Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Mayıs '11

 
Kategori
Özel Günler
 

Atatürk de bir insandı

Atatürk de bir insandı
 

Ağlayan Atatürk!


Atatürk, tarih boyunca gelip geçmiş en büyük devlet adamlarından biridir. Hiç bir zaman yaşadığı zamanın üzerinde durmamış, ileriyi görerek ona göre iş yapmıştır. Atatürk'ü Mussolini ve Hitler gibi yöneticilerden ayıran nokta işte bu niteliktir. Onlar her yaptıklarında kendilerini düşünerek hareket ediyorlardı. Atatürk, kendisinden ötesini, 20–30 yıl ilerisini görerek hareket ederdi.” - Lord Kinros, İngiliz Devlet Adamı, 1960

*

Tüm insanlar gibi o da bir insandı. Ama büyük bir insan! Ülkesinin varlığını her şeyin üstünde tutan insan. Yurdu ve ulusu için gözünü kırpmadan canını verebilecek yapıda bir insan. Bireyci değil özgeci bir insan.

Birçok anısı olmasına karşın, bu kez iki acıklı anısını sizlerle paylaşmak istedim. Biraz da duygusal olan aşağıdaki iki yazıyı soluksuz okuyacağınız düşüncesindeyim.

***

ATATÜRK, HIÇKIRA HIÇKIRA AĞLIYORDU

Yıl 1922. 14 Ocak gece yarısı. Mustafa Kemal"in özel treni Eskişehir"e doğru gidiyor. Bu yolculuk bir kamuoyu yolculuğu olacak ve Gazi, savaş sonrası Anadolu"sunda bazı şehirlerin nabzını yoklaya yoklaya İzmir"e gidip annesini görecek. Ve Latife"yi.
Ama o gece çok sıkıntısı var Mustafa Kemal"in ve bir türlü uyku tutturamıyor.

Ali Çavuş kompartımanın kapısı önünde sigara üstüne sigara içiyor. Kapıya dayanmış karanlığı seyrederken bir yandan da kendi kendine mırıldanıp duruyor.

“Bu işin bu kadar çabuk oluvereceğini hiç düşünmedim.

İşte, sonunda şifreli telgraf geldi. Zübeyde anamızı yitirdik. Peki, ne duruyorum. İçeri girip onu uyandırmalıyım. Ama işe bak, giremiyorum. Kıyamıyorum paşama. Nasıl derim ki: "Anamız öldü paşam!" diyemem. Onun yüreği anası için atar. Hep söyler. Vatanı kurtarmakla anasını kurtarmak aynı anlama gelir onun için. Kapıyı açsam, telgrafı uzatsam, "Paşam sen sağ ol" desem "Eyvah demez mi?"

"Koca vatanı kurtardım ama anamı kurtaramadım demez mi?"

Ali Çavuş, anlattığına göre birden yerinden sıçramış. İçeriden bir ses geliyor. Mustafa Kemal sesleniyor.

Çavuş kompartıman kapısını açıp selam duruyor:

“Emret Paşam”.

Mustafa Kemal yatağa oturmuş soruyor telaş ile:

“Ne demeye kapıda bekliyorsun sen?”

“Uyku tutturamadım da Paşam”

“Annemden bir haber var mı?”

“Az önce bir telgraf geldi dediler, şifreyi çözünce size sunacaklar.”

“Boşuna kıvranma Ali, benden de saklamaya çalışma. Ben haberi aldım.”

Ali Çavuş bir şey yokmuş gibi durmaya çalışıyor ve merakla soruyor:

“Ne olan, ne haber aldın ki paşam? Hayırlı haber inşallah?”

Mustafa Kemal usul usul anlatıyor.

“Az önce dalmışım, rüyamda yeşil bir ovada anamla el ele geziniyorduk. Hep olduğu gibi bana bir şeyler anlatıyordu. Birden bir fırtına çıktı. Bir sel bastırdı, anamızı aldı götürdü. Hiçbir şey yapamadım. Hiç, hiç!”

Çavuşu bir titremedir almıştı. Derken, Mustafa Kemal emri verdi:

“Çocuk! Al getir şu telgrafı, hemen!”

Ali Çavuş kompartımandan çıkar çıkmaz, çözümü getiren görevliyle karşılaştı.

“Ver onu” dedi. “Paşamız bekliyor.”

Kâğıdı aldı, içeri girdi, selam durdu ve: “Sen sağ ol paşam!” dedi.

“Millet sağ olsun.”

Gözünden iri bir damla gözyaşı akıvermişti. Çavuş “Ağlama paşam” diye yalvardı.

“Neden? Ben insan değil miyim? Anam öldü. Ben buna ağlarım. Ama Anavatan kurtuldu. Bununla da te selli bulurum. Benim için ikisi bir.”

İşte ben bunun için:

"Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini’ diye cevap vermedim mi Namık Kemal"e? Birden Mustafa Kemal ile Ali Çavuş birbirlerine sarıldılar ve açık açık, hıçkırıklarla, içli içli ağlıyorlardı!

Kaynak: http://www.forumlegal.net/y-l-1922-t78091.html?p=292241

***

ON BEŞ KEZ ÇALINAN ARYA ve AĞLAYAN ATATÜRK

9 Kasım 1963 Cumartesi gecesi Ankara Radyosu’nda Nevin Uluçam’ın Devlet Konservatuarı Öğretmenlerinden Prof. Necdet Remzi Atak’la söyleşisi

-Hoş geldiniz efendim. İşittiğimize göre Atatürk’ün huzurunda siz pek çok konserler vermişsiniz. O’na ait anılarınızdan ve o’nun sevdiği eserlerden bize kısaca bahseder misiniz?

-Memnuniyetle… Atatürk’le o kadar çok anımız var ki, nereden başlayacağımı, nerede bitireceğimi bilmiyorum. Bu nazik konuşma çağrınız da beni hazırlıksız yakaladı; fakat, kısa süre içinde elimden geldiği kadar ve bilhassa unutamadığım çok içli bir anımı nakletmek istiyorum.

-Atatürk’le ben 15, hemşirem Ferhunde 16 yaşındayken ilk defa Ankara’da karşılaştık. Bir konser için İstanbul’dan gelmiştik. O zaman ikimizde kolejde öğrenciydik. Konser şimdi Foto Naim’in bulunduğu yerde, sonradan yanan Milli Sinema salonunda olacaktı. Konserin kesin tarihi 29 Ocak 1926; o tarihlerde Ankara’da konser verebilmek için doğru dürüst bir piyano bulunamıyordu. Sonunda Köşk’ten getirdiler. Konser, o zamanki TBMM Başkanı Kazım Özalp’in gözetimindeydi. Atatürk oradaydı. Konserden sonra bizi Köşk’e çağırdı. Ankara’da üç gece kaldık. Üç gece de kendisine müzik yaptık. Dediğim gibi o zaman ben 15 yaşında kısa pantolonlu bir çocuktum…

Kemana çok küçük başlamışsınız…

-Evet, sanat yaşamımı bildiğinize göre bugünkü çerçeveyi aşmamak için ayrıntıya girmeyeceğim. Sonra 1931 Şubatında Almanya’dan döndük. Niyetimiz, Ankara’da bir konser vermek, sonra tekrar İstanbul’a dönüp, özel çalışmalarımızı sürdürmekti. Ankara’ya varışımızın ya ikinci, ya da üçüncü günü Köşk’ten bir haber geldi. O zamanki genel yazman, son zamanlarda öldü. Rahmetli Tevfik Bıyıkoğlu aracılığıyla Atatürk bizi çağırıyordu. Gittik. “Hayır” dedi, “Siz burada ve benim okulumda öğretmen olacaksınız.” Bu suretle o zamanki Müzik Öğretmen Okulunda öğretmenlik yaşantımız başlamış oldu. Tarih 7 Nisan 1931.

Hocam, anımsıyor musunuz acaba, neler çalmıştınız? Hangi yapıtları çalmıştınız?

-1926’da yani ilk gelişimde, Atatürk sofrada bana bir ara dedi ki: "Devrimcilerin, ihtilalcilerin sofrasında bulunuyorsun. Öyle bir şey çal ki, burada biz kendimizi bir devrim, bir ihtilal içinde hissedelim. Burası şöyle bir karışsın…" Düşündüm düşündüm, bu kadar yüksek bir emir karşısında öyle hafif bir yapıtla küçük düşmek istemezdim. Bach’ın Şakonu’nu gayet ritmik ve çok sert, kırıcı yakıcı bir tarzda çalmaya başladım. 3–4 dakika kadar sakin dinledi. Sonra elini omzuma koydu: “ İyi bir yapıt seçtin, kutlarım.” dedi. Bu 15 yaşında iken ilk karşılaşmamdı.

Sözlerimi çok içli bir başka anıyı anlatarak kapatmak istiyorum.

-1934 – 1935 yıllarıydı. Yeni Köşk’te Atatürk’ün çok içli bir akşamıydı. Bize Tosca Operasını Avrupa’da hangi koşullar altında dinlediğinden, o zamanki dünya durumundan, kuşkularından, zevklerinden uzun uzun bahsetti. Bir şeye içleniyordu. Çok içleniyordu ve çok içli bir akşamdı. Tosca Operası’ndan Çavadarossi’nin ünlü aryasını birçok kez benden istemiş olduğu için hazırlıklıydım. Hatta bir yanlış yapmayayım diye aryanın notalarını bile yazmıştım ve cebimde bulunduruyordum. O gece de biliyordum ki sıra tekrar Tosca’ya gelecek. Adeta bekliyordum. Nihayet bana döndü: "Çal bakalım şu Tosca’yı ." dedi. Ben notayı çıkarttım : “Hayır hayır, öyle değil notayı bırak, notasız çal.” dedi. Notayı bıraktım, gözlerimi kapadım, yoğunlaşmış oldum, başladım çalmaya. Bir iki nota çalmıştım ki: “Hayır hayır, olmadı, bana dön, bana çal, benim gözlerime bak öyle çal.” dedi.

Kendisine döndüm. Masada oturuyordu. O’na dönerek çalmaya başladım. “Gene olmadı, bana daha yaklaş.” dedi. Yaklaştım, çok yaklaştım. Belliydi ki çok uzak bir anısının içine gömülmek istiyor ve içinden çok eski zamanlara ait bir şeyler taşıyor, fışkırıyor, fışkırıyordu…

En sonunda: “Kemanın sapını omzuma dayayacaksın ve öyle çalacaksın.” dedi. Bir an için gözünüzün önüne getirin; tarihimizde yaşamış, yaşayacak en büyük Türk, bir sanatçıya, “Kemanının sapını omzuna daya ve o vaziyette en sevdiğim melodiyi çal.” diyor. Ben artık ibadet eder gibi, huşu içinde Çavadarossi’nin aryasını çalmaya başladım.

Atatürk, gözleri kapalı, biraz madeni ahenkli, biraz kısık, çok tatlı, çok anlamlı sesiyle melodiyi söylerken gözlerinden sicim gibi yaşlar akıyordu! Aryayı belki on beş kez tekrarladım…”

Kaynak: Marşlarda-Türkülerde Atatürk, Angı Yayınları (Hacı Angı)

*

 
Toplam blog
: 782
: 1295
Kayıt tarihi
: 18.08.08
 
 

Kırşehir Erkek İlköğretmen Okulu'nu, İzmir Buca Eğitim Enstitüsü Türkçe Bölümünü, İstanbul Çapa M..