Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Nisan '11

 
Kategori
Siyaset
 

Atatürk, Gandhi ve dil?

Size bugün iki lider arasındaki benzerlikleri ve farklılıkları anlatacağım. İkisi de, 20. yüzyılın başlarında İngiliz Emperyalizmi ve işgale karşı savaş vermişlerdir… İkisi de zeki, kültürlü ve halkı için canını vermekten çekinmeyen liderlerdi… İkisi de yeni fikirlere açık ve devrimci ruhluydular… İkisi de bir ekiple yola çıkmış, zaman zaman ihanete uğramış, ama yılmamışlardı… İkisi de, mücadeleden galip çıkmış, “Unutulmazlar” arasında tarih arşivlerinde saygın yerlerini almış liderlerdir… Ancak, ikisinin mücadele şekli biraz farklı idi: Atatürk, silâhla ülkemizi işgal edenlere karşı silâhlı mücadeleyle, “Cephe Savaşıyla” başarıya ulaşırken; Mahatma Gandhi ise, “Pasif Direnişle” başarıya ulaşmıştır!.. Zaten “Mahatma” demek, “Budist Evliyası” demektir. Bu inanışın içinde şiddet yoktur. Zulmedenlere karşı bile sessiz kalmak vardır, o da öyle direnmiştir… 

Atatürk, dilimiz Türkçe’nin bozulmaması ve yozlaşmaya uğramaması için büyük çaba sarf etmiş, çok da devrimci ve radikal kararlar almıştı. Çünkü biliyordu ki; dilini kaybeden bir ulusun insanları önce kültürlerini, sonra ülkelerini ve en sonra da her şeylerini kaybederlerdi… Sevgili Atatürk’ümüzün yaşamını zati herkes biliyor, ama Gandhi’nin gelişi şöyle olmuştu: Sürgünden tam 21 yıl sonra, 9 Ocak 1915’te, ülkesi Hindistan’a dönen Mahatma Gandhi (1869/ 1946)’yi karşılamaya gelen on binlerce Hintli, onun artık Hindistan için milli bir simge haline geldiğinin de bir kanıtıdıydı. Hindistan’da olduğu yıllar boyunca “İngiliz Emperyalizmi”ne karşı pasif ve uzlaşmacı bir çizgi izleyen Gandhi, gerçekleşen birçok yığınsal milli bağımsızlıkçı ve emekçi eylemlerinden doğan kurtuluş fikrini, pek de olgun bir fikir olarak görmedi. Avrupa ürünlerini boykot, “Sivil İtaatsizlik” gibi eylemler gerçekleştiren Gandhi, ayaklanmaya ve ulusal kurtuluş için savaşa karşı oldu. 

Birinci Dünya Savaşı’nda ‘İngilizler için asker toplamak’ en büyük hatalarından biri olmuştur. 30 Ocak 1948’de, radikal-milliyetçi bir Hintli, onu suikastle öldürdü. Gandhi’nin bu hatasını, Yüce Atatürk’ümüz asla yapmazdı, kimsenin yapmasını da istemezdi. Çünkü O sürekli; “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” der, kimsenin işine karışmaz, hep tarafsız davranırdı… Bugün ülkemizde de, 80 yıl önce Gandhi’nin uyguladığı “Sivil İtaatsizlik” uygulamasına geçenler var! Bu eylemin fikir babası Gandhi idi ve ilk uygulayıcıları da Hintlilerdi… Öldürülmesine gelince de: Mahatma Gandhi'nin 7 ölümcül günahı (!) şöyleydi ve zati bunun için radikal milliyetçi bir Hintli tarafından öldürülmüştü: “İlkesiz Siyaset / Emeksiz Zenginlik/ Vicdansız Haz/ Niteliksiz Bilgi/ Ahlâksız Ticaret/ İnsaniyetsiz Bilim ve Özverisiz İbadet…” Dedik ki; “Dil” bir ülkenin her şeyidir, iyi korunmalı, yozlaştırılmasına asla müsaade edilmemelidir!.. 

İyi de, biz zamane veletleri olarak ne yapıyoruz? Atatürk’ün Türk halkı, Gandhi’nin de Hint halkı için istedikleri dilin önemi konusuna dikkat ediyor muyuz? Ne gezer efendim!.. Şu sahil kentlerimize bir gezdiğimizde, en fazla dil katliamının oralarda olduğunu görmüyor musunuz!? Bütün dükkânların tabelâlarında; “Proto Coloor… Titanic Center… Dallas Show Room… Lâ Famme Bijuter… For Sale… Word Hotel… Restaurant France…” yazılarını görmüyor muyuz? Bu ne!? Buraları birer Fransız, İngiliz, Alman veya Rus kentleri mi? Günlük dilimizi de bozduk. Gelişen bilgisayar ağı ve teknoloji yüzünden hepimiz yavaş yavaş şu yabancı sözcükleri kullanıyoruz. Oysa, bunların Türkçe karşılıkları yok mu, niye kullanmıyoruz ki!? Örneğin şunlar: OKEY (Tamam), BYE BYE (Hoşça kal), DİZAYN (Tasarım), MAİL (İleti), ANTİPATİK (Sevimsiz, İtici), AVANTAJ (Üstünlük), FONKSİYON (İşlev), SEKS (Cinsel İstek), BASEN (Kıç, Popo), PENİS (Pipi)… ah pardon, pardon yahu!.. Bu işlere biraz canım sıkılıyor da, hızımı alamadığımdan son sözcükler öylesine elimden kaçıverdi, çok özür dilerim… Son sözüm ise şu: “Türkçe konuşmamız ve Türkçe yazmamız şart!..” Bu sözü Cem Yılmaz’dan da, Seyyar Tayyar’dan da önce, yine ben söylemiş idum. Deyiş o deyiş, patladı getti de; herhalde sahildeki Avrupa hayranı zamaneler bunları henüz duymadılar galiba!? Yoksa öyle tabelâları asarlardı… Sakin KOŞAR. 

 
Toplam blog
: 191
: 753
Kayıt tarihi
: 09.08.08
 
 

16/07/1951 Bozüyük / Yatağan / Muğla doğumlu, 1970 Isparta - Gönen mezunu, 1986 Anadolu Üniversit..