Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Temmuz '08

 
Kategori
Tarih
 

Atatürk ve tam bağımsızlık

Atatürk ve tam bağımsızlık
 

Ya istiklal ya ölüm !

19 Mayıs 1919’da başlayıp 9 Eylül 1922 de düşmanın İzmir’de denize dökülmesiyle sona eren, milletin büyük bir imtihandan geçtiği dönemi istiklal savaşı olarak adlandırmaktayız. İstiklal kelimesi Arapça bir kelime olup bir siyasi yapının idari, hukuki, ekonomik ve askeri kararlarını hiç kimseye danışmadan verebilme oluşturduğu kararları uygulayabilme gücüdür. Siyasi erkin tartışmalı duruma düştüğü ya da ortadan kalktığı durumlarda “bağımlılık” kavramı ortaya çıkar. Bu tanımlar bize bağımsızlığın önemini ve istiklal savaşının temel amacının ne olduğunu bildirir. İstiklal savaşımızın temel nedeni tam bağımsızlıktır. Atatürk büyük nutkunun hemen başında yer alan 1919 da söylediği şu ifadelerle istiklale verdiği önemi belirtmiştir.

“<ı>Esas, Türk milletinin haysiyetli ve şerefli bir millet olarak yaşamasıdır. Bu esas, ancak, tam bağımsızlığa sahip olmakla temin olunabilir. Ne kadar zengin ve refaha kavuşturulmuş olursa olsun, bağımsızlıktan mahrum bir millet, medenî insanlık karşısında uşak olmak mevkiinden yüksek bir muameleye lâyık olamaz. Yabancı bir devletin himaye ve desteğini kabul etmek, insanlık özelliklerinden mahrumiyeti, beceriksizlik ve miskinliği itiraftan başka bir şey değildir. Gerçekten, bu aşağı dereceye düşmemiş olanların, isteyerek başlarına bir yabancı efendi getirmelerine, aslâ, ihtimal verilemez.

Hâlbuki Türk’ün haysiyet ve şeref ve kabiliyeti çok yüksek ve büyüktür. Böyle bir millet, esir yaşamaktansa, yok olsun daha iyidir. Bundan dolayı, ya istiklâl, ya ölüm!”

Tam bağımsızlık kavramı büyük bir alanı kapsar, sadece belli alanlarda değil milletin menfaatinin söz konusu olduğu tüm durumlarda karar alabilme yetkisini içerir. Ulu öndere göre tam bağımsızlık siyasi, mali, iktisadi, adli, askeri, kültürel ve benzeri her hususta bağımsızlık ve tam serbestlik demektir. Bu alanlardaki faaliyetlere ulusal irade hâkim olmadıkça tam bağımsızlık sağlanamaz. Ulusal irade, ancak egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olduğu devletlerde tam olarak kendini ifade edebilir. Bunun içinde cumhuriyet rejimine ve işleyen bir demokrasiye ihtiyaç vardır. Ulusal egemenlik, saltanat ve hilafete karşı cumhuriyet ve demokrasiye olan inançla gerçekleşmiştir. Atatürk buna somutlaşmış bir örnek olarak Büyük Millet Meclisini işaret eder.

<ı>

“İtiraf edelim ki, biz üç buçuk yıl öncesine kadar topluluk halinde yaşıyorduk. Bizi istedikleri gibi idare ediyorlardı. Dünya bizi temsil edenlere göre tanıyordu. Üç buçuk yıldır tamamen, millet olarak yaşıyoruz. Bunun maddi ve belirgin tanığı, hükümetimizin şekli ve içeriğidir. Yasa onu Büyük Millet Meclisi olarak adlandırdı.”

Günümüzde uygar ve gelişmiş devletlerde temel yönetim felsefesi tam bağımsızlık ve ulusal egemenlik kavramlarıdır. Bu kavramların doğduğu Fransız İhtilaline görüşleriyle yön veren ünlü yazar J. Rousseau “tüm halkla ilgili kararları tüm halkın alması” tezini ortaya atarak milli egemenlik kavramının en temel tanımını yapmıştır.

Burada önemli olan bir konuda bu bağımsızlığın milletçe de paylaşılmış olmasıdır ancak o zaman kalıcı bir bağımsızlık meydana gelir. Milli egemenlikten soyutlanmış bir tam bağımsızlık tanımı yapılamaz. Milletin bağımsızlığa sahip olmasına da milli egemenliktir. Ulu önder milli egemenliği şöyle açıklar;

<ı>

“Milli egemenlik öyle bir nurdur ki, onun karşısında zincirler erir, taç ve tahtlar batar, mahvolur. Milletlerin esirliği üzerine kurulmuş müesseseler her tarafta yıkılmaya mahkumdurlar.” .

Atatürk milli birlik ve beraberliğin tesisi için ömrünün son noktasına kadar mücadele vermiştir. Sanayisi olmayan, bilgi üreten üniversitesi bulunmayan, kendi içinde bölünmüş parça parça olan bir halkı, bütünleştirme ve millileştirmek için atılımlarda bulunmuştur. Milli bağımsızlık bilincini milli egemenlik anlayışla birleştirerek bu iki kavramı kültür ve dil potasında eriterek milli birlik ve beraberliği sağlamaya çalışmıştır.

Milli egemenlik kavramının yüceliğide burada açıkça ortaya çıkar. Milli egemenliği belli oranlarla, ölçümlerle ve hatta seçimlerle ortaya koyamazsınız, milli egemenlik somut kavramlarla değil soyut bir anlayışla vücut bulur.

Atatürk bize ilke olarak dogmalar ve kalıplar bırakmamıştır onu anlayabilmemiz için onun söylev ve demeçleri bizim için rehberdir çünkü kendi söylev ve demeçleri onun şahsiyetini açıkça ortaya çıkarmaktadır. Bugünün Türkiye’sini ve ona dayatılan bazı yaptırımları onun bu rehber sözüyle değerlendirirsek ne kadar bağımsız olduğumuzu daha iyi tahayyül edebiliriz.

<ı>

“Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir. Ben milletimin en büyük ve ecdadımın en değerli mirası olan bağımsızlık aşkı ile dolu bir adamım. Çocukluğumdan bugüne kadar ailevî, hususî ve resmî hayatımın her safhasını yakından bilenler bu aşkım malumdur. Bence bir millete şerefin, haysiyetin, namusun ve insanlığın vücut ve beka bulabilmesi mutlaka o milletin özgürlük ve bağımsızlığına sahip olmasıyla kaimdir. Ben şahsen bu saydığım vasıflara, çok ehemmiyet veririm. Ve bu vasıfların kendimde mevcut olduğunu iddia edebilmek için milletimin de aynı vasıfları taşımasını esas şart bilirim. Ben yaşabilmek için mutlaka bağımsız bir milletin evladı kalmalıyım. Bu sebeple milli bağımsızlık bence bir hayat meselesidir. Millet ve memleketin menfaatleri icap ettirirse, insanlığı teşkil eden milletlerden her biriyle medeniyet icabı olan dostluk ve siyaset münasebetlerini büyük bir hassasiyetle takdir ederim. Ancak, benim milletimi esir etmek isteyen herhangi bir milletin, bu arzusundan vazgeçinceye kadar, amansız düşmanıyım.”

 
Toplam blog
: 4
: 4871
Kayıt tarihi
: 13.06.07
 
 

1985 yılında Manisa'da doğdum, şu an Ankara'da çalışmaktayım, fotoğrafçılık, edebiyat, tarih ve psik..