Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Şubat '10

 
Kategori
Anılar
 

Atatürk heykeli ve sefertası

Atatürk heykeli ve sefertası
 

Olayın geçtiği yer.(Ergani Hükümet Konağı önü)


Gerçek adını hiçbir zaman öğrenemediğim ve şehirdeki herkes tarafından “Siyahmet” diye çağrılan ve ilkokul bilgilerimden yola çıkarak aslında isminin Siyah Ahmet iken, ünlü düşmesiyle bu hale geldiğini düşündüğüm, bu gayet düzgün giyinişli adama, daha önceleri çarşıda-pazarda defalarca rastlamıştım. İlk başlarda kendisini üst düzey bir memur veya bir sanatçı olarak tasavvur etmiştim. Zira film setinden az önce dönmüş izlenimi veren bir görüntü içindeydi. Geriye yatırdığı kırlaşmış düz saçları, çenesine değin uzanan kalın favorileri, geniş yakalı gömleği ve yaz-kış sırtından düşmeyen kül rengi ceketiyle( hani şu filmlerden görüp bildiğimiz )1800’lü yıllardan kalma Fransız yargıçlara benziyordu.

Terk edilmiş tarihi hükümet konağının (ki bu hükümet konağına şimdilerde tinercilerin, oğlancıların ve evsiz şarapçıların tünediğini üzülerek söylemem gerekiyor.)geniş merdivenleri dibindeki alanda yer alan devasa Atatürk heykelinin önünden geçerken bizim “Fransız yargıcın” yüzü heykele dönük bir şekilde bağırıp çağırdığını gördüm. Çok daha sonraları malulen emekli bir tarih öğretmeni olduğunu öğrendiğim “Siyahmet” Atatürk heykeline hararetli hararetli bir şeyler anlatıyordu. Beni hayretler içinde bırakan bu durum tam tersine sağlı sollu kahvehanelerde oturanları ve yoldan geçenleri kahkahalara boğmuştu. Bu zat-ı muhteremin aslında su katılmamış bir deli olduğunu ve bunu her gün yaptığını “izleyici grubun” kendi aralarındaki konuşmalarından öğrenmiştim o an. Biraz seyrettikten sonra Siyahmet’i böyle celallenmeye iten şeyi öğrenince hayretim daha da artmıştı. Atatürk’ün heykeli önüne içi yemek dolu birkaç sefertası bırakmış ve “Hadi, ye Atam!” diye bağırıyordu. Bu bağrışlardan sonuç alamayacağını; yani heykelin yemekleri yemediğini görünce bu defa hınzır bir çocuk edasıyla gülümseyerek “Yoksa utanıyor musun Kemal?” diye soruyordu. “ Yoksa aç değil misin?” Atatürk’ün utandığına kanaat getiren Siyahmet bu defa arkasını dönüp “ Hadi, hadi ye. Söz, bakmayacağım.” deyince benim bile o an fark etmediğim birkaç çocuk heykelin arkasında gizlendikleri yerden çıkıp sefertaslarını kaptıkları gibi ortadan yok olmuşlardı. Heyecanlı bir film seyredercesine olacakları görmek için merakla bekliyordum. Bir müddet sonra yine heykele taraf dönen Siyahmet sefertaslarını heykelin ayakları önünde göremeyince sevinçten kudurmuşçasına sağlı sollu değişik zıplama hareketleri yapmış, “Bak sefertasımı akşam burada isterim.”dedikten sonra gülümseye gülümseye gözden kaybolmuştu.

Bu “Atatürk aşığı” insanın cesedini karlı bir kış sabahı heykelin ayakları önünde soğuktan donmuş bir şekilde bulmuşlardı. Elinde dün geceden kalma boş bir sefertası vardı. Beni asıl üzen şey mütemadiyen Atatürk’ün yemesi için getirdiği yemekleri heykelin ardına gizlenen sokak çocuklarının yediğini hiçbir zaman bilmemesi olmuştu. Bu karlı kış gecesinde yerdeki beyazlığa bakarken cam arkasından, nedense Siyahmet’i anmak istedim.

SERHAT DEMİROĞLU

1 Şubat 2010

 
Toplam blog
: 8
: 5517
Kayıt tarihi
: 25.01.10
 
 

1982'de Diyarbakır'da doğdum. İlk orta ve lise öğrenimim Diyarbakır- Ergani ilçesinde tamamladım...