Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Ocak '15

 
Kategori
Edebiyat
 

Attilâ İlhan romanı üzerine

Attilâ İlhan romanı üzerine
 

Son günlerde Attilâ İlhan'ın 'Dersaadet'te Sabah Ezanları' adlı romanını okumaya niyetlendim, ama niyetim iftarı bekleyemeden bozuldu. Kitabı 78'nci sayfasında kapattım.
 
Attilâ İlhan ve romanı üzerine bilgiler verip daha sonra neden bıraktığımı açıklayayım.
 
*
 
Attilâ İlhan, 1925-2005 yılları arasında yaşamış bir aydınımızdır. Şair kimliği daha baskındır; ama çok yönlü bir entelektüeldir. Şiirlerinin yanında, romanlar, fikir kitapları ve tarih üzerine yazılmış birçok kitaba imza atmıştır.
 
'Dersaadet'te Sabah Ezanları' adlı bu roman, Attilâ İlhan'ın 1981 yılında yayımladığı bir romandır.
Roman konusu ise: İzmir'in 15 Mayıs 1919 tarihindeki Yunanlılar tarafından işgalinin İstanbul'daki etkilerini, o dönemde yaşayan aydınlarındaki fikirleri ve entrikaları konu edinmektedir.
 
Attilâ İlhan'ın 'Dersaadet'te Sabah Ezanları' adlı bu romanı, Milli Eğitim Bakanlığı tarafından hazırlanmış '100 Temel Eser' listesinin içerisindedir.
 
*
 
Gelelim benim romanı neden bıraktığıma.
 
Roman, yoğun bir şekilde Osmanlı Türkçesine ait Arapça-Farsça kelimeler barındırıyor. Osmanlıca kelimeler öylesine yoğun ki, kitabı okurken 'hem anlamış hem anlamamış' şekilde hissediyorsunuz. Bu histe insanı sıkıyor, boğuyor, yoruyor ve sabrının sınırını zorluyor. İşte romanı bırakma nedenim bu.
 
'Bana sen nasıl edebiyatçısın?' diye kınayan olabilir.
Biz de 'edebiyatçı' denildiğinde, akla 'Divan edebiyatını bilen biri', 'fâilatün mefûlû'yü çok iyi bilen biri', 'Gazel'den Kaside'den, haz alan biri', 'Osmanlıca'da yetkin biri' olarak bilinir, akla gelir, böyle olduğu sanılır.
 
Ne âlâkâsı varsa? 
Evet, az çok âlâkâ var, ama edebiyat onlar demek değildir.
İşte bizim burnundan kıl aldırmayan, öyle her şeyi beğenmeyen, insana-topluma önem vermeyen bizim kibirli edebiyatçılarımız ve sanatçılarımız, eskinin bu saray edebiyatını göklere çıkarmış, öğrenilmesini istemiş, halkta da edebiyatçı denilince böyle bir eğilimlere sahip kişi akla getiren algı oluşturulmuştur.
 
Evet, itiraf ediyorum: Ben, divan edebiyatını sevmeyen, ürünlerinden pek hazzetmeyen, Osmanlıca konusunda hiçbir yetkinliğe sahip olmayan, olmadığı içinde herhangi bir endişesi olmayan bir edebiyatçıyım.
 
'Olur mu kardeşim öyle?' diyebilirsiniz.
 
Neden olması kardeşim? Zevk ve renk meselesi olamaz mı?
 
Ben de, çağdaş edebiyata ilgi duyan, toplumcu-gerçekçi anlayışa sahip, modern şiirden keyif alan bir edebiyatçıyım.
 
*
 
Doğan Hızlan geçenlerde Osmanlıca üzerine yazdığı yazıda, Attilâ İlhan'ın bu kitabı üzerine şöyle bir anekdot vermişti:
 
"Attilâ İlhan'ın 'Dersaadet'te Sabah Ezanları' kitabı yayımlandığında ve bir muhabir içinde Osmanlıca kelimelerin çokluğunu söylediğinde, yazar "Öğrensinler" cevabını vermişti."
 
*
 
'Dersaadet'te Sabah Ezanları' adlı bu romandan Osmanlıca kelimelerin yoğun olduğu birkaç alıntı sunmak isterim:
 
"… Âti-yi insaniyeti, kan ve vahşetle tehdid eden tasavvur ve niyetler, Nesevir hanım, Türk’ün mevcudiyet-i bÎ-zevalini, vâki olsa bile, nakisedâr edemez. Bunu böyle bilesiniz!
 
…Nevser Hanım, sizin mevcudiyetiniz dünyevî olmaktan ziyade, semavî olmak icabeder, âdeta şeffaf bir mevcudiyet! Neye temas etseniz, kamerî  bir şuayla aydınlanıyor…
 
…zaruri bir tabdilhavadır Neveser Hanım! ‘Fırka’ kaderini Almanların zaferine bağlamış, halbuki harbin tarz-ı cereyanı aleyhimize inkişaf ediyor."
 
*
 
Kitabın 'garip bir meta' olarak görüldüğü ülkemizde bu tür kitaplarla kitap okuma sevgisi aşılanabilir mi, söyleyin Allah aşkına?
 
-Mustafa Yıldırım - 12.01.2015
 
Toplam blog
: 480
: 715
Kayıt tarihi
: 03.11.12
 
 

Konyalıyım. Edebiyat okudum. Amatör yazar ve şairim. ..