Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Haziran '18

 
Kategori
Tarih
 

Atatürk ve Atatürkçülük (1)

Atatürk ve Atatürkçülük (1)
 

Tükenir elbet ,
Gökte yıldız denizde kum tükenir.
Bu vatan bu topraklar cömert.
Kutsal bir ateşim ki ben sönmez,
İnanın Mustafa Kemal’ler Tükenmez. (Halim Yağcıoğlu)
 
Korumalar ordusu yoktu. Protokolden sıkılırdı, kendisine yönelik övgülerden hoşlanmazdı. Tam bir halk adamıydı. Kraliyet sofralarında bütün asilzadeleri büyüleyen, her telden müthiş ses getiren, tarihten felsefeye, edebiyattan sanata, her konuda derin bilgisi, karizmatik ve entelektüel yapısı ile dinleyenleri kendisine hayran bırakan bir yapısı vardı. Çocuk gibi meraklıydı. Kafasına taktığı bir işi değişik kaynaklardan derinlemesine araştırır, öğrenir ve kendi yöntemlerini kullanarak uygulardı. Bozkır’da başkent kurup, çorak topraklarda orman ve çiftlik yapması bunun en güzel örneğidir. Mutlu olduğu yer halkının bulunduğu yerdi. Florya’da kürek çekerken yanına gelen gençlerle sohbet etmek, müzik sesi gelen yere “Düğün mü var burada, girip bakalım” diyerek kimsenin cevap yay gibi gerilerek, rüya gibi vals yapan Sarı Paşa farklıydı çünkü. Vals bitince orkestraya dönüp “Sarı Zeybek” dedikten sonra yükseklerden yeryüzüne bakan bir kartal edasıyla elleri iki yana kanat gibi açılıp topuklarını vura vura zeybek oynamaya başladığında, içindeki Anadolu sizi teslim alırdı.
 
Cumhuriyetin on ikinci yılında kendisi için bazı flamalar hazırlanmıştı.”Atatürk bizim en büyüğümüzdür, Atatürk bu milletin en yücesidir, Türk Milleti asırlardır bağrından bir Mustafa Kemal çıkardı” şeklinde hazırlanmış olan listeye baktı, buruk bir şekilde gülümseyerek listede yazılanları kalemle çizdi ve altına kendi el yazısıyla şu eklemeyi yaptı.”Atatürk bizden biridir.” O bizden biriydi.( Kaya Boztepe, O Bizden Biriydi Gençliğin Dünyası ) 
 
Mustafa Kemal Atatürk, Kurtuluş Savaşı kahramanı, Cumhuriyet’in kurucusudur. Cumhuriyet,  Atatürk İlke ve Devrimleri’yle biçimlenmiş; kuruluş felsefesinden zaman zaman sapmalar olmuş; ama yıkılmamış, yıkılmayacak sonsuza dek yaşayacaktır. Çünkü Cumhuriyet ve Atatürk, varlık nedenimizdir. Atatürk’ü ve Cumhuriyet’i yadsıyanlar, Atatürk İlke ve Devrimleri’nden uzaklaşanlar da sonunda ülkenin kurtuluşunun Atatürkçülükte olduğunu, geç de olsa, anlamışlardır. Atatürkçülük, değişmeyen, dogmatik bir düşünce ya da bir doktrin midir?  Hayır, temel felsefesinden, politikalarından sapmadan dünyadaki politik, sosyal, ekonomik, kültürel teknolojik gelişmelere ayak uydurma, bu gelişmelerin gerisine düşmemedir. Atatürkçülük, bir doktrin kalıbı içinde dondurulmuş olsaydı. Atatürkçülüğün dinamizmi, değişik koşullara uyarlanabilme ve Atatürk’ten sonra da Türk toplumuna yön verebilme yeteneği, bugüne kadar çoktan tükenmiş olabilirdi. (Bülent Ecevit, Forum, 208. Sayı, 1Aralık1962)
 
Bakın, Atatürk ne diyor:
 
Yenlik vadisinde duracak değiliz. Dünya müthiş bir cereyanla ilerliyor. Biz, bu ahengin dışında kalamayız.(Atatürkçülük Nedir? s.291)
 
Atatürk, ulusçudur. O,ulusunun yücelmesi için, çıkar beklemeden, canla başla çalışmıştır… İnsan, kendi ulusunun yüceliğini, üstünlüğünü önyargılarla, kuru böbürlenmelerle değil; alnın teriyle kafasının ve gönlünün zenginliğiyle sağlayabilir. (Tahsin Yücel, Atatürkçülük Nedir? s.271)
 
Ulusal sınırlarımız içinde her şeyden önce kendi gücümüze dayanarak varlığımızı koruyup memleketin gerçek mutluluğuna ve imarına çalışmak.(İhsan Akay, Atatürkçülük Nedir? s.256)
Atatürk, kimi devlet ve hükümet başkanları gibi boş konuşmamış, hayaller peşinde koşmamış, kendini olduğundan daha güçlü göstermemiştir. Gerçekçidir. Birçok konuşması, Atatürk’ün gerçekçiliğini çok iyi anlatır:
 
Efendiler, büyük hayaller peşinde koşan, yapamayacağı şeyleri yapar görünen sahtekâr insanlardan değiliz. Efendiler, büyük ve hayalî şeyleri yapmadan yapmış gibi görünmek yüzünden bütün dünyanın düşmanlığını, kinini bu ülkenin ve milletin üzerine yönelttik.(1921,Söylev ve Demeçler, C.I)
 
Atatürk’e göre, Türkiye bir çiftçi ülkesidir. Tarımı modernleştirmek ve en ileri metotlardan haydanılmasını sağlamalıyız.(Ziya Müezzin oğlu, Sümerbank, Sayı:17,2 Kasım 1962) 
 
Mustafa Kemal’in genel olarak devrimciliği ve devrim anlayışını belirli bir çağ ve yerde belirli bir topluma (Osmanlı toplumuna) uygulayışı. O’nun bu uygulama çabası ve başarısı kuşkusuz en çok minnet ve saygı duyduğumuz yönüdür.
 
Mustafa Kemal’in toplumlar için zorunlu saydığı yenileşme ve değişmeler “mutlak” değildir; O toplumun belirli çağ ve yerdeki somut, belirli koşullarına bağlıdır; değişmek için değişmek, devrim için devrim değil de gerektiği için devrim!(Atilla İlhan, Dost, Kasım 1959)
 
Atatürk,  Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılış yıllarında da zaferleriyle tanınmış, nihayet son zaferi üzerine bir yarı sömürgeden bağımsız millî Türk devletini kurmuş büyük asker Falih Rıfkı Atay, Dünya, 10.11.1958)…Ne Türkiye, ne de Türkçe yeniden yarı sömürgeciliğe dönmeyecek.(Falih Rıfkı Atay, Dünya, 11.1.1953)
 
O’ na gerçek değerini vermek için bu ülkede birbiri ardı sıra başardığı politik, kültürel ve sosyal devrimleri sayıp dökmek yetmez. Çünkü Atatürk, her şeyden önce yeryüzünün tüm ezilmiş, onurlu uluslarına kalk borusunu çalan ve onlara tam kurtuluş yolunu gösteren bir özgürlük ve bağımsızlık örneğidir. (Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Varlık, 1.11.1954)
 
Abdülmecit ile hanedanının memleketten uzaklaştırılmasına karar verildiği sıralarda Mustafa Kemal’e halifelik sıfat ve unvanını kabul etmesi için birçok teklifler yapıldı. (M.Turhan Tan, Atatürk,1940)  Kesinlikle reddetti; çünkü O,”Benim en büyük eserim Cumhuriyet’tir.”dediği Cumhuriyet’in kurucusuydu.
 
Atatürk’ten hız almasını bilelim. O’nun bize yanar bıraktığı meşaleyi, her zaman ışıklı ve alevli tutalım. O’nun ulus sevgisini canlı tutalım .(Hasan Âli Yücel, Varlık,1.11.1958)
 
Mustafa Kemal Atatürk’ün Gençliği
 
Mustafa Kemal Atatürk 1881 yılında Selanik' te Kocakasım Mahallesi, Islahhane Caddesi'ndeki üç katlı pembe evde doğdu. Babası Ali Rıza Efendi, annesi Zübeyde Hanım'dır. Baba tarafından dedesi Hafız Ahmet Efendi XIV-XV. yüzyıllarda Konya ve Aydın'dan Makedonya'ya yerleştirilmiş Kocacık yörüklerindendir. Annesi Zübeyde Hanım ise  Selanik yakınlarındaki Langaza kasabasına yerleşmiş eski bir Türk ailesinin kızıdır. Milis subaylığı, evkaf kâtipliği ve kereste ticareti yapan Ali Rıza Efendi, 1871 yılında Zübeyde Hanım'la evlendi. Atatürk'ün beş kardeşinden dördü küçük yaşlarda öldü, sadece Makbule (Atadan) 1956 yılına değin yaşadı.
 
Küçük Mustafa öğrenim çağına gelince Hafız Mehmet Efendi'nin mahalle mektebinde öğrenime başladı, sonra babasının isteğiyle Şemsi Efendi Mektebi'ne geçti. Bu sırada babasını kaybetti (1888). Bir süre Rapla Çiftliği'nde dayısının yanında kaldıktan sonra Selanik' e dönüp okulunu bitirdi. Selanik Mülkiye Rüştiyesi'ne kaydoldu. Kısa bir süre sonra 1893 yılında Askeri Rüştiye'ye girdi. Bu okulda Matematik öğretmeni Mustafa Bey adına "Kemal" i ilave etti. 1896-1899 yıllarında Manastır Askeri İdadi'sini bitirip, İstanbul'da Harp Okulu’nda öğrenime başladı. 1902 yılında teğmen rütbesiyle mezun oldu. Harp Akademisi'ne devam etti. 11 Ocak 1905'te yüzbaşı rütbesiyle Akademi'yi tamamladı. 1905-1907 yılları arasında Şam'da 5. Ordu emrinde görev yaptı. 1907'de Kolağası (Kıdemli Yüzbaşı) oldu. Manastır'a III. Ordu'ya atandı. 19 Nisan 1909'da İstanbul'a giren Hareket Ordusu'nda Kurmay Başkanı olarak görev aldı. 1910 yılında Fransa'ya gönderildi. Picardie Manevraları'na katıldı. 1911 yılında İstanbul'da Genel Kurmay Başkanlığı emrinde çalışmaya başladı.
 
1911 yılında İtalyanların Trablusgarp'a hücumu ile başlayan savaşta, Mustafa Kemal bir grup arkadaşıyla birlikte Tobruk ve Derne bölgesinde görev aldı. 22 Aralık 1911'de İtalyanlara karşı Tobruk Savaşını kazandı. 6 Mart 1912'de Derne Komutanlığına getirildi.Ekim 1912'de Balkan Savaşı başlayınca Mustafa Kemal, Gelibolu ve Bolayır'  daki birliklerle savaşa katıldı. Dimetoka ve Edirne'nin geri alınışında büyük hizmetleri görüldü. 1913 yılında Sofya Ateşemiliterliği’ ne atandı. Bu görevde iken 1914 yılında yarbaylığa yükseldi. Ateşemiliterlik görevi Ocak 1915'te sona erdi. Bu sırada I. Dünya Savaşı başlamış, Osmanlı İmparatorluğu savaşa girmek zorunda kalmıştı. Mustafa Kemal 19. Tümeni kurmak üzere Tekirdağ'da görevlendirildi.
 
1914 yılında başlayan I. Dünya Savaşı'nda, Mustafa Kemal, Çanakkale'de bir kahramanlık destanı yazıp İtilaf Devletlerine "Çanakkale geçilmez! " dedirtti. 18 Mart 1915'te Çanakkale Boğazını geçmeye kalkan İngiliz ve Fransız donanması ağır kayıplar verince Gelibolu Yarımadası'na asker çıkarmaya karar verdiler. 25 Nisan 1915'te Arıburnu'na çıkan düşman kuvvetlerini, Mustafa Kemal'in komuta ettiği 19. Tümen Conkbayırı’ nda durdurdu. Mustafa Kemal, bu başarı üzerine albaylığa yükseldi. İngilizler 6-7 Ağustos 1915'te Arıburnu ' nda tekrar taarruza geçti. Anafartalar Grubu Komutanı Mustafa Kemal 9-10 Ağustos'ta Anafartalar Zaferini kazandı. Bu zaferi 17 Ağustos'ta Kireçtepe, 21 Ağustos'ta II. Anafartalar zaferleri takip etti. Çanakkale Savaşları’nda; şehit, yaralı, kayıp, hastalıktan ölenlerle Türklerin kabı,179 000’dir.(1.Dünya Harbinde Türk Harbi, V.Cilt,3.Kitap) Türk ulusu onurunu İtilaf Devletleri’ne karşı korumasını bilmiştir. Mustafa Kemal'in askerlerine "Ben size taarruzu emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum!" emri cephenin kaderini değiştirmiştir.
 
“1915’te Arıburnu ve Anafartalar zaferiyle İstanbul’u kurtaran ve 1916’da Ruslara karşı tek zaferi kazanan Mustafa Kemal, devlet düşmana teslim olacağı günlerde kuvvetlerini kurtaran tek kumandan olmuş ve son çarpışan Türk birlikleriyle İngilizlerin ileri hareketini durdurmuştu.”(Atay,1999,s.147)
 
Mustafa Kemal Çanakkale Savaşları'ndan sonra 1916'da Edirne ve Diyarbakır'da görev aldı. 1 Nisan 1916'da tümgeneralliğe yükseldi. Rus kuvvetleriyle savaşarak Muş ve Bitlis'in geri alınmasını sağladı. Şam ve Halep'teki kısa süreli görevlerinden sonra 1917'de İstanbul'a geldi. Veliaht Vahdettin Efendi'yle Almanya'ya giderek cephede incelemelerde bulundu. Bu seyahatten sonra hastalandı. Viyana ve Karisbad'a giderek tedavi oldu. 15 Ağustos 1918'de Halep'e 7. Ordu Komutanı olarak döndü. Bu cephede İngiliz kuvvetlerine karşı başarılı savunma savaşları yaptı. Mondros Ateşkes' nin imzalanmasından bir gün sonra, 31 Ekim 1918'de Yıldırım Orduları Grubu Komutanlığına getirildi. Bu ordunun kaldırılması üzerine 13 Kasım 1918'de İstanbul'a gelip Harbiye Nezareti'nde (Bakanlığında) göreve başladı.
 
Türk Kurtuluş Savaşı 15 Mayıs 1919'da Yunanlıların İzmir'i işgali sırasında düşmana ilk kurşunun atılmasıyla başladı. 10 Ağustos 1920 tarihinde Sevr Antlaşması'nı imzalayarak aralarında Osmanlı İmparatorluğu'nu paylaşan I. Dünya Savaşı'nın galip devletlerine karşı önce Kuvâyı Milliye adı verilen milis kuvvetleriyle savaşıldı. Türkiye Büyük Millet Meclisi düzenli orduyu kurdu, Kuvâyı Milliye - ordu bütünleşmesini sağlayarak savaşı zaferle sonuçlandırdı.
 
 
Toplam blog
: 391
: 2555
Kayıt tarihi
: 04.12.12
 
 

Hüseyin BAŞDOĞAN, 1942'de Malatya- Arapgir'de doğdu.Arapgir Ortaokulunu, Diyarbakır Öğretmen Okul..