmesi...


...ben sosyal hayatımızda arzu edilen inkılabı, bir anda 'coup'(x) ile uygulayacağımı zannederim".

*

Atatürk'ün, bu cümlesini geçtiği paragrafı biraz daha açayım :

-- ...Ben her vakit söylerim(yukarıdaki cümleyi söyledikten sonra). Ben, bazıları gibi efkar-ı avam, efkar-ulemayı yavaş yavaş benim tasavvuratım derecesinde tasavvur ve tefekkür etmeye alıştırmak suretiyle bu işin yapılacağını kabul etmiyor ve böyle harekete karşı ruhum isyan ediyor. Neden ben, bu kadar senelik tahsil-i ali gördükten, hayat-ı medeniye ve içtimaiye-yi tetkik ve hürriyeti tezevvuk(zevk almak) için sarf-ı hayat ve evkat ettikten sonra, avam mertebesine ineyim. Onları kendi mertebeme çıkarayım. Ben onlar gibi değil, onlar benim gibi olsun"(1).

NOT: Atatürk'ün, bu sözleri, 1918 Mondros Mütarekesi'nin imzalanmasından 3 ay kadar önce söylediğini hatırlatmak isterim...

* 

"OLAN" DURUMDAN "OLMASI GEREKEN" DURUMA GEÇİŞ...

Atatürk, söylediği gibi de yapmıştır...İnkılabı, "var olan müesseseleri zorla değiştirmek" olarak görmesine rağmen, toplumun ve bireylerin, geleneklerine, düşünce ve ruhsal yapılarında aykırı olabilecek değişmelerden ürkebileceğini düşünerek, her değişim eylemini zamanı geldikçe uygulamaya geçirmiştir. Böylece, değişmelere karşı ilk anda doğabilecek tepkileri en aza indirmiştir.

Atatürk, yukarıdaki kesin ifadesine rağmen, tüm değişim eylemlerinde, genelde "zor kullanma" ya da salt "baskıcı" olmamıştır: Ama, zorunlu durumlarda "korkutucu" ve "ürkütücü" olmaktan da çekinmemiştir.

Bir örnek...

Örneğin, Saltanatın kaldırılmasına sıra geldiğinde, yukarıdaki "coup"(darbe) sözcüğünün gereğini tam olarak uygulamıştır...Saltanatın kaldırılması ile ilgili önergeye karşı olanları susturmak ya da en azından onları ikna etmek için, Meclis'te bir sıra üzerine çıkmış ve yüksek sesle, şu konuşmayı yapmıştır(2):

"...Bu ne olursa olsun yapılacaktır. Burada toplananlar, Meclis ve herkes sorunu doğal görürse, sanırım ki uygun olur. Yoksa, yine gerçek, yöntemine göre saptanacaktır; ama, belki birtakım kafalar kesilecektir".

Bir örnek daha...

Bakalım sizlere bir şeyler hatırlatacak mı? 

Mustafa Kemal, Türk halkını, uygar toplumlar içinde yakıştığı kata yükseltmek ve Türkiye Cumhuriyeti'ni sarsılmaz temeller üzerinde her gün daha da güçlendirmek için "her araçtan" yararlandığını belirtmiştir(3).

Bu araçlardan biri de, 4 Mart 1925 tarihli Takrir-i Sükun Kanunu'dur...Bu kanunun, o sırlarda patlak veren Şeyh Sait İsyanı'na karşı olmadığı; asıl amacın devrimlere devam için karşı ağızların susturulması ve devrimlerin sakin bir ortamda yürütülmesi amacıyla çıkarıldığı da söylenmiştir(4).

Sosyo-kültürel değişimlerin hemen hemen tamamının Takrir-i Sükun Kanunu'nun yürürlükte bulunduğu yıllarda tamamlandığı bir gerçektir. Buna rağmen, bu kanunun yalnızca, bu değişimleri gerçekleştirmek için çıkarıldığını iddia etmek de, eksik bir değerlendirme olur...

Atatürk, bu kanunu devrimlerini kolaylıkla gerçekleştirmek için çıkarmamıştır; ama zorunlu olarak çıkarılan bu kanundan, devrimlerini gerçekleştirmek için yararlanmıştır....

Atatürk, tekke ve zaviyelerin, türbelerin kapatılmasının ve bütün tarikatlarla, şeyhlik dervişlik, müritlik, çelebilik, falcılık, büyücülük, türbe bekçiliği gibi birtakım sanların yasak edilmesi ve kaldırılmasının da, Takrir-i Sükun Kanunu yürürlükte iken yapılmış işler olduğunu ifade etmiştir(5).

Ancak, bu kanun olmasaydı da, Atatürk düşündüğü değişimleri şu veya bu şekilde gerçekleştirecekti. Nitekim "fes" yerine "şapka" giydirilmesinin , Takrir-i Sükun Kanunu'nun yürürlükte olduğu zamanda gerçekleştirildiğini söyleyen Atatürk; "Bunu, Takrir-i Sükun Kanunu'nun yürürlükte olduğu sırada yaptık. Bu kanun yürürlükte  olmasaydı yine yapacaktık"(6) diyerek, bu kanunun salt devrimleri gerçekleştirmek için çıkarılmadığını; fakat ondan ancak yardımcı bir araç olarak yararlandığını ifade etmiştir...

Özetle, Atatürk, siyasal, sosyal ve genel olarak "toplumsal gelişim, değişim ve dönüşümlerini" zaman ve ortam koşullarına sıralamış, yapılabilirlik ölçüsünde uygulamaya koymuştur. En çok ilgi toplayacak, desteklenebilecek, kabul görecek olanları öne almış; güçlük yaratacak, işleri çıkmaza, açmaza sokacak olanları ise geriye bırakmış; fırsatı, olanağı, yapılabilirliği doğdukça, ortaya çıktıkça da gündeme getirmiştir.

Bu strateji ve taktiğin yönetimini de, ülkenin koşulları, toplumun yapısı, kendi yeteneği ve becerisi saptamıştır.

Böylece, "olan durumdan olması gereken duruma" geçilmiştir...

*

BUNA RAĞMEN...

Kurtuluş Savaşı ile ülke işgalden kurtulduktan sonra, Atatürk'ün giriştiği "toplumsal değişim ve dönüşüm" eylemine, o günlerde olduğu gibi, günümüzde de olumlu bakan büyük bir çoğunluğun yanında, bu eylemin-- savaş olayı dışında-- gereksizliğini ileri sürenler bulunmaktadır.

Değişimin, zamana ve tarihin akışına bırakılmasından yana olanlar, bu değişimin, toplumun geçmişle olan bağlarını kopardığını öne sürerek, kültürel çözülmeye neden olduğunu; değişim eylemine olumlu bakanların--değişimin gerekliliğine inananların-- bir kısmı ise, görüşlerini belirli bir ideolojik temele yaslandırıp, eylemin Türk toplumunun alt yapısında--özellikle üretim ve üleşim(paylaşım) ilişkilerinde-- bir değişiklik meydana getirmediğini, değişimin yüzeysel kaldığını; bu nedenle de amacına--kendi görüşlerine göre-- ulaşmadığını iddia etmişlerdir...

Ne yazık ki, dün olduğu gibi, günümüzde de, Doğu ile Batı, dindarlık ile laiklik, gelenek ile yenilik arasında sıkışıp kalmış; uygarlık ile o uygarlığın kültürü, irtica ile dinsel muhafazakarlığı, değişen ile değişmeyeni anlamakta ve yorumlamakta güçlük çeken bazı grupların düşünce ve eylemlerine egemen olan ideolojik sapkınlıklar, demokrasiyi akılcı temelinden ayıran gücünü hala sürdürmektedir...

Bunun yanında, insan hakları, hukuk ve demokrasiyi amacından saptırarak, etnik köken ve kültüre dayanan bağnaz bir milliyetçilik için çıkış noktası yapılmak istenmektedir. Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünü bozmaya yönelik ve halkımızın bir bölümünün bütünden kopup yabancılaşmasına yol açan bu girişimlerle, hukuksal bir temele oturtularak siyasal sınırların tartışıldığı bir durum yaratılmıştır...

Yani, koşullar farklılaşsa da, bir anlamda tekrar başa dönülmüştür...Yeni bir başlangıcın gerekliliği gündeme gelmiştir...

*

ŞİMDİ...

Şimdi, bir "mesela" diyelim ve sonuca gidelim...

Aradan yüz yıla yakın bir zaman geçti...Evimizin temelleri  bir sürü sarsıntılar ile gevşedi; badanası boyası gitti; tahta merdivenleri gıcırdamaya başladı, bazılarının tahtaları kırıldı; çatısı akmaya başladı, 10-15 yılda bir aktarıldı ama akmaya devam ediyor; elektrik sistemi tehlikeli bir durumda, su tesisatı tamir ede ede edilemez hala geldi; kanalizasyon sisteminde fareler cirit atıyor...

Yani ev, onarım kabul etmez bir durumda...Yapılacak iki şey vardı :

-- Ya, tüm bina yıkılacak ve aynı temeller üzerine yeniden inşa edilecekti...

-- Ya da, kentsel dönüşüme tabi tutulacaktı...

Bu arada ülke dışından, bazı müteahhitler, aracı kullanarak "bize verin, biz yenileştirelim" teklifinde bulundular ; olmayınca zor kullanmaya kalktılar...ama; ev sahibi, ev halkının desteği ve direnci ile "Hayır! Biz kendimiz yaparız" dedi...

Bu bir "coup" değildir; yalnızca evimizin yenilenmesi; ya da  "kentsel dönüşüm" uygulamasıdır...

Ve...Girişimlere başladı...Bittikten sonra hepimiz göreceğiz...Yeni evimizi...

 

cdenizkent

 

-------------------- :

(x) "coup" : Bu sözcük, hem Fransızca'da hem de İngilizce'de aynı şekilde yazılır...Ancak Atatürk'ün bu sözcüğü Fransızca söylediğini düşünüyorum. Çünkü Atatürk, bu dili daha iyi öğrenmek için özel bir gayret göstermiştir. Bu nedenle Atatürk'ün bildiği yabancı dillerin başında Fransızca başta gelir..

- Sözcüğün Fransızca anlamı: Vurma, vuruş, darbe

- İngilizce anlamı: Askeri darbe, hükümet darbesi

(1) Afet İnan, M.K. Atatürk'ün Viyana Karlsbat Hatırları, Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayını, 1970, s.32

(2) M. Kemal Atatürk, Nutuk-Söylev, Cilt II, s. 957

(3) A. g. y., s. 1195

(4) Metin Toker, "Takrir-i Sükun, 1925'den Tahkikat Komisyonu 1960'a", Milliyet Gazetesi, 24-27 Ağustos 1991, s, 10

(5) M. Kemal Atatürk, Nutuk-Söylev, Cilt II, s. 1195

 
Toplam blog
: 979
: 1425
Kayıt tarihi
: 11.12.07
 
 

İstanbul doğumluyum. İlk, orta ve lise öğrenimi İstanbul'da tamamladım. İstanbul Üniversitesi'nde..