Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Nisan '11

 
Kategori
Güncel
 

Atatürk'ün Kurucu Meclisinde kaç zanlı vardı?

Atatürk'ün Kurucu Meclisinde kaç zanlı vardı?
 

İstikbale değer verenlerin halinde hiçbir şayibe olmaz


Millete ve Atatürk’e rağmen, Atatürkçü geçinenler, “kayıtsız şartsız Millete ait olan egemenliğe, kasıt etme iddiası ile” Zanlı davalı ve tutuklu olanları, Milletin Meclisine sokmaya çalışıyorlarsa, Bütün Millet fertleri, durumu iyice mütalâa etmeden, oy kullanmamalıdırlar.  

Seçim listeleri yayınlandı ve herkes müthiş bir dedikodu aklı ile bu listelerdeki kişileri ve bu kişilerin partiler ve seçmenler için, neler ifade ettiğini, bu kişilerin seçim neticelerini nasıl etkileyeceğini, ekranlar dolusu tartışmaya başladı. Zannımca ben düşünce özürlü olduğum için, işin bu tarafı ile pek ilgilenmedim. Nedense daha başka meseleleri düşünmeye başladım?  

İlk olarak dikkatime bir tokat gibi çarpan konu: Demirel ile Ecevit, çocuksuz Bahçeli’nin ise, hiç evlenmemiş ve çocuksuz liderler zümresinden(1) olduğu idi. Oysa liderlerin biri kız biri erkek çocuğu, hattâ onlardan da torunları olanlarını tercih etmek gerekir. Aksi hâlde bu tür lider zevatının, (2) anaların babaların dolayısı ile de milletin bahtını(3) oluşturanların hâllerinden anlamaları, bir millet için istikbâl(4) düşünmeleri, istikbâl vaat etmeleri, istikbâl tayin etmeleri mümkün değildir. Nitekim(5) yukarıda ismi geçen bu liderler zamanında, istikbâle ma’tuf(6) önemli şeyler yapılmadığını, hatta istikbâl için fahiş(7) hatalar dahî yapıldığını görürüz. Pekiyi de saydığım bu isimler, gerçekten lider midir? Bana sorarsanız hiç biri gerçek anlamda lider değildir. Ben geçen asra ve bu millete, hatta dünya’ya ait gerçek bir lider bilirim. O da Atatürk’tür. Tabiî hemen akla gelen, Atatürk’ün de kısa bir evliliği olduğu ve çocuğunun bulunmadığı gerçeği olabilir. Ancak Atatürk gibi Bir dehanın, (8) halet-i ruhîyesinin(9a/b) bir benzerini yaşayanlar ya da bu durumu iyi kötü anlayabilenler takdir(10) ederler ki; o kıvamda(11) olup da, o kıvamın yarısında olmayan biri ile aynı yastığa baş koymak, yüreğe bir kamyon taş koymaktan daha beter bir iştir. Evlâd(12) elde etmek için, tabiî bir erkekle kadına ihtiyaç vardır. Ancaaaak esas sual, bir dahînin çocuğunun, hangi kadın tarafından doğrulacağı sualidir? Sadece bu sual yüzünden bile, birçok dahî çocuk sahibi olma fikrinden hep uzak durmuştur. Düşünün ki; Atatürk’ün dangalak bir kızı ya da salak bir oğlu olsaydı, ne olurdu?!.. Bu durum hem çocuk, hem de Atatürk için, büyük bir fiyasko(13) ve acı bir ıztırab(14) olurdu. Muhtemelen(15) bu ve benzeri sebeplerle, (16) Atatürk evliliğini uzatmamıştır. Ve fakat evliliğini uzatmamasına mukabil, (17) Dünya milletlerine dahî namzet(18) teşkil edecek bir şekilde: TBMM gibi Türk’ün istikbâli hakkında, sürekli karar alacak olan, bir riyaset(19) makamının, kuruluş tarihi gibi müthiş(20) şerefli ve anlamlı bir tarihi, 23.Nisanı çocuk bayramı olarak ilân etmiştir. Çağını eşsiz vasfı ile aşmış olan bu anlayış, milletin bütün evlâtlarına karşı duyulan, ne mükemmel, (21) ne müzeyyen, (22) ne muhteşem(23) bir saygıdır. Bir liderin bu hâli, ayrıca fevkalâde istisnai(24) bir ahlâk ve fazilete(25) de işaret eder ki; Gazî Mustafa Kemâl, (26) Atatürk, ismindeki Kemâl’i, bazı Kemâl’ler gibi kem(27) hâl(28) olarak taşımadığından ve tabiî kemâl mevkiine(29) varmış, eşsiz bir fert(30) olduğundan, bununla da yetinmeyip: 19.Mayıs.1919 tarihi gibi, bütün bir milletin kaderini değiştiren önemli bir tarihi de, Türk gençliğine armağan etmiş, bunu yapmakla da: Türk Milletinin istikbâlini, o gençliğe inanarak teslim(31) ve teselsül(32) ettiğine işaret dahî buyurmuştur. 

Necip(33) Türk Milleti’nin şu an doğan evlâdından, bugün en yaşlı durumda bulunan ferdine kadar, herkese egemen bir istikbâl ve müreffeh(34) bir hayat vaat etmekle ve bunu temin(35) etmekle yükümlü ve görevli olan, o yüce meclisin, bu dönem açılışında, milletin kürsüsünden, millete karşı: “Türkiye Büyük Millet Meclisi egemenliğinin lâv(36) edilmesine, katkı sağladığı iddiası ile zanlı, davalı ve tutuklu bulunan bazıları(!)” hangi yüzle yemin edeceklerse; millet huzurunda o yüzle yemin ederek, kendi misyonlarını, yine millete rağmen(37) millet meclisinde temsil etmeye başlayacaklardır. Belki hiç kimse pir-ü pak(38a/b) değildir. Ancak ve şayet varsa, suçun bu kadarı da az değildir!. Dolayısı ile böylesi kem bir işe alât olmak, ancak kem-alât terkibi(39) ile tavzif(40) olunabilir bir işten gayrı bir iş de değildir. İnşâallah bazı zevata akl-ı selim(41) hakim(42) gelir de; bu mesele de bu kadarı ile kalır ve arkası gelmez. Zîra haysiyetin(43) varsa, her ne kadar masum olursan ol; önce böyle bir suçtan aklanır, sonra millet huzuruna çıkarsın. Zîra o meclis bu milletin her ferdinin tek tek Kâbe’sidir. Ve o Kâbe’de tek ferdin dahî hakkı, ala konulamaz. Kaldı ki; bu durum, yürümekte olan davalar sebebi ile adaletin işletilmesi için de, ciddi bir engeldir. Anayasanın birkaç hükmüne dahî aykırılık sergilemektedir. Buna rağmen, var sayalım ki; bu zevat(44) millet vekili olduktan sonra, gerçekten suçlu bulundular!.. O zaman ne olacaktır? Bu kişileri listesine alan partiler ne durumda kalacaktır? O partilere oy veren iyi niyetli kişiler ne olacaktır? Suçlular meclise taşındığı için, bu taktir ile zımnen(45) bütün bir millet, suça iştirak ve yataklık etmiş olmayacak mıdır? Bu hâli ile dahî Türkiye, çok daha önceden bu yollardan geçmiş olan, Dünya milletleri nezdinde, nerede ve hangi abes(46) konumda kabul görecektir?!. Bunların cevabını bilen ve verebilen biri varsa, suali hemen cevaplandırmalıdır?!. Yoktur. Olamaz da tabiî. Çünkü bu mantık ve ahlâkla düşünen siyasetçiler, günümüz itibariyle söz konusu partilerde demek ki, neredeyse kalmamıştır. 

Hatta, bu garabete(47) sebep olanlar, bizzat(48) kendilerinin tanımları ile kimlerdir ya da nelerdir ya da hangi merci’lerdir?(49) Bu gerçeği olsun, artık görmek ve anlamak isteyen birileri var mıdır? Bu bile şüphelidir. Oysa bu durum, herkesin görebileceği kadar, gayet alenî(50) çok net ve müthiş aşikâr(51) bir durumdur. Tabiî rivayetler(52) ve mazeretler(53) ve meşrutiyetler(54) muhteliftir, (54) hatta muhtelittir.(55) Ancak ve maalesef hakikât tektir. Bunlar, kendilerini TBMM’nin kurucu partisi, Atatürk’ün partisi olarak gören, lâik elitist(56) cüppe ve postal ile ancak var olabilen, devletçi kişiler ve bu payeyi, bütün bir milletin burnuna soka soka, sürekli tepe tepe kullanmak isteyen Atatürk(çü) siyasetçilerdir. Bu duruma ilâve olarak: Postun artık elden gitmekte olduğunu görerek de paniklemiş tiplerdir. Bu tarihten sonra kendi partilerinin de diğer partiler vasatında olacağını fark etmiş siyasilerdir. Artık Onlar için de post pahalı olacaktır. 

Oysa bendeniz, yukarıda kısa bir Atatürk tarifi yaptım. Ancak, o tarif bu işler ve kişiler ile bağdaşır bir nitelikte değil. Hatta taban tabana da zıt bir tarif. O Atatürk, genci çok bu millete rağmen, akla zarar, ahlâka zarar bu işleri yapan ve Atatürk’e isminden gayri hiçbir vasfı(57) ait olmayan o partiyi, kendi elleri ile lâv eder, yıllardır tekme tokat, çorba çanak şeklinde, güya o partiyi idare edenleri de, kulaklarından tutuğu gibi, istedikleri ve arandıkları şekilde, malûm(58) örgüte kayıt ettirtmeye, kamçı falaka susuz götürür, kayıt da ettirmeden, susuz getirirdi. Bunu Dünya milletleri önünde ibret-i alem(59) için yapardı. Yukarıda tarif ettiğim Atatürk, tabiî Atatürk(çü) olmayan (çü) olmayı da aslâ kabul etmeyen benim tarifimdir. Lider dediğin sümük gibi değil; adam gibi olur. Oysa, bu (çücü) siyasetçilerin seçim listeleri öncesi ve esnasında yaptıklarına bakıldığında: Atatürk ve ilkeleri, zannımca Onların kafalarında, bizim bilmediğimiz bir nitelik, nicelik taşımakta, anlayamadığımız, hatta anlayamayacağımız başka bir vüsattadır.(60)  

Hûlâsa-i kelâm(61) Bu hataları yapan partiler, bu yüzü milletin hangi kesiminden buluyorlar da; bu akıl almaz yolarda, yürümeye yıllardır devam ediyorlar? İşte cevap alması gereken, esas sual budur. Bugün Millet manzarasına baktığımızda, hakim üç grup görüyoruz. Seçmenin: %50 civarı, bidon kafalı göbeğini kaşıyan kendine güvenenler. Seçmenin: % 25 civarı, kulağı küpeli baseni erimeye muhtaç, kendinden endişeliler. Seçmenin: % 25 civarı da diğer partiler ile bağımsızları tercih edenler, kararsızlar ya da sandığa gitmeyenlerden ibaret. Sandık kuşku götürmeyecek şekilde ortaya geliyor ve hilesiz hurdasız olarak ortada duruyor ve de isteyen oyunu istediği gibi kullanabiliyor, oylar saygı ile müdahalesiz sayılabiliyor ise: yukarıdaki tarifin püf noktası da: Kendine güvenenler ya da kendinden endişeliler şeklinde doğrudur. Zîra Türk hükümetine ve devletine artık bütün Dünya güveniyor. Yurt içinde birilerinin güvenmemesi, esasen kendisine güvenmemesi ve demokrasiyi anlamamış olması demektir ki; bu durum da, bunca zaman sonra, ruhsal tedavî gerektiren bir hadise olsa gerektir. Tüm bunların ışığında, bu günlerde hangi tarafın aklı başında ferdine sorsam, aldığım cevaplarla anladığım odur ki; tüm taraflar bu ekleme ve giydirme manzarayı hiç beğenmemektedir. Hatta ilgili partileri tutan akıl ve dirayet sahibi bazı insanlar, oy kullanmamayı bile tasarlamaktadır.(62) İşte bu durum, bazı siyasilerin başlarken bitişi ve bazı siyasilerin de gerçeklerin bütününü uçuruma itişidir. Bence endişeli kesim, esasen ne taraftan endişe duyması gerektiğini artık görmeli, gönül rahatlığı ile bu gerçeğe bir karar vermeli ve gerçekten sandığa gitmemeli, giderse de aklı başında olan, hiç değilse adam gibi çalışan, üreten partilere, iş üretebilecek bağımsızlara, ümit olabilecek yeni ittifaklara oy vermelidir ki; bu ülke sonraki sefere, ciddi bir muhalefet partisi kazanabilsin. Bizden selâm olsun, her manâda sandığa gidenlere de, gitmeyenlere de, seçenlere de, seçmeyenlere de. Ancak iyi biline ki; bu seçim, Türkiye’nin kaderini tayin edecek olan, çok önemli bir seçimdir. Çünkü bu seçim büyük anlamda, Atatürk’ten bu yana, Türk Milletinin bahtına imza atacak olan “Türk Milletinin 2.Sivil Anayasası için gereken seçimidir.” 

Haydar Volkan  

Çiftehavızlar: 15.04.2011 

zümre(1) Bölük, cemaat, grup, takım, sınıf. Cins. zevat(2) (Zât. C.) Zatlar, şahıslar, kimseler. baht(3) Kader. Tâli. Uğur. Alın yazısı. Kısmet. İkbal. istikbâl(4) Ati, gelecek zaman. nitekim(5) Gerçekten, hakikaten. ma’tuf(6) Ait ve râci' olan. Bir tarafa meyletmiş. Mâil olan. İstinat edilen. Yöneltilmiş. fahiş(7) Ahlâka uymaz ve terbiyesiz olan. Haddi tecavüz eden. Mübalâğalı. Nekir ve yaramaz şey. deha(8) Çok akıllılık. Zekiliğin ve anlayışlılığın son derecesi. İleri görüşlülük, geniş ve çok güzel fikir sâhibi olmak. halet(9a) Suret. Hâl. Keyfiyet. ruhî(9b) Ruha ait, ruhla ilgili. Ruhça. takdir(10) Kıymet vermek. Değerini, kıymetini, lüzumunu anlamak. kıvam(11) Olgunluk derecesi. Her şeyin en uygun hali. evlâd(12) Veledler. Çocuklar. fiyasko(13) Çok kötü sonuç. ıztırab(14) Acı, elem, sıkıntı, vesvese, azab. muhtemel(15) Olabilir. Mümkün. Ümid edilir. sebep(16) Neden. mukabil(17) Karşılık olan. Karşı taraf. İvaz, bedel, karşılığı. namzet(18) (Nâm-zed) f. İsteyen veya istenilen kimse. Sözlü. Nişanlı. Bir vazifeye tayin edilmesini isteyen veya istenilen kişi. Aday. riyaset(19) Reislik. Bir işi idarede başta bulunmak. Başkanlık. müdhiş(20) (Müthiş) Dehşet veren, mükemmel(21) Tamam. Olgun. Noksansız. Eksiksiz. Kemal bulmuş. Kemale erdirilmiş. Çok iyi. müzeyyen(22) Bezenip süslenmiş, ziynetli. muhteşem(23) Büyük, debdebeli, tantanalı. Etraflı ve taraftarlarının çokluğu ile büyük. istisnai(24) Olağan dışı, İstisnaya âit. Ayırmayla alâkalı. fazilet(25) Değer. Meziyet, iyilik, ilim ve iman, irfan itibarı ile olan yüksek derece. Dinî ve ahlâkî vazifelere riayet derecesi. Fazl ve hüner cihetiyle olan yüksek derece. Bir şeyin başka şeylerden cemal ve kemal ve fayda cihetiyle üstünlüğü, müreccah olmasına sebep olan keyfiyet. kemâl(26) Kâmillik, olgunluk. Olgunlaşma. Erginlik. Bütün güzel sıfatlarla muttasıf olmak. Fazilet. Değer, baha. Fazlalık. Sıdk ile yapılan güzel iş.kem(27) Az, noksan, eksik. Kötü. Fenâ. Ayarı bozuk. Fakir, hakir. hâl(28) Durum, vaziyet. Görünüş. Tavır. Suret. Keyfiyet. mevkî(29) Yer. Sınıflandırılmış yerlerden her biri. fert(30) Tek, bir, yekta. Eşi, benzeri olmayan. Bîhemta olan. Şahıs teslim(31) Bir emâneti verme. Kabul etme. Doğru ve haklı bulma. Selâmetle dua etme. Karşısındakinin hükmü altına girme. Kendini Allah'ın takdirine terk etme, emri altına girme. Belâ ve âfetten korunur olma. Bir şeyi, yeni sâhibine verme. Dayanamayıp pes deme. Hakikat olduğunu söyleyip i'tiraf etme teselsül(32) Zincirleme. Zincir gibi birbirine bitişik kısımlar olma. Silsile peyda etme. Ulaştırma. necip(33) Cömert, kerim kişi. Soyu ve nesli temiz, aslı kerim olan. Cömert. Asilzâde. Güzel huylu ve ahlâklı. müreffeh(34) (Rüfuh. dan) Terfih edilmiş, rahata, refaha kavuşturulmuş. Nizam-ı hâle, refah ve huzura kavuşmuş olan. temin(35) Güvenlik, emniyet hissi vermek. Sağlamlaştırma, şüphe bırakmama. Sağlamak. Kat'i vaadde bulunmak. Emn ve emân vermek. Elde etme. Lâv etmek(36) Yürürlükten kaldırma. Geçersiz kılma. rağmen(37) Aksine olarak, inadına, zıddına olarak, zoraki.pir-ü pak(38a/b) anadan doğma tertemiz terkip(39) Birkaç şeyin beraber olması. Birkaç şeyin karıştırılması ile meydana getirilmek. tavzif(40) Vazifelendirmek, iş vermek. akl-ı selim(41) (Selâmet. den) Sağlam, kusursuz. Refah ve selâmet üzere bulunan akıl hakim(42) Hikmetle muttasıf olan ve mevcudatın hakikatına vâkıf olan. Hikmet mütehasssı. İlm-i hikmette mütebahhir ve mütehassıs olan. İş ve emirleri hikmetli ve yanlışsız olan. Galib. Haklı ve haksızı ayırıp hak ve adalet üzere hükmeden. Başkasını müdahale ettirmeden idare eden, haysiyet(43) İtibar. Şeref. Değer. Kıymet. Derece. Câh. Mesned. Mertebe. zevat(44) Zatlar, şahıslar, kimseler. zımnen(45) Açıktan olmayarak, dolayısıyla, ima yolu ile. İçinden olarak. abes(46) Oyuncak kabilinden faydasız ve boş amel. Lüzumsuz ve gayesiz iş. garabet(47) Yabancılık. Gariplik. Tuhaflık. Âcizlik, beceriksizlik. Gizli olmak. Hilaf-ı âdet olmak. Iraklık. Edb: Ne demek olduğu herkesçe anlaşılmayacak kelime ve tabirlerin söz arasında kullanılması. bizzat(48) Kendisi, aslında. Kendi zatı ile. Binefsihi. Merci’49) Merkez. Kaynak. Baş vurulacak yer. Müracaat edilecek yer. Dönülecek yer. Sığınılacak yer. Söylenen sözün kendine fayda verdiği kimse. alenî(50) Açık olarak, meydanda. Gizli olmayarak. aşikâr(51) Açık olarak. rivayet(52) Hikâye edilen hâdise veya söz. Bir hâdisenin başkalarına anlatılması. mazeret(53) Elde olmadan suç, kabahat işleme. Mücbir sebeplerini söyleyerek yardım dileme. Özür dileme. meşrutiyet(54) Bir şahıs veya millet meclisi ile idare edilen devlet sistemi geçerliliği muhtelif(54) Çeşitli. Bir türlü olmayan. Birbirine uymayan. muhtelit(55) Karışmış. Karışık. Karma. elitist(56) seçkin kişi vasıf(57) Nitelik malûm(58) Bilinen ibret-i alem(59) Dünya önünde uyanıklığa sebeb olan ders vüsat(60) Genişlik. hûlâsa-i kelâm(61) Özlü söz olarak tasarlamak(62) öngörerek plân proje yapmak. 

 
Toplam blog
: 148
: 492
Kayıt tarihi
: 04.02.09
 
 

Haydar Volkan: 21.05.944 Rebabi bestekar Sabahaddin Volkan ve Piyanist Mukadder Volkanın oğlu olar..