Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

ismail hakkı özsarı

http://blog.milliyet.com.tr/ihozsari

17 Mayıs '17

 
Kategori
Doğal Hayat / Çevre
 

Avcılık mı? Yoksa katliam mı?

Avcılık mı? Yoksa katliam mı?
 

alıntıdır


Doğduğum köy ormana dayalıdır. Sonradan orman köyü statüsüne geçti.

Çocukluğumdan hatırladığım; kuş seslerinin, kurbağa vıyaklamalarının, kurt, çakal ulumalarından eser kalmamış şimdilerde.

Oysa her mevsimin kendine özgü canlı türleri dolaşırdı ortalıkta ilkbaharın geldiğini leyleği havada görünce anlardık. Yazların geldiğinin, kuşların üremesinden, ağustos böceklerinin bıkmadan usanmadan saz çalışlarından farkına varırdık. Gökyüzünde belli bir hiyerarşi içinde sıra sıra uçan uçarken de aynı zamanda göç eden, turnaları gördüğümüzde; tamam artık sonbahar gelmiş derdik. Sığırcıklar, Karabakal kuşları, çulluklar bahçelere dolaşmaya başlamışsa; kışın geldiğine karar verirdik.

Av ve avcılık, adına tüm canlıların köklerine kibrit suyu çaktık. Neymiş efendim! Avcılık bir spormuş (?). Oldum olası; avcılığın, boks’un boğa güreşinin nasıl oluyor da spor sayıldığına akıl erdirebilmiş değilim.

Can yakmak, can almak spor sayılır mı? “Delik demir çıkmış, mertlik bozulmuş” her türlü üstünlük sizde. Karşınızdaki zavallı hayvancıkların kaçmaktan başka silahları yok. Ve siz onları üstelik bin bir türlü hileler yaparak öldürüyorsunuz ve buna da spor diyorsunuz. Üstelik onların etlerine, kemiklerine, tüylerine hiç de ihtiyacınız yokken.
Şimdi sizi biraz düşünmeye davet ediyorum.

Bir başka canlının, canını alırken zevkten dört köşe olan başka bir yaratık var mı acaba?

Oltanın ucuna yemi takıyor ve suya atıyorsunuz. Oltanızın ipi titremeye başlayıp da yukarı çektirdiğinizde, ucundaki canlının can verişini izlemek ne büyük keyif (!) değil mi?

Ya da gökte kanat açmış özgürce uçan bir kuşa saçma sıkarak yere indirmek.
Mustafa Kemal “Mutlak gerekmedikçe savaş yapmak cinayettir” diyor.
Ben de diyorum ki mutlak ihtiyaçlarımızın dışında bir hayvanı öldürmemiz CİNAYETTİR.

Eskiden çocukluğumuzdan hatırlarım; bizim orada Ece Gölü vardır. Göle gümeler kurulur. Mühre ördek yerleştirilir. Mührenin sesine gelen zavallı aç kalmış tüm ördekler öldürülür. Sonra da öldürdükleri ördeklerin 5 tanesini çantasına, 5 tanesini yan tarafına, diğer kalanları da kıçının üstüne asıp, köy kahvesinde çalım atarlardı. Hadi şimdi bir ördek bulunda öldürün. Kalmadı ki hepsini bitirdiniz.

Bir keresinde bahar aylarının birinde köye gitmiştim. Yine bizim attığını vuran bıçkın(!) avcılar traktörle ava gittiler. Traktörde avcılık ışığı tuzak yapıp tavşanın canını almaktır.

Neyse hala şu anda bu yazımı yazarken bile gözüm doluyor. Bizimkiler tavşanı vurmuşlar. Bin cakayla kahvenin önüne geldiler. Gece ama kahve dağılmamış. Hayvan ölmüş, uzatıl yatıyor. Bir de dikkatle baktım ki memelerinden sütler akıyor. Belli ki ana tavşan ve yavruları var.

Eh ne diyelim Allah sizi bildiği gibi yapsın.

Avcılığı böyle tuzaklarla, kalleşçe yapanlar burada doğa düşmanı ilan ediyorum. Hakkımda nasıl düşünürseniz düşünün umurumda değil.

Alevilerde MÜSAHİPLİK vardır. Müsahip demek aranızda kan bağı olmayan biriyle arkadaşlık, dostluk kurmaktır. Bu dostluk öylesine bir dostluktur ki; müsahip iyi günde, kötü günde birbirinin yanındadır. Hatta birbirlerinden kız alışverişi bile yapmazlar.
İşte bu aleviler müsahip olarak bir avcıyı seçmezler.

Ne demek istediğimi anladınız sanırım. Denizdeki avcılar özellikle dinamitçiler trölcüler sayenizde balık yiyemez olduk.

Akıllı olalım akıllı? Doğa hata affetmez. Er ya da geç intikamını alır.

Avlanalım derken bir gün avlanacağız.

Hiç şüpheniz olmasın.

 
Toplam blog
: 291
: 1113
Kayıt tarihi
: 12.07.12
 
 

Emekli öğretmenim. Kitap okumayı ve düşüncelerimi paylaşmayı çok severim. Tarih özel ilgi alanımd..