Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Mart '18

 
Kategori
Alışveriş - Moda
 

A.Ü Eğitim Bilimleri Fakültesi 53 Yaşında

M Ferit Kotan

           İlk öğrencileriydik bizler. 53 yıl sonra anımsanarak çağrıldık 6 Mart 2018 tarihindeki kutlama programına. Oysa akademisyen arkadaşlarımız, birlikte yaşlandığımız hocalarımızdan birçoğu Dekan, Dekan yardımcısı olarak görev yapmışlardı yıllarca. Anımsamamışlardı hiç biri ilk yılın emekçilerini.  Gönülde koymadık nedense. İşleri düştüklerinde öğrencileri toplayarak geliyorlardı çalıştığımız kurumlara.  Bu kez çağırılınca arkadaşlarda bir coşku, duygu selini hissettim. O zaman yaşlanmışız diye noktayı koydum; her ne kadar 70 yaşın delikanlıları olsak da.

        Coşku ve hüzün birlikte yaşandı o gün. Aramızdan ayrılan arkadaşların fotoğrafları perdeye yansıyınca, gözyaşlarımızın yanaklarımızdan akmamsı için ne kadar diren ildiğini kendimden biliyorum. Işıklar içinde yatsınlar, tümcesinin ötesinde bir tümce kurmak zordu bizler için. Bu güzel anıları çocuğumuz yaşında olan sayın Prof Dr. Fatma  Bıkmaz yaşatmıştı bizlere. Kız çocukları deha vefalı olur derler ya. Öyle oldu galiba.

           Kabul görme savaşı 1965 yılında başlamıştı, ilk öğrenciler olarak.” Uzmanlık” sözcüğüne yabancıydı toplumumuz. Beklide ilk kez duyuluyordu . 1945 yılında Maliye Bakanlığı bünyesinde “Hesap Uzmanlığı” Kadrosu oluşturulmuştu ama yurt genelinde yaygın olmadığı için bilinmiyordu bile.

        İlk mezunların, Milli Eğitim Müdürlüklerine uzman olarak atanmaları olay olmuştu o günün koşullarında. Atananların en önemli motivasyonu, farklılık yaratarak kabul görmek ve etkili olmaktı. Geleneksel toplumlarda farkındalık yaratabilmenin kolay uğraş olmadığının bilincine idiler.

          Farklı kurum ve kuruluşlarda görev alan arkadaşlarımızda, aynı duygularla savaştılar. Başarılı olmak, fakültenin adını duyurmak ana hedefti.

          Geriye dönüp bakıldığında, tüm engellemelere karşın meyve vermiş olduğumuzu görmekten mutlu olduğumu söyleyebilirim. Yozlaşarak gelişen bir eğitim sisteminin figüranı olmadığımızı, kuruluş töreninde edindiğim izlenimlerle sevindim.

            Fakülte Dekanı Sayın Prof.Dr. Fatma Bıkmaz’ın  Eğitim Bilimleri Fakültesinin kuruluş ve bugüne dek yapılan faaliyetlerle ilgili bilgi sunuşu doyurucu idi.  Çağdaş Eğitim Biliminin öngörüleri ışığında olayların analiz edilerek ortaya konulması, bana daha değişik bir haz verdiğini söylememi dostlarım yadırgamaz her halde.

           Ankara Üniversitesi  Rektörü Sayın Prof Dr. Erkan İbiş’ın Eğitimin evrensel değeri  konusunda yaptığı  kısa konuşmadan sonra,  Konuk konuşmacı  Sayın İlber Ortaylı ,“ Türkiye’de Eğitimin Yakın Tarihi” konusunda sunum yaptı. Sayın Ortaylı,  Hürriyet Gazetesinde yazdığı yazılardan bir demet oluşturarak bazı bilgileri aktardı. Yakın tarihten çarpıcı örnekler vererek, konuşmasını anlamlandırmaya çalıştı. Eğitime sistematik bir bakışı yakalayamadım.

          Her İlde üniversite kurulmasının eğitimin kalitesini düşürdüğünü söyleyerek önemli bir konuyu değindi. Üniversitelere yörenin iktisadi açıdan kalkınması olarak bakıldığını ve ticarileştirildiği üzerinde durdu.  Öğrencilerin sosyal ve kültürel gelişmesinde kent kültürünün rolü üzerinde biraz durulsa idi, daha sağlıklı bir yaklaşım kurulmuş olacaktı. Oysa canlı örneğini yarım saat önce yaşamıştık. Ankara Devlet Konservatuar Öğretim Üyelerinin sunduğu dinletiyi, imrenerek dinlemiş ve coşku ile alkışlanmıştık.  Bunları tartışmak, salonu dolduran merdivenler üzerine oturarak izleyen genç fakülte öğrencileri için, önemli konular olduğunu düşünenlerdenim.

         Köy Enstitüleri konusunda kurduğu  tümce talihsiz bir açıklama idi,  Sayın Kemal Tahir’in “Bozkırda Bir Çekirdek” romanı  gibi. Çok yadırgadım kurduğu tümceyi. Mikrofondan uzak konuştuğu için ses net duyulmuyordu. Duyduğum kadarı ile tümce, “Köy Enstitüleri değil de, Eğitim Enstitülerin kapatılması yanlış oldu.”

        İlber Ortaylı hoca tarihçi olduğu için ülkenin eğitim sistemini oluşturan değerler konusunda yeterli bilgileri aktarmasını beklemek bilimin gerçekleri ile bağdaşmayacağını bilenlerdenim. Konunun genç nesillere iyi analiz edilerek aktarılması kaçınılmaz bir gerçektir. Açık oturum veya panel olsa idi, bu konunun enine boyuna tartışılmasının yararlılığı üzerinde mutlaka tartışma açılmasını talep ederdim.

        Atatürk  devrimlerini savunan ve çeşitli kitap ve yayınları bulunan değerli bir akademisyenimizin ağzından “Köy Enstitüleri değil de, Eğitim Enstitülerinin kapatılması yanlış oldu” tümcesini duyar duymaz,  Sayın prof Dr. Cevat Geray hocamı anımsadım. 1970 yılında Yüksek lisans programında Koy sosyolojisi dersinde, ne güzel tartışmıştık Köy Enstitülerinin eğitim ve toplumsal boyutlarını.  Sayın Prof.Dr.Cevat Geray,  Sayın Prof.Dr. İlber Ortaylının da  hocası idi Siyasal Bilgiler Fakültesinde.

          Ekonomisi ilkel tarıma dayanan bir toplumdan devlet yaratmışlardı Mustafa Kemal ve arkadaşları. Hedef batı medeniyetler seviyesine yükselmek olduğu için çeşitli projeler tartışılıyordu. 1923 de düzenlenen İzmir İktisat Kongresindeki tartışmalar, bizleri aydınlatan en önemli kaynaklardan biridir.

         Saltanatın kaldırılması, Laik Hukuk devleti ilkesi, Tekke ve Zaviyelerin kapatılması, Harf devrimi  gibi devrimler, ümmet devletinden ulus devletine geçişin başlangıçları idi. Mustafa Kemal Atatürk, “öğretmenlere asıl zafer sizlerin  kazanacağı zafer olacağını” söyleyerek aydınlanma projesinin hedeflerini göstermiştir.

             Köy Enstitüleri olayına herhangi bir okul projesi olarak bakılmasının yanlış olacağını savunanlardanım. Milliyet blogta yayınlanan “ Kemalist Felsefede Harf Devriminin Önemi” başlıklı yazımda belirttiğim gibi, sosyolojik açıdan kapalı toplum özelliği taşıyan köylerde,  tarikat ve zaviyelerin oluşturduğu yoz kültürün etki sinin kaldırılmasının zorunluluğu vardı. Başlatılan eğitim seferberliği ile öğretmen odaklı bir aydınlanma projesi uygulamaya konulmuştur. Örgün eğitim ile Halk eğitimini birlikte organize eden bir toplum kalkınması projesi üzerinde düşünülmeyecekte, neyi tartışacağız?  Eğitim toplumun alt yapısını oluşturan ekonominin itici gücüdür. Artı değer yaratmada emeğin etkisini göz ardımı edeceğiz.   Bu gerçekleri ve daha ayrıntılı bilgileri, eğitimci olacak genç nesillerin bilmelerinin gerekliliğine inanıyorum.

              Sayın İlber Hocanın da belirttiği gibi, Eğitim Enstitüleri Türk eğitim sisteminde lokomotif görevi üstlenmiştir.1926 yılında Gazi Terbiyenin kuruluşu önemli bir açılımdır. Genç eğitimciler açısından incelenmesi önemlidir.

             Bu güne kadar yüzlerce sistem tartışılmış, eğitimde nitelik sorunu diye tümceler kurularak sayfalarca raporlar hazırlanmıştır. Toplum olarak sözcüklere fazla anlam yükleme hastalığımız vardır. Bazı sözcüklerle her şeyin çözüleceğine inanırız. Bu anlam yükleme hastalığı, geleneksel eğitimin değerlerinin, eğitimimizin şekillenmesinde ki rolünü ortaya çıkarmaktadır.

           “Saygı” sözcüğü insan ilişkilerinde önemli bir ilkedir. Saygı sözcüğüne anlamlar yüklene yüklene itaat etme sözcüğü ile eş anlamlı hale getirilmektedir. Daha fazla anlam yüklenerek de itikat sözcüğü ile bütünleştirildiğini görüyoruz. Bu süreçler, bilerek veya bilmeyerek toplumda biat kültürünün oluşmasına neden olduğunu görüyoruz. Osmanlı Devletinden miras olarak gelen bu değer yargılarının, insan davranışlarını nasıl etkilediğini toplumsal olaylarda görüyoruz.  Bu değerler sistemi, bugün kullandığımız teknolojinin öngörüsü olan bilimle kucaklaşmamıza ve onun gerektirdiği davranışları göstermemizi engellemektedir. Ulus bilincini çağdaş değerler ışığında bir türlü analiz etmeyi beceremiyoruz.

         Bizlere bu güzel günü yaşatan,  bizleri düşüncelere sevk eden, kendi aramızda konuları yeniden irdeleme fırsatı veren ve kural dışı söz alarak konuşmama ortam hazırlayan, Dekanımız Sayın  Prof Dr. Fatma Bıkmaz’a  teşekkür ederim.

         

       

          

 

                

 
Toplam blog
: 97
: 463
Kayıt tarihi
: 07.02.09
 
 

1944 yılında Arapgir'de doğmuştur. İlk ve orta öğretimini Arapgir'de, lise öğrenimini Ankara Gazi Li..