Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Şubat '16

 
Kategori
İnançlar
 

Atatürk’ün din ve evrim görüşleri

Atatürk’ün din ve evrim görüşleri
 

1927 yılı.


Türkiye’nin geneli, Atatürk’ün din ve evrim konusunda ne düşündüğünü bilmiyor. Bazılarının gözünde Atatürk, –olmadığı şekilde- öyle bir insandır ki bu sözleri söylemiş olamaz. Ama gerçek öyle değildir. Atatürk düşüncelerini saklamamış, ancak ölümünden sonra gelenler sansürlemiştir. Atatürk yalnız bir adamdı. Çağının çok ilerisindeydi ve düşünceleri çağdaşları için kabul edilemez düzeydeydi. Bugün bile bazıları onu bu düşünceleri nedeniyle suçlama peşindedir. Ben gerçek olanı söylerim ama onlar aynı şeyleri onu suçlamak için kullanırlar. Sonuç: Onarılamayacak bir bilgi kirliliği. Neyse ki onların yanında artık onu anlayacak genç bir nesil var. Aşağıda Atatürk’ün söylediği ve kayıtlara geçen bazı sözlerini bulacaksınız.

“Prensiplerimiz, gökten indiği sanılan kitapların dogmalarıyla asla bir tutulmamalıdır. Biz, ilhamlarımızı, gökten ve gaipten değil, doğrudan doğruya hayattan almış bulunuyoruz.” (Kaynak, Atatürk, Cumhuriyet Halk Partisi programı, Söylev ve Demeçleri / Cilt 1 / S. 389 1937 meclis konuşması.)

“Türk’ler Arapların dinini kabul etmeden evvel de büyük bir millet idi. Arap dinini kabul ettikten sonra, bu din, ne Arapların, ne aynı dinde bulunan Acemlerin ve ne de Mısırlıların vesairenin Türklerle birleşip bir millet teşkil etmelerine hiçbir şekilde tesir etmedi. Bilakis, Türk milletinin milli bağlarını gevşetti, milli hislerini, milli heyecanını uyuşturdu. Bu pek tabii idi. Çünkü Muhammed’in kurduğu dinin gayesi milliyetlerin üzerinde, onları kapsayan bir Arap milliyeti siyasetine yol açıyordu. Bu Arap fikri ümmet kelimesi ile ifade olundu. Muhammed’in dinini kabul edenler, kendilerini unutmağa, hayatlarını Allah kelimesinin her yerde yükseltilmesine adamaya mecburdular. Bununla beraber, Allah’a kendi lisanında değil Allah’ın Arap kavmine gönderdiği Arapça kitapla ibadet ve münacatta bulunacaktı. Arapça öğrenmedikçe Allah’a ne dediğini bilmeyecekti. Bu vaziyet karşısında Türk Milleti bir çok asırlar ne yaptığını ne yapacağını bilmeksizin adeta bir kelimesinin anlamını bilmediği halde Kuran’ı ezberlemekten beyni sulanmış hafızlara döndüler.” (Kaynak, Atatürk, 1931, Lise için yazdığı Medeni Bilgiler kitabı.)

“Hırkasıdır diye bir palaspareyi hilafet alameti ve imtiyazı olarak altın sandıklara koydular, halife oldular. Gah şarka, cenuba, gah garba veya her tarafa saldıra saldıra Türk Milletini Allah için, peygamber için, topraklarını, menfaatlerini benliğini unutturacak, Allah’a mütevekkil kılacak derin bir gaflet ve yorgunluk beşiğinde uyuttular.” (Kaynak, Atatürk, 1931, Lise için yazdığı Medeni Bilgiler kitabı.)

“Arabistan’ın muhtelif yerlerinde insan heykellerinden ve bitki resim ve suretlerinden ibaret, ağaçtan ve taştan putların muhafazasına ayrılmış yerler vardı. Muhammed’in ortaya çıktığı Mekke’deki Kabe denilen tapınak bu yerlerin en büyüklerinden idi. İbrahim, oğlu İsmail ile birlikte Kabe’yi inşa etmişlerdi. Cebrail kendilerine o zaman beyaz ve parlak olan Hacer-i esvedi (Allah’ın sağ eli, cennetten geldiği düşünülen, bir meteor taşı olduğu sanılan Kabe’nin duvarındaki kara taş -msg) getirmişti, bu taş sonradan günahkarların ellerini sürmelerinden dolayı kararmıştı. Bunların hepsi, kesinlikle sonradan uydurulmuş masallardır.” (Kaynak, Atatürk, 1931, Lise için yazdığı Tarih kitabı).

“Muhammet uzun bir devirdeki tefekkürlerin ürünü olan ayetleri lüzum ve ihtiyaçlara göre anlatıyordu.”(Kaynak, Atatürk, 1931, Lise için yazdığı Tarih kitabı.)

“... din hissi, dünyanın acısı duyulan tokadıyla derhal Türk milletinin vicdanındaki çadırını yıktı, davetlileri, Türk düşmanları olan Arap çöllerine gitti. (..) Artık Türk, cenneti değil, (..) son Türk ellerinin savunma ve korunmasını düşünüyordu. İşte dinin, din hissinin Türk milletinde bıraktığı hatıra...” (Mustafa Kemal'in yazdığı Afet inan imzasıyla çıkan Medeni Bilgiler kitabı 1931)

“Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz. En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır.” (Kaynak, Atatürk, 1925, Kastamonu Nutku.)

“Ben size manevi miras olarak hiçbir ayet, hiçbir dogma, hiçbir donmuş ve kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevi mirasım bilim ve akıldır. Zaman süratle ilerliyor, milletlerin, cemiyetlerin, fertlerin mutluluk ve mutsuzluk anlayışları bile değişiyor. Böyle bir dünyada, asla değişmeyecek hükümler getirdiğini iddia etmek, aklın ve bilimin gelişimini inkâr etmek olur.” (Kaynak, Atatürk, 1933, Milli Eğitim Bakanı Dr. Reşit Galip'e hitaben, İsmet Giritli, Kemalist Devrim ve İdeolojisi.)

“Görüyorsunuz ya Madam, benim insanlarım şehit olmayı ararken de budalaca davranmıyorlar. Peygamberimiz ne kadar bilgeymiş. İnsanların gerçek arzularını ne kadar iyi biliyormuş. Bana gelince, çok yazık ki, bu inanmış insanların, Allah vergisi nitelikleri bende yok, ama bu nitelikleri desteklemeyi de hiç ihmal etmiyorum. Çok garip bulduğum bir şey var. Erkeklere huriler ve başka güzel eğlenceler vaat eden Hazreti Muhammed, kadınlar için hiçbir taahhüde girmiyor. Bu duruma göre ölümden sonra erkekler, cennetteki kadınlara sahip olarak hoş vakit geçirirlerken, kadınların dayanılmaz hale düşecekleri anlaşılıyor. Öyle değil mi? Gördüğünüz gibi Madam, gürültülü ve kanlı bir yaşama alıştıktan sonra da insan, cennet ve cehennemden söz etmek ve hatta yüce Tanrı’yı bile eleştirmek için zaman bulabiliyor. Madam, eğer Tanrımızı eleştirerek günaha girmemi önlemek isterseniz, çarpışmalar dışında kalan zamanımı, hangi meşgaleyle geçirebileceğim konusunda lütfen bana yol gösteriniz.” (Kaynak, Mustafa Kemal’in Corinne Lütfü’ye 20 Temmuz 1915’te Gelibolu-Maydos’tan yazdığı mektuptan. Mektubun bu bölümü Erdal İnönü’nün Anılar-3 kitabında yayınlanmıştır.)

http://www.milliyet.com.tr/2001/04/09/guncel/gun01.html

https://www.uludagsozluk.com/k/mustafa-kemal-in-ayetle-dalga-ge%C3%A7mesi/

“İnsanlar, kurtçuklar gibi sulardan çıktılar ilk önce... İlk atamız balıktır. İşler daha ilerledikçe o insanlar, primat topluluğundan türediler. Biz maymunlarız; düşüncelerimiz insandır.” (Ruşen Eşref Ünaydın Atatürk T. ve D.K.H)

“Hayat her hangi bir doğa dışı etkenin müdahalesi olmaksızın dünya üzerinde doğal ve zorunlu bir kimyasal ve fiziksel olaylar dizisi sonucudur. Hayat sıcak, güneşli ve sığ bir bataklıkta başladı. Oradan sahillere ve denizlere yayıldı; denizlerden tekrar karalara geçti.” (Afet İnan Atatürk hakkında Hatıralar ve Belgeler 1968)

“Hayat, herhangi bir tabiat harici etkenin müdahalesi olmaksızın dünya üzerinde doğal ve kaçınılmaz bir kimya ve fizik seyri sonucudur.” (Afet İnan Atatürk Hakkında 1930)

Görüldüğü gibi Mustafa Kemal Atatürk eskiden beri, bilimi kendine rehber olarak benimsemiş günümüz genç ve aydın insanları gibi düşünüyor. Ama zamanının şartlarının zorlamasıyla ömrünün sonuna doğru açıkça ifade edebilmiş. Bu düşüncelerine karşın, toplayıcı, derleyici bir lider olarak dini hiçbir zaman dışlamamış, halk önünde hiçbir zaman dine karşı konuşmamış, hurafe ve kandırmalardan uzak bir şekilde halkın dinini öğrenmesini sağlamaya çalışmıştır. Kendi gayretiyle basılan Türkçe Kuran, Türkçe ezanın sebebi budur. Amacı körü körüne inancı önlemekti. Bunda ancak bir miktar başarılı olabildi. Sanıyorum gelecekte Atatürk’ün çabaları daha iyi anlaşılacak ve meyveleri toplanacaktır.

https://gizlisavas.wordpress.com/cumhuriyet-tarihi/mustafa-kemain-din-hakkindaki-gorusleri/#comments

Zaman Atatürk'ün haklı olduğunu gösterecektir.

 
Toplam blog
: 153
: 18932
Kayıt tarihi
: 27.09.09
 
 

Antakya 1955 Doğumluyum. O.D.T.Ü. Mimarlık Fakültesi 1982 Mezunuyum. O zamandan beri firmalarda m..