Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Nisan '14

 
Kategori
Güncel
 

Atatürk'ün Cumhurbaşkanlığı ve Atatürkçülük

Atatürk'ün Cumhurbaşkanlığı ve Atatürkçülük
 

Atatürk


Atatürk’ün Cumhurbaşkanlığı ve Atatürkçülük

Kurtuluş Savaşı, zaferle bitmiş. Ülke düşmandan temizlenmiş. 24 Temmuz 1923 Lausanne (Lozan) Barış Andlaşması’ nın imzalanmasıyla ülkemizde barış rüzgârları esmeye başlamıştır. Atatürk, barış yanlısı olduğunu şu sözleriyle belirtmiştir:”Yurtta barış, dünyada barış”

Türkiye Cumhuriyet’inin kurulması, kolay mı oldu? Kuşkusuz, hayır. Cumhuriyetimiz, zorlu bir Kurtuluş Savaşı sonunda kuruldu. Peki, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Cumhurbaşkanı seçilmesi kolay mı oldu? Kolay olmadı. Atatürk’ün yakın arkadaşlarından bile karşı çıkanlar oldu. Karşı çıkanlar da Kurtuluş Savaşı’ndan sonra padişahın tahtına oturmasını istiyorlardı.Rauf Orbay,”Ben, padişahın ekmeğini yedim; ona karşı olamam ”diyordu.

1923 yılı Ekiminde bu nedenle bir hükümet buhranı patlak verdi. Mustafa Kemal Paşa’nın gösterdiği adaylar seçilemiyordu. Onun isteğini; başbakanı ataması, başbakanın da bakanlar listesini hazırlayıp onun onayına sunması, sonra Meclis’ten güvenoyu isteme yöntemi karşılayabilirdi. Yakın arkadaşlarını buna razı etti ve salt çoğunluk sağlanarak kısa bir anayasa değişikliği ile yeni sisteme geçildi. Yeni rejimin adı cumhuriyet konuldu.

29 Ekim 1923’te Cumhuriyet’in kurulmasıyla Gazi Mustafa Kemal Atatürk,159 milletvekilinin 158’inin oyunu alarak Türkiye Cumhurbaşkanlı ’na seçilmiştir.(Tek Adam, C 3,s.157)

Cumhuriyetin Meclis’te yeterince tartışılmadan ve kamuoyundan habersiz aniden ilanı, bazı çevrelerde Mustafa Kemal Paşa’nın yetkilerini artıracağı gerekçesiyle tedirginlik yarattı. Hatta hürriyetin suya düştüğünü resmeden “Cum-hürriyet” yazılı karikatür bile yayımlandı.(Zeki Sarıhan)

Atatürkçülük Nedir?

Atatürkçülük demek, onun devrimleri, ilkeleri, düşünceleri demektir. Atatürkçülük, toplumu devrim gücüyle değiştirmek demektir. Atatürk devrimlerinin dayandığı temel ilkeler şunlardır:

Laiklik: Orta Çağ’ın teokratik düşüncesi yerine özgür, çağdaş, bilimsel düşünceyi egemen kılmak; ülkeyi, şeyhler, dervişler ülkesi olmaktan kurtarmaktır. Atatürkçülüğü yıpratmak, yıkmak isteyenler, laikliğe saldırmışlar; laikliği, din düşmanlığı olarak görmüşlerdir. Laiklik, şeriatçılığa ve fetvacılığa; dinin politik araç olarak kullanılmasına karşıdır. Çünkü din kutsaldır Laiklik. Atatürk,”Nutuk”ta şöyle diyor:Birtakım şeyhlerin, dedelerin, seyitlerin, çelebilerin, babaların, dervişlerin arkasından sürüklenen ve falcılara, büyücülere, üfürükçülere, muskacılara hayatlarını ve geleceklerini teslim edenlere uygar insan gözüyle bakılabilir mi?” Dini, topluma yön veren siyasal güç olmaktan çıkarıp kişinin özgür Tanrısal inancı durumuna getirmek ilkesidir

Laik bir ülkede, örgütlenme; cemaatler, tarikatlar aracılığıyla gerçekleşmez. İşçi sendikaları; öğrenci, meslek kuruluşlarıyla gerçekleşir.

Devrimcilik: Devrimcilik bir süreçtir.”Oluş” un bitmiş olduğu yerde, bir başka oluşa geçmektir. Başka bir deyişle, sürekli değişim ve yenileşmedir.

Devrim, yerleşik toplumsal düzeni köklü, hızlı ve geniş kapsamlı olarak niteliksel değiştirme ve yeniden biçimlendirme olayı. (Türkçe Sözlük, TDK)Devrimcilikbu ana yönteme uyarak yalnızca çağdışı kurumları yıkmak yerine, çağdaşlarını kurmakla yetinmemek, ulusu çağdaşlaşmanın gerektirdiği yeni kurumlara bilimin ve uygarlığın kılavuzluğunda çağdaş değerlere kavuşturmaktır. Bu bakımdan devrimciliği dar anlamda yıkıp yapmak sınırları içinde düşünmek, onun biçimsel yönünü görmekten ileri gitmeyen bir dar görüşlülüktür. Devrimcilik, devrime konu olan eylemlerin türüne niteliğine göre bir atılım sureci saptamaktır. Devrimcilik gerçek anlamıyla "Türkiye Cumhuriyeti halkını, bütünüyle çağcıl ve bütün anlam ve biçimiyle uygar bir toplum olmaya yöneltmektir. Devrimcilik, devrim atılımlarını yalnızca biçimsel yanıyla dondurup yüce anlam ve amacını yitirenlerle savaşmaktır. Devrimcilik, ulusun ve ülkenin yücelmesi için sürekli caba göstermektir. Çünkü devrimler baslar ama devrimin bitişi diye bir şey yoktur. Başlamak ve bitmemek gerek doğada, gerek toplumda devrimin, evrimle benzer olan ortak yasasıdır. Devrimcilik, Atatürk ilkelerinin hemen hemen tümüyle birleşir. Bütün ilkelerin ya neden ya da sonuç olarak devrimcilikle sımsıkı bir ilintisi vardır. Bu bakımdan devrimcilik, Türk ulusunun çağdaşlaşması yolunda yapılan Atatürk devrimlerinin benimsenmesi, geliştirilmesi ve her türlü tehlikelere karşı korunmasıdır.

Bu ilke, seçkinciliği açıkça yansıyan, halkla bütünleşmeye ve dolayısıyla demokratik yöntemlere büyük önem veren Türk ulusalcılığı, bir devrimcilik anlayışıdır. Kemalist devrimcilik anlayışının iki yanı bulunur. Birinci yanı, eski düzenin geçerliliğini yitirmiş kurumlarını yıkıp, yerlerine çağın gereksinmelerini karşılayacak kurumları koymakla ilgilidir. Ama Kemalizm, bununla yetinmemekte, devrimciliği aynı zamanda sürekli olarak yeniliklere, değişimlere açıklık biçiminde anlatmakta ve kalıplaşmaya karşı çıkmaktadır.

Atatürk, yaptığı devrimin ülkeye kazandırdıklarının korunmasını devrimcilik ilkesinin bir gereği sayıyordu. Ama onun açısından sorun o noktada bitmiyordu. Koşulların değişeceğinin, değişen koşulların yeni kurumları, yeni atılımları gerektireceğinin bilincindeydi. Bu nedenledir ki, Atatürkçülüğün kalıplaşmasına, bir anlamda devrimin dondurulmasına karşıydı. Koşullara koşut olarak sadece kurumların değil, düşüncelerin de değişmesinin gerekliliğini biliyordu. İşte bu nedenledir ki, Kemalizm'in devrimcilik ilkesi, aynı zamanda bir "sürekli devrimcilik" anlayışını da yansıtmaktadır. En ilerici kurumlar bile, koşullar içinde eskir. En ileri bir devrimin bekçiliği ile yetinenler, günün birinde değişen koşulların gerisinde kalmaktan,  tutuculaşmaktan kurtulamazlar. Kemalizm'in sürekli devrimcilik anlayışının temel sebebi budur. Atatürk ilkelerinin tümünü gerçekleştirmeye, korumaya ve yaşatmaya kesin kararlılıktır.  Oysa biz, devrimi eski değerlerle hesaplaşma olarak algıladık. O doğrultuda uygulama alanına koyduk. Devrimi, gericilik çatışması durumuna dönüştürdük.

Halkçılık: Atatürk’ün tüm konuşmalarında, tüm davranışlarında içtenlikli bir halkçılığın buram tüttüğünü görüyoruz. Atatürk,”halkçıyız” demiş, ama halkçılığın, halkçıyız sözüyle gerçekleşmeyeceğini, halkın yaşamına geçirilmesini vurgular. Halk düşmanlarının da “halkçıyız” diye, halkı kandırabileceklerinden söz eder. O,kişisel amaçları için halkı istismar etmemiş; halkın desteğini, yargılanıp aklanma gibi görmemiştir. Atatürk’ün kurduğu hükümet, bir halk hükümetidir. Atatürk, halkı, emperyalizmden, kapitalizmden korumanın yöntemlerini uygulamada, usta bir devlet adamıdır. Kendini, halkıyla eşdeğerde görür; kendine karşı olanlara hakaret etmez, onları aşağılamaz. Özellikle Meclis’teki konuşmalarında ,”efendiler” sözünü, dilinden düşürmemiştir.

Atatürk, halkın her kesimiyle yakın ilişkiyi seven bir devlet adamıydı. Halkı, kendine yakın olanlar, olmayanlar diye ayırmazdı. Bu, onun hem devlet adamı hem de devrimci olmasının sonucudur. O,devrimi ulusun tümü için yapmıştır.

Ulusçuluk(Milliyetçilik): Atatürk, ulusçuluğu, bir ırk üstünlüğü biçiminde görmüyordu. Boş düşler, Turan öyküleriyle oyalanmanın gerekmediğine, gerçek ulusçuluğun, sınırlarımız içinde uygar bir toplum durumuna gelebilme olduğuna inanmıştı. Atatürk, yalnız Türk’ün değil, tüm sömürülen ülkelerin silkinip uyanmasını, sömürgecilikten kurtulmasını ulusçulukta görmüştü. Atatürk,”milliyetçi ”olduğu kadar “batıcı” ve batılıdır. Yaşantısı boyunca tutuculuğun amansız düşmanı olmuş; değişimci ve yenilikçiliği benimsemiş, ülkesinde uygulamaya çalışmış, bunda da başarılı olmuştur.[1]

Cumhuriyetçilik: Atatürk, cumhuriyetin ve demokrasinin yılmaz savunucusudur. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun gerçekleşmesine önderlik ederek ülkemizi mutlak monarşiden kurtararak gerçek demokrasiye ulaştırmıştır. Ne yazık ki bugün, çeşitli yasalarla demokrasinin vazgeçilmezi olan basın özgürlüğü, çağdaş iletişim kanalları sınırlandırılmaya çalışılmış, belli oranda da başarıya ulaşılmıştır. Atatürk’ün cumhuriyetle ilgili özlü sözleri vardır.

Cumhuriyet fazilettir.

Cumhuriyet, düşüncesi hür, anlayışı hür, vicdanı hür nesiller ister.

Ey yükselen yeni nesil! İstikbal sizindir. Cumhuriyeti biz kurduk, onu devam ettirecek sizlersiniz.

Cumhuriyet; fikren, ilmen ve bedenen kuvvetli ve yüksek seciyeli muhafızlar ister( http://www.nazlim.net/)

Devletçilik:  Ülkenin genel ekonomik etkinliklerinin düzenlenmesi ve özel girişimcilerin girmek istemediği ya da yetersiz kaldığı ya da ulusal çıkarların gerekli kıldığı alanlara girmesini öngören ilkedir. Atatürk’ün devletçilik ilkesi; Türk toplumunun ulaşmak istediği çağdaş ve modern bir düzen için gerekli olan ekonominin güçlendirilmesi ve ulusallaştırılmasıdır.   Devletçilik ilkesine göre, devlet ekonomiyle ilgili olarak doğrudan doğruya el atabilir. Ekonomik girişimler sadece devlet tarafından yapılmayacak, özel girişimcilere de izin verilecek; fakat hiçbir özel girişimci devlet denetiminden çıkamayacak.

Mustafa Kemal Atatürk'ün ulusal ekonomiyi, sağlam temeller üzerine oturtma amacına yönelik olarak ve İktisaden zayıf bir ulus, fakirlik ve sefaletten kurtulamaz. Toplumsal ve siyasi felaketten yakasını kurtaramaz." felsefesine dayalı olarak Atatürk İlkeleri arasında yerini almış olan ilkedir.

Atatürk bu ilkenin amacını "Bizim güttüğümüz "devletçilik" bireysel çalışma ve etkinliği esas tutmakla beraber, mümkün olduğu kadar az zaman içinde ulusu refaha, ülkeyi bayındırlığa eriştirmek için, ulusun genel ve yüksek yararlarının gerektirdiği işlerde özellikle ekonomik alanlarda, devleti fiilen ilgilendirmektir." diyerek açıklamaktadır.

Atatürk ilkeleri, bağımsızlık temeline oturtulmuştur.Atatürk bağımsızlığı, tam bağımsızlıktır. Başka uluslarla ekonomik, politik, sosyal ve kültürel ilişkilerde ulusal kimliğin yıpranmasına, ezilmesine izin vermemektir.

Atatürk Cumhuriyeti, bugün rayından çıkmış; O’na karşı olanların elinde bilinmezliklere doğru sürüklenmektedir. Cumhuriyeti koruyup kollamak isteyenlere de fırsat verilmemekte; sistemin dışına itilmektedirler. Atatürkçülük, ulusumuzu esenliğe çıkarır. Atatürkçülüğün genel anlamı; ileriye doğru gitmek, çağdaş düzeyin gerisinde kalmamaktır. Atatürkçülük, bilimi hayatta tek “mürşit”(doğru yolu gösteren kılavuz) sayar; düşünce özgürlüğüne saygı besler.
 


[1] Atatürkçülük Nedir, Varlık Yayınları,1963

 
Toplam blog
: 391
: 2555
Kayıt tarihi
: 04.12.12
 
 

Hüseyin BAŞDOĞAN, 1942'de Malatya- Arapgir'de doğdu.Arapgir Ortaokulunu, Diyarbakır Öğretmen Okul..