Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Kasım '17

 
Kategori
Siyaset
 

Atatürkçülük ve Kemalizm

Yıllardır düşünürüm, ATATÜRKÇÜLÜK ve KEMALİZM aynı şey midir; yoksa farklı düşünce yapılarının, farklı bakış açıları mı diye…

Atatürkçülük, Cumhuriyetin inşasında ve ilanında, bizzat Mustafa Kemal Atatürk’ün kendi yaşamında sahip olduğu prensipler olmalıdır. Mustafa Kemal Atatürk, daha Osmanlı İmparatorluğu’nda zabitken, ülke sorunlarıyla ilgilenen, Avrupa’da cereyan veren gelişmeleri, fikirleri, düşünsel akımları yakından takip eden biriydi.

Bu bağlamda, Cumhuriyetin ilanından ve inşasından sonraki süreçte, Cumhuriyeti kuran kadroların Atatürk’ün fikirsel dünyasından yola çıkarak, bu düşünsel zenginliği bir şablona oturtması hususu, bence Atatürk ve diğerlerini ayrı yerlere konması gereğini doğurur. Mustafa Kemal ATATÜRK, her şeyden önce, Cumhuriyet rejimine inanmış, bu çorak topraklarda kendi kaderlerine terk edilmiş yoksul insanları, gerçek anlamda seven ve sahiplenen bir kurmaydı. Her şeyden önce, insanlarına âşıktı. Bunun altını çizmek gerekir. Atatürk, OSMANLI İMPARATORLUĞU’NUN son toprakları üzerinde büyük bir onur ve kahramanlık savaşı veren halkına, milletine, hiçbir zaman ikincil bir sıfatla bakmamıştır.

*  *  *

Hakkında yazılan eserlere bakınca ve okuyunca; ATATÜRK’ÜN nasıl vatan ve insan âşığı birisi olduğunu sezebiliyorsunuz. Evet, GAZİ Mustafa Kemal ATATÜRK, insanlarını seviyordu. Bu sevgi içinde; ne ırkı ne de dinsel ve mezhepsel bir ayrımdan söz edilebilir.

ATATÜRKÇÜLÜK, şablonsal olarak, “Milliyetçilik”, “Devletçilik”, “Cumhuriyetçilik”, “Laiklik”, “İnkılâpçılık”, “Halkçılık” ilkelerinden mündemiç gibi takdim edilse de bana göre, ATATÜRKÇÜLÜĞÜN merkezinde “insan sevgisi” yatmaktadır. Pekâlâ, bu prensipler, Atatürk’ün fikir hayatını düzenleyen, ona farklı bakış açısı kazandıran ideolojik veya felsefi düsturlarıdır. Mustafa Kemal Atatürk’ün özgürlüğe, egemenliğe, eşitliğe, demokrasiye, hukuka, medeniyete nasıl baktığını, pekâlâ kendi düşünsel altyapısını oluşturan Atatürkçülük özetlemektedir. Fakat, buradan “insan” objesini çıkardığınızda, tüm bu hususlara eksik yaklaşılmış olur. Bence, ATATÜRKÇÜLÜK VE KEMALİZM doktrinlerinin farkı, birinde insana azami düzeyde ehemmiyet atfedilirken, diğerinde “insan” unsuru, daha ziyade etkisiz eleman olarak görülmekte. Kemalizm doktrinini sahiplenen, hayatına buna göre yön veren Cumhuriyet “seçkinleri” için halk çokça da önemli değildir. Halkın, yüksek bürokrat ve sermaye eliti gözündeki değeriyle Gazi paşanın gözündeki değeri bir olabilir mi?

Cumhuriyet rejimi, doğası gereği halk arasında hiçbir ayrım görmez. Yurttaşlarını hiçbir kritere göre gözetmez veya korumaz. Tüm millet, Cumhuriyet rejiminde birdir ve eştir. Pekâlâ, sermayenin tekelleşmesi, belli bir elde toplanması, üretim araçlarının kombinasyonuna binaen işveren-işçi gibi endüstriyel ekonomik üretim ve işbirliğinin sonucu olarak toplumda bazı kesimler, varsıl ve görece daha iyi bir yaşam refahına sahipken, diğer kesimleri de görece daha dar bir gelir ve düşük yaşam refahını sahiptir. Tüm bunlar ekonomik sistemlerin işlemesi ve dayatması neticesinde oluşan toplumsal statü ve sınıfsal farklılıklardır.

İşte Cumhuriyet rejiminde temel öğe, insandır. Atatürk’ün cumhuriyet rejiminde, acaba, halkına ebediyen işçilik veyahut sermayedarlık payeleri mi verilmiştir. Cumhuriyet rejiminin kazanımları etrafında insanlar, çalışarak, çabalayarak, azmederek, kazanarak, daha iyi bir eğitim olanaklarına kavuşarak, kendilerini geliştirerek, bulundukları sınıfsal statüden bir üst mertebeye yükselmeye her zaman sahiptirler. Cumhuriyet rejimi, seçkinler ve zenginler yönetimi değildir. Bu düzende herkese, anayasal olarak verilen haklar ve kazançlar vardır. Yaşamın ilerleyen evrelerinde, Cumhuriyet Türkiye’sinin olanakları çerçevesinde insanlar, sosyal ve ekonomik konumlarını değiştirebilirler.

*  *  *

KEMALİZM doktrini, halkını, toplumunu başkalaştırma niyetiyle hareket eder. Evvela, siyaset, iktisadi girişim gibi belli başlı alanlar, kendilerini bu ülkenin ve Cumhuriyetin zımni sahibi sananlar tarafından sahiplenilmiştir. Devlet ve devletin belli başlı etkin kadroları, kendilerini “seçkin” zannedenler tarafından yıllarca işgal edilmektedir. Her şeyden önce, toplumumuzda dilimize pelesenk olan “jakobenizm”, Kemalistler tarafından halka uygulanagelen bir alışkanlık olmuştur. Devlet ve ülke zenginlikleri paylaşılmak istenmez. Bu bağlamda, devlet içinde etkin şekilde seçkinler arasında işbirliği vardır. Bazı hususlarda ise, kesin bir duruşla mutabakat da vardır.

*  *  *

Esasında elde olan imtiyazların, kaynakların, zenginliklerin, ülkenin yarattığı refahın paylaşılması endişesi, çünkü DEMOKRAT PARTİ ile beraber ülkenin demokratik siyaset aksı birden kırılıverdi; ve muhafazakâr ve gelenekçi kitleler, Adnan Menderes tarafından kucaklandı. Demokrat Partinin, iktidarı Cumhuriyet Halk Partisinden devralması demek, ülkenin idaresinin köylünün, çiftçinin, halkın eline geçmesi demekti. Yani, artık “insancıkların” da adı, sanı, cismi, ülke ve devlet katında muteber olacaktı. Bana göre, KEMALİZM’İ ATATÜRKÇÜLÜKTEN ayıran temel faktör, hırçın olması ve insan denen unsurun göz ardı edilmesidir.

 

 
Toplam blog
: 706
: 83
Kayıt tarihi
: 18.05.16
 
 

Ben, Uludağ Üniversitesi Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü mezunuyum. Şuan için öze..