Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

AYFER AYTAÇ GAZETECİ YAZAR

http://blog.milliyet.com.tr/ayferaytac

11 Aralık '21

 
Kategori
Deneme
 

Atlı Dede

ÇAY BOYUNUN BEKÇİSİ HER ŞEYE RAĞMEN HAYATTA VE AYAKTA... 
 
Bizim şehrimizi geçmiş yıllarda ortadan ikiye ayıran meşhur bir çayımız vardı. Hani şu bildiğimiz ırmaktan küçük, dereden büyük akarsu. Bu çayın bir yanında halı atölyeleri, gül yağı üreten fabrikalar, diğer yanında halı yıkama haneleri bulunurdu. Çay boyunun bir yanında birde devasa bir çınar ağacı bulunurdu. O bölgeye bekçilik yapar gibi gece gündüz heybetli dururdu. Bu koca çınarın içinde atlı dedenin uyuduğu var sayılırdı. Atlı dede kim mi, yazının devamında değinirim...
 
Zaman aktı geçti, fabrikaların yıkama hanelerinin vakti geçti oldu. Her biri bir bir kapandı. Sahipleri dünya değiştirince, mirasçıları aralarında üleştikleri yerleri müteahhitlere verdiler. Şimdi çay boyu hâlâ var. Çayımızın suyu geçmişe üzülürcesine çekilip akmaz olunca, çevresi daraltıldı. Etrafına apartmanlar dizildi. Apartmanların arasında heybetini muhafazaya çalışan çınar ağacı da yıllara meydan okurcasına duruyor. Lakin hayli kocamış vaziyette...
 
Gençlerin yoğun olduğu günümüzde bile herkesçe bilinir bu çınar ağacı, bin yüz yıllık abide. Yıkılmaya, yakılmaya çalışıldı hoyrat ellerce. Yine de yeşerdi yağmurlarca. Kim bilir ömrü süresince ne çileler, çekti? Ne çile çekenler gördü. Konuşacak olsa, dile gelebilse anlatacağı ne çok bildiği vardır.
 
Tarihin tanığı çınar ağacı vakıflarca korumaya alındığı halde bilinçsiz insanlar, artık onu görmekten bıktıklarını söyleyerek, yakıp yok etmek istemişler. İçerisini ateşe vermişler, gövdesinin iç kısmı kavrulmuş, kömüre dönmüş. Kapkaranlık bir oyuk olmuş kalmış. Sarhoşlar bu karanlığa işer olmuş. Bu durumdan haberdar olan vakıf yetkilileri çınarın oyuğuna büyük bir tekene parçası gererek lehimlediler. Buna rağmen yaşlı çınar hainlere meydan okurcasına, dışından yeni yeni sürgünler vererek yeşerdikçe yeşeriyor. Yeni dalları, uzak dağları görmek ister gibi göğe doğru yükseliyor. 
 
Eskiler anlatırlar "çay boyunun bu çınarı binlerce yaşında" derlerdi. Bu abartılı bin küsur yıllık süreçte koca çınar çok saldırılara uğramışta kurumamış. Evvelden de nice sarhoş kafanın gazabına uğramış ulu ağaç; 'ağaca yapılan saldırıların aklı başında, ayık kafalı olanın yapacağı haltlar olmadığı biliniyor.' Nedeni şu ki, büyüklüğüyle zayıf karakterlilerin yüreğinde korku uyandıran koca çınarın içinde bir yatır olduğuna inanılıyor. 
 
Vaktin birinde yol açma çalışmaları sırasında heybetli çınar ortadan kaldırılmak istenmiş, bu sebeple güzelim ağaç balta darbeleri almış, testereyle kesilmek istenmiş, insanlar bu uğurda bitap düşmüş lakin masallardaki bir dudağı yerde, öteki dudağı gökte bulunan devler gibi dimdik ayakta kalmış çınar, tüm zorlamalara karşın yıkılmamış. Sadece kendi menfaatini düşünen insanlara ibret gibi ayakta kalmış hep. “Ey insanoğlu, her şey ölümlü, fani olan sizlersiniz dünya değil. Dünyanın da sonu var elbet, ama onun sonu çok uzundur, zamanını Allah bilir, sizinki hazan mevsimi gibi gelip geçicidir. Ben Allah'ın izniyle dünyanın sonuna kadar ayaktayım. Ben o sona kadar sizlerin gözlemcisiyim” dermiş duyabilene eskiden bu çınar, rüzgârda sallanan yapraklarının hışırtısıyla...
 
 Kaç yüz yıldır ayakta olduğu bilinmiyor tam olarak, kimi bin asırlık olduğunu söylüyor, kimi on asırlık. Kimi, bu ağaçta yatır olduğunu söylüyor. Yanında çöp bidonunun bulunduğuna bile üzülüyor. Kimileri kocamış artık kesilsin de yenisi dikilsin diye dikleniyor. 
 
Kimileri: "Atlı Dede'nin ağacı bu ağaç, kesilirse Atlı Dede geceleri hepimizi çiğner" diye insanın içini ürpertiyor, başından geçeni anlatarak savını doğrulatmaya çalışıyor.
 
Anlatıldığına göre vakti zamanında bir atlı süvari gelmiş Isparta’ya. Çay boyunda gezinirken, çaydan gelen sele kapılmak üzere olan bir çocuğu kurtarmış. Çocuğu kıyıya çıkarmayı başarmış, lakin kendisi atıyla birlikte sel sularına kapılıp ölmüş. Adam boyu sel gelirmiş o çaydan, çağlayıp, gürleyerek şehir boyunca akarmış eski çağlarda. 
 
Bu fedakâr atlının atını da kendini de minnet duygularını beyan edercesine aynı yere gömmüş Ispartalılar ve hiç unutulmaması adına bir çınar dikmişler mezarı üzerine. Çınar ağacı büyüdükçe mezar yeri göçmüş, çınarın kökleri toprağı sarmış. Çay boyu devir yenilendikçe ev yeri olmuş, bu Atlı Dede de gece gündüz o mahalleyi ve çaydan çocukları korumak adına, özellikle geceleri atıyla çay boyu çevresinde dolanırmış. Atın dörtnal yürüyüş sesini dinleyen çay boyu sakinleri çok fırsat kollamalarına rağmen ne atı, ne de atın üzerinde birini görebilmişler. Böylece bir atlı erenin, evliyanın varlığını kabullenmişler.
 
Bir başka anlatımdaysa bu çay boyunda oturan sakinlerin çocukları daha küçük yaşta, halı ipi fabrikalarına işe girermiş, gece vardiyasına kalan çocuklar eve dönerlerken kendilerine görünmeden atlı dede eşlik edermiş, çocuklar eve girdiğinde nal sesleri çınarın içlerinde kaybolurmuş. 'Çocuk koruyan dede' diye de bilinen Atlı Dede’ye zaman içinde umut bağlayan insanlar olmuş, çınarın her bir dalına çaput bağlayıp, murat dilemişler. Dallarına uzanamayanlar, gövdesine çivi çakıp tutturmuşlar çaputlarını.
 
 İnsan umut tutuştuğuna hoyratça davranır mı? Önce vereceksin, sonra isteyip verilmesini bekleyeceksin. Sen koca ağacın gövdesine çivi çak yarala, sonra da “Ver muradımı” diye başında ağla. Gerçi böyle şeyler hurafe ve Yüce Yaradan’a şirk koşmak diye biliyorum. Ama gözüyle Atlı Dede’yi gördüğünü söyleyenlerde var. 
 
“Atıyla görmedim ama daha yakın zaman da farklı gördüm ve korkumdan bir şey dileyemedim. Dileseydim mutlaka ne istersem verirdi” diye başına geleni şöyle anlatıyor İsmail ismindeki bir çay boyu sakini:
 
“Bir yaz mevsimi akşamleyin çınarın çevresinde gezinip yorulmuş, çay duvarına oturmuş dinleniyorum. Zaman epey geçti, hava hepten karardı. Etrafımda insan namına kimseler kalmadı. Herkes evine çekildi. Çayın kuraklığına dalıp gitmişliğimde bir el omzuma dokunup, “evine gitsen artık” dedi. Ürperdim birden, sonra hayal görüyorum sandım. Baktım bir anda yakınımda bir asker üniformalı bekçi, yanında başı yeşil örtülü bir kadın bana bakıyorlar. Bir anda gördüğüm ve sonra görünmez olan bu kişilerin hayalet olduklarını düşünüp korkuyla yerimden kalkıp oradan koşarak eve doğru yaklaştım ki; aynı bekçi ve yanında aynı yeşil örtülü kadın dikkatle bana bakıyorlar. Yanlarına yaklaşmak istediğimde bu defa kaybolmadılar hızla ve sessizce yürüyüp demir köprüye doğru yürüyüp gittiler. Ben de aynı istikamete gidecektim, korkuya kapılıp koşarak yanlarından geçtim. Yürek çarpıntısıyla eve geldim. Eşime olanı biteni anlattım. O da bana: 
 
“Evde çocuk çok hasta sen gelmesen doktora götüremeyecektim iyi ki geldin" dedi. Sonra da: " O gördüklerin mutlaka Atlı Dede, yanındaki de eşi olmalı. Demek dede ruhlar âleminde eşiyle buluşmuş ay ne güzel... İnan ki, ikisi birlikte görünüp benim çaresizliğimi ve çocuğumuzun hastalığını sana hissettirip eve gelmeni sağlamışlar. Keşke bir dilekte bulunsaydın da sıkıntımız giderilseydi” diyerek umuda kapıldı. 
 
Çocuğu geceleyin doktora götürüp iyileştirdik, gerçekten ben eve biraz daha geç gelsem çocuk ölürmüş, 42 dereceye çıkmış ateşi, doktor: "Hemen gelmeseydiniz, çocuk ölmese de sakat kalabilirdi” deyince ben anladım ki, bura da gerçekten çay boyunun çocuklarını koruyan bir Atlı Dede var. O yüzden biz çınar ağacına gözümüz gibi bakıyoruz. Ne var ki bazı insanlıktan uzaklar bu bin yüz yıllık çınardan rahatsızlık duyup yakmaya kalkıştılar. Gövdesinin iç kısmı kömür oldu. İçin için ağaç çürür diye çok korktuk, neyse ki yeniden yeşermesi bizim umutlarımızı da yeşertti. Bu ağaç gerçekten Atlı Dede’nin ağacı ve ben bu çınarın dünya durdukça dimdik duracağına çok inanıyorum.” 
 
 Bu anlatılanlar benim de kafamı karıştırdı. Konu hakkında bir yorum yapma yetkisine ve bilgisine sahip olmadığımdan, sadece anlatılanları aktarmaya çalıştım. Ancak şu bir gerçek ki, tarih yok edilirse insanlıkta yok edilmiş olur. Atalarımız ne demiş bu konu da: “Geçmişine saygı göstermeyenin geleceği olmaz.”
 
 Ünlü bir şairde: “Ağaçlar ayakta ölür” demiş. Çınar ağacı ölümsüz gibi, dünya durdukça duracağa benziyor, cayır cayır yakılmasına rağmen yeniden yeşermesinde vardır bir hikmet diyoruz ve ağaçlarımıza sahip çıkalım istiyoruz.
 
  Ayfer AYTAÇ - ayferaytac.com
 
Toplam blog
: 622
: 205
Kayıt tarihi
: 08.12.14
 
 

Gazeteci-yazar ..