Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Kasım '08

 
Kategori
Güncel
 

Atatürk bundan daha güzel anlatılamazdı

Atatürk bundan daha güzel anlatılamazdı
 

Böyle bir belgesel yapmak, sizi siz yapan aydın kesimi karşınıza almayı göze almak, hepsinin ötesinde bu belgeseli yapma özgürlüğünü size bağışlamış bir önderi, ''İnsani yanını vurguladım'' diyerek gözden düşürmeye çalışmak nasıl bir akıl tutulmasıdır?

Adına belgesel denen filmi, bugün izledim. Sabırla son karesine kadar hem de. Yeğenim ''Çıkalım hala'' dediğinde ilk yarı dahi bitmemişti.

Ve ben bugün İzmir'li olmaktan bir kez daha gurur duydum.

İzleyiciler arasında yirmili yaşlarda olanlarda vardı, kırklı, ellili yaşlarda olanlarda.

İlk yarı bittiğinde gitmekle kalmak arasında bocalayan sesler duyuldu. Salonun yarısı çıktı ve geri dönmedi. Kalan insanlardan da belgesel sona erdiğinde, ''Olmaz, bu kadar da olmaz, yazıklar olsun'' sesleri yükseldi.

Başbakan '' Yerel seçimlerde İzmir'i istiyorum'' demişti ya, çok haklıymış.

İzmir'li olmaktan çok gurur duydum çok.

Yılmaz Erdoğan, çok sevildiği, çok izlendiği, çok iş yaptığı bir dönemde, ''Televizyona boş kaset göndersem yine izlenir'' deme gafletinde bulunmuş, kendi ipini kendi elleriyle çekmişti. Çekiş o çekiş yıllardır toparlanamadı.

Geleneklerimizde, cenaze musalla taşındayken, imam cemaate son sözünü sorar, hellallik ister, böylece merhum ile cemaat arasındaki hesabı keser. Bundan sonra da ölen hakkında ileri geri konuşulmaz. Kişi ölümünden sonra kendini savunamayacağına göre yoruma açık cümlelerle arkasından konuşmak ne derece doğrudur?

Atatürk'ün annesine, eve üvey baba ve üvey kardeşler getirdiği için, dargın olduğunu öğrenmek bizi hiç mi hiç ilgilendirmedi.

Ölen kardeşinin mezarının kumsalda olduğu için, cesedinin çakallara yem oluşunu konu etmenize de anlam veremedik.

Hocasından yediği dayak yüzünden askeri okula gidişini, parasız, ezik, zayıf bir öğrenci olarak ilk yıl, sefahate dalıp derslerini ihmal etmesini uzun uzun vurguladıktan sonra, belgeselinizin sonlarına doğru hilafeti kaldırmakla o dayakçı hocadan intikamını aldı yakıştırmanızın verdiği mesaj akıllara zarar. Atatürk hocadan dayak yemeseydi laikliği savunmayacak mıydı?

Çanakkale destanını yazmaya gidişini de ''Kendisini göstereceği bir fırsat'' olarak gördüğü mesajını da satır arasına pek bir ince sıkıştırmışsınız.

Büyük taarruzu, Kartaca savaşında Hannibal'in taktiği ile kazanılmış bir zafer olarak yansıtmanız Atatürk'ün askeri dehasını yerle bir edip çalıntı olduğunu kısacık bir cümleyle beyinlere çakma çabanızı,

On dört gün süren ve düşmanın İzmir'de denize dökülmesiyle son bulan ''Büyük Taarruz''u bir kaç saniyeye sıkıştırıp, ayağının tozu ile İzmir'de Latife hanımla flört etmesini uzun uzun göstermenizi,

Büyük Millet Meclisi'nin açılışını cuma gününe denk getirip, gerici kesime şirin görünmek uğruna hilafeti koruyacağını söyleyen takiyyeci bir Atatürk görüntüsü vermenizi,

Cumhuriyet'in ilanını, devrimleri, okuma yazma oranı %5 olan, hurafelerle ve din baskısıyla beyni yıkanmış bir topluma, zorba ve küstah bir tavırla kabul ettirdiğini vurgulamanızı,

Sonraki on yıl boyunca hiç bir devlet işine karışmayan, gündüzünü uyuyarak geçirip, uyandığında kahve ve sigaraya sarılan, sabahlara kadar, tatsız tuzsuz sofralarda rakı içen, ağlayan bir Atatürk olarak gösterdiğiniz kişinin birden halkın arasına karışmaya kalkıştığında, halkın tek partinin zulmüyle inlediğini, yoksulluk içinde kıvrandığını görüp üzüldüğünü, pek güzel anlatırken o yokluk ve yoksunluğun nedenlerini, üretim birimlerini yaratma çabalarını yok saymanızı,

Mussolini ile Mustafa Kemal'i aynı pozla aynı karede verip, Atatürk'e açıkça diktatör demenizi, bu hakaretinizi her yere heykellerini diktirdi diyerek pekiştirmenizi,

NE YAZIK Kİ ÜZÜLEREK NEFRETLE VE İBRETLE İZLEDİK.

narçiçeği

 
Toplam blog
: 74
: 1691
Kayıt tarihi
: 17.06.07
 
 

Emekliyim ama, yaşamdan değil; işimden. Eşim ve iki kızımla birlikte İzmir’de yaşıyoruz. Yazmak, oku..