Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Aralık '10

 
Kategori
Kültür - Sanat
 

Av Mevsimi, cinayet süsü verilmiş bir aşk filmi

Av Mevsimi, cinayet süsü verilmiş bir aşk filmi
 

Tarantino’nun muhteşem Kill Bill’i izlediğim en etkileyici aşk filmidir.

İçinden kan fışkıran bir aşk hikayesi…

Film boyunca Tarantino’dan şiddet görürsünüz ama finali yüreğinizin yağlarını eritir.

Sevdiği kadını kıskandığı için katliam yapan Bill’e, kendini kafasından vuran hayatının adamını bir avcı gibi iz sürüp acımasızca öldüren Beatrix’e neredeyse sempati duyasınız gelir.

En azından benim ‘bakış açımdan’ böyle.

Gerçeğin farklı bakış açılarına göre değiştiği gerçeğinden ilham alan Av Mevsimi de, polisiyeden çok aşk filmi olarak göründü bana.

Görsellik, şiirsel çekimler, müzik, oyuncu kadrosu insana ‘film gibi film’ izlediğini hissettiriyor.

Ne var ki bir polisiye değil. Filmin ortasında gizeminin çözülmesine, senaryonun tanıdıklığına rağmen 2.5 saat boyunca heyecanınızı kaybetmiyorsunuz. Bunda yönetmenin, Şener Şen oyunculuğunun, İdris karakterine tüm sahiciliğini katan Cem Yılmaz’ın rolü büyük.

Başrolde ise aşk var. Aşkın türlü türlü halleri var.

Pamuk’un Asit Ömer’e olan tutkulu aşkı, Laz çocuğu Deli İdris’in Asiye’ye duyduğu takıntılı ve yok edici aşkı, Çömez Hasan’ın Yasemin’e duyduğu bağımlı aşkı, Ferman’la karısının birbirlerine duyduğu şefkatli aşk ve Battal’ın karısına olan sadık aşkı…

Her biri kendi gerçeğini yaratan aşklar.

Hangi açıdan baktığınıza bağlı.

Yavuz Turgul filmleri sadece Yavuz Turgul filmleriyle boy ölçüşebilir. Av Mevsimi; Eşkıya’yı, Gönül Yarası’nı, Muhsin Bey’i aratmayacak nitelikte bir film.

İş Sanat’ta Soweto dansı

Bu yıl Güney Afrika’daki Dünya Kupası’nın açılışında keşfettim Soweto Gospel Korosu’nu. İş Sanat’ta konser vereceğini duyunca bir son dakika hamlesiyle bilet bulmayı başardım.

Geçtiğimiz cuma olağanüstü bir gece yaşattı Soweto’cular salonu tıklım tıklım dolduran seyircilere.

Hüzünlü ilahileri, rengarenk kıyafetleri, kıpır kıpır ritimleri, hareketli yerel danslarıyla gerçek bir Afrika turu yaptırdılar.

Gecenin sonunda salonun tamamı ayağa kalkmış, genci yaşlısı elele tutuşmuş, Afrikaca şarkılara eşlik etmeye çalışarak dans ediyordu.

Çeşitli coğrafyalara ve ülkelere olan merakımı, müziklerine olan hayranlığım tetikledi hep. Soweto Gospel Korosu sayesinde bugüne dek pek de ilgimi çekmeyen Afrika seyahat hayallerime dahil oldu.

Şükran Moral versus Derya Baykal

Kışkırtıcı sanatın kraliçesi Şükran Moral, Amemus adlı performansıyla Türkiye’yi birbirine kattı, şu sıralar bir kenarda sanatı etrafından dönen tartışmalara kahkalarla güldüğüne eminim.

Gösteriyi izlemedim ama detaylarını duyunca hiç şaşırmadığımı söyleyebilirim.

Halen Ömer Koç’un koleksiyonunda bulunan Çarmıhtaki Hz.İsa pozundaki çırılçıplak fotoğrafıyla, Galatasaray erkekler hamamında, Karaköy Genelevi’nde çektiği videolarla, İstiklal Caddesi’nin orta yerinde sergilediği vajina fotoğrafıyla, Mardin’de 3 erkekle aynı anda yaptığı düğün videosuyla gündem yaratan Moral’den ‘fermuardan abajur üreten bir Derya Baykal performansı ‘ beklemiyorduk değil mi?

(Laf aramızda böyle bir performans, uygun bir alt metinle daha da şaşırtıcı olabilirdi. Kadına biçilen toplumsal roller ve emeğin sömürüsünden dem vuran tumturaklı bir çağdaş sanat metni eşliğinde damacanadan heykel yapmaya çalışan bir Şükran Moral!)

Amemus’ta beni şaşırtan, Moral’in kendi içinde tekrara düşmesi, kolaya kaçması, daha önce benzerleri defalarca yapılan bir performansı sahneye koyması.

Beni düşündüren ise Casa Dell Arte’nin performansa yönelik iletişim taktiği.

İleri bir çağdaş sanat bilgisi ve görüşü olmaksızın yorumlanması neredeyse imkansız olan bu performansa çağırılan basın ve izleyici profili hayli ilginç.

Sanki bir sansasyon pazarlanmak istenmiş gibi.

Eğer amaç buysa, hedefe ulaşılamadı demektir.

Performansın yer aldığı serginin dün iptal edilmesi de galerinin havasını fena söndürdü.

 
Kayıt tarihi
: 16.07.10
 
 

Milliyet Yazar..