Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Şubat '12

 
Kategori
Öykü
 

Av olmuştu

Av olmuştu
 

Ensesinden tüm vücuduna yayılan acı, bir an boşlukta olduğu hissini verdi. Hareketsiz kalan vücudu en kolayını seçti, bedenindeki tüm güç çekilmişçesine yere yığıldı.

Biraz önce hayatına son vermek istediği balığın çırpınışlarıyla sallanan eli, kendini hayata bağlayan tek hareketti. Balığı özgürlüğüne kavuştursa kendisi de kurtulur muydu? Ya balık kendinden önce son nefesini verirse? O zaman elini kim tutardı? Kim hayata bağlardı bu yaşlı ruhu? Bu yaşına kadar sözünden hiç çıkmayan, hep kendisine sadık kalan yorgun bedeninin ihanetiyle, karanlık, ıslak, soğuk sahilde sonsuzluğa mı gidiyordu? Gerçekten ölüyor muydu?

Kalbi yerinden çıkacakmış gibi çarpıyor, gözleri kararıyor, bir an önce uyumak ya da bu kötü kâbustan uyanmak istiyordu. Elinde kurtulmak için çırpınan balığın kocaman ayna gözlerinde gördü arkasından geçen karaltıyı. Gözlerindeki perdeler yavaşça inmeye başladı. Hayattaki rolü bitiyor etraf karanlığa bürünüyordu.

Gözlerini tekrar açtığında karşısında kendisine gülümseyen bir yüz gördü. Küçücük bir nefesin değerini bilememişti şimdiye kadar.  Umursamazca harcadığı kelimelerden tek bir tanesi bile ağzından çıkmıyordu artık. Yalvaran gözleriyle anlatmaya çalıştı yardım çağrısını fakat karşılık bulamadı kendisini izleyen gözlerde.

Göz kapakları, yılların yükünün altında ezilircesine tekrar kapandı. 

Pantolonunun paçasından girip, tenini tırmalayan soğuk esintiyle kendine geldi. Ne kadardır bilinçsizce yatıyordu? Günler, saatler, dakikalar? Gözlerini açtığında, sahildeki kumları yatak yapmış hırçın denize karşı yan yatmış, dizlerini karnına kadar çekmiş halde buldu kendini. Sonsuz uykuya dalması için bir tek yorganının örtülmesini bekliyordu.           Vücudu tekrar kendisinindi. Terk etmemişti emektar. Tuttuğu balıkta yoktu. O kurtulduğuna göre kendisi de kurtulacaktı. Ayağa kalkmak için davrandığında nefesinin kesilmesine sebep olacak gerçeği fark etti. Elleri bileklerini kesecek kadar sıkı şekilde, avlandığı misina ile bağlanmıştı. Acizlik, umutsuzluk, çaresizlik ve korku bu duyguları hiç bu kadar derinden hissetmemişti.

Biraz önce yardım için gözlerinin içine yalvarırcasına baktığı karanlık, zarar görmesinden, incinmesinden korkar gibi hareketle, yüzündeki gülümseme kaybolmadan sırt üstü çevirdi. Dizini, kurbanının korkudan inip kalkan, nefes alıp vermesine ayak uydurmaya çalışan göğsüne kırarcasına bastırdığında bu karanlık gecede sadece ikisinin duyabileceği bir tiz bir çığlık yankılandı.   İkinci dizini de kurbanının göğsüne koyduğunda, çığlık yerine nefes almaya çalışan gırtlağın sesi geldi açık ağzından.

Nefes almak için çene kemiklerini kırarcasına açtığı ağzına, soğuk, koyu, küf kokulu çamurun dolduğunu hissetti. Tükürmek, kusmak daha önemlisi nefes almak için çaba harcadıkça, karanlık el ağzına daha çok çamur dolduruyordu.   Çamur, gırtlağına doğru süzülmeye başladığında, çenesi mengenede sıkılırcasına kapatıldı. Ağzında, yanaklarında, dudaklarında karıncalar gezme başladı. Sonra sivri sinekler. Dudaklarının her tarafını sivrisinekler ısırıyor her ısırışta bir sıcaklık hissediyordu.

Korkusunu yenip gözlerini açtığında gecenin karanlığında ışıldayan olta iğnesini gördü.  O an anladı. Yıllarca avlandığı olta iğnelerine şimdi kendisi takılmıştı. Dudakları olta iğneleri ile dikiliyordu. Her iğne batışında süzülen kanların sıcaklığı, ölüme direnen vücudunun soğukluğuna karışıyordu.

Av olmuştu.

 
Toplam blog
: 21
: 681
Kayıt tarihi
: 01.02.12
 
 

Yazalım bakalım. Ne istersek yazalım, nasıl istersek yazalım, nerede istersek yazalım. Buralarda ..