Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Ocak '12

 
Kategori
Güncel
 

Avrupa, sizlere ömür...

Avrupa, sizlere ömür...
 

avrupa


Milli Şairimiz merhum Akif’in deyimiyle ‘’tek dişi kalmış canavar’’ bitkisel hayata adım adım yürümeye başladı. Bütün dikkatlerin soğumayan kazan Ortadoğu’ya yöneldiği/yönlendirildiği kısa bir aradan sonra yaklaşık dört yıldır alttan alta fokur fokur kaynayan Avrupa kazanı çok tehlikeli sinyaller vererek kaynamaya devam ediyor. Tarihin devr-i daim kuralı gereğince çarkın dişlileri birer birer kırılmaya başlayınca çark ne ileri ne geri sardı ve nihayetinde hareket edemez duruma geldi. Bu kısırdöngü beklenmedik bir durum değildir.

Tamamen ekonomiye endeksli gelişme stratejilerinin mimarı olan Avrupa’lılar; önemsizleştirdikleri doğal yaşamı, görmezden geldikleri tarihsel kültürü, hükümsüz kıldıkları inanç ve ahlak değerlerini bile isteye feda ettikleri kapitalist çarkın dişlileri arasında çiğnenmeye başladı. Tanrısallaştırdıkları ekonomiye dayalı çarkın çalışan en önemli dişlileri olan üretim ve ekonomiyi de kaybetme tehlikesi ile karşı karşıya kalınca; ortaya ruhsuz, kişiliksiz, zayıf ve bencil bir Avrupa görüntüsünün çıkması da kaçınılmaz oldu.

1999 yılında ortak para birimi Euro’ya şaşaalı bir geçiş yapan Avrupa’nın 29 ülkesi mahmurlaşan gözlerini kamaştıran kriz ışığı ile gözlerini açmaya başlayınca kendilerini uyanmış, gördüklerinin ise bir rüya olduğunu nihayet görmeye başladılar. Euro hızla tırmandığı zirveden kafaüstü adeta tepetaklak yuvarlanmaya başladı. Euro’nun bu düşüşü zaman zaman Hristiyan Birliği görüntüsünü vermekten çekinmeyen Avrupa Birliği ülkeleri için, inandıkları tanrının ölümü gibi geniş kapsamlı fakat özel bir sonuç doğurmuştur. Avrupa Birliği çoğul gebedir ve henüz doğumlarını tamamlamamıştır. Doğan her yavru prematüre ve hepsinin de özürlü olması milenyumun intikamı olarak anlaşılmalıdır. Yakın tarihte ölü bir bebek (Euro) doğurması artık kaçınılmaz bir hal almıştır.

Neden mi?

Cevabı açık: Perşembe’nin gelişi Çarşamba’dan bellidir de ondan. İddialı sözler sarf etmekten kaçınırım. Lakin, bu bir iddia değil, görmek isteyen herkes azıcık gözlerini aralasa bunu bulabilecek kadar ayan beyan bir hal almıştır. Yunanistan’la başlayan depremin ardından gelen artçılar birer bağımsız deprem şiddetindedir. İrlanda’da krizin bahsi okunduğunda diğer Avrupa ülkeleri teklemeye başlayan kalplerini elleriyle bastırarak ritim düzeni sağlamaya çalışıyorlardı. Derken Portekiz, hemen ardından beklenen ülke olarak İspanya…  Avro Krallığı’nın dördüncü büyük ekonomisi olan İspanya’daki deprem Avrupa’nın en önemli fay damarı olan hatta derin bir çatlak getirdi. Bu çatlağa, büyük ağabeyleri temkinli yaklaştı ve boğulan İspanya’ya el uzatırsak bizi de diplere çekecektir korkusunu iliklerine kadar yaşamaya başladılar. Kimler bu ağabeyler? Almanya, Fransa ve tabii ki İtalya.

Dünya Ekonomik Forumu’nun verileri dikkatle incelendiğinde şu sonuca ulaşılabiliyor: Dünya’nın en fazla borcu olan ülkeleri sıralamasında ilk 20’de 16 tanesinin AB üyesi ülkelerden oluşmaktadır. Bu ülkelerin Romanya, Portekiz, Bulgaristan gibi küçük ülkelerin krizlerine kurtuluş reçeteleri sunan ülkeler oldukları dikkatlerden kaçırılmamalıdır. Son olarak Yunanistan’a çözüm önerisi olarak adalarını Türkiye’ye satmalarının ironik bir dille teklif edilmesi altında gerçekler gizleyen bir şaka olmaktan çok ötededir. Avrupa Birliği ülkelerinin tamamı borç batağında. Borç yiğidin kamçısıdır avuntumuzu onlara ihraç etmenin, sözümona yiğitleri altın tepside sunmanın tam vaktidir. Haa hasta adam sıfatını da  gönül rahatlığıyla verelim gitsin.

AB üyesi ülkelerde doğan her çocuğun 30.000£ ila 130.00£ arasında bir borç yükü ile dünyaya gözlerini açtıklarını düşündüğümüzde yakın tarihte yaşadığımız travmatik kerizlerin bizden uzakta bir yerlerde hüküm sürdüğünü görebilmemiz açısından anlamlıdır. İşsizlik rakamlarının bu ülkelerde 23 milyonu bulduğu yine Dünya Ekonomik Formu’nun verilerinden ulaşılabilecek basit bilgilerdir. Bilgi basit ama hasarı telafi edilemez noktadadır. 23 milyon işsizin üretim bitti, fabrikamız kapalı ve kriz ensemizden iliklerimize indi gibi özel bir anlamı da vardır. İşsizliğin artması refah seviyesinin dip noktalara inmesi, itibarın sarsılması, üreten çalışkan insanlar görüntüsünün ortaya çıkması gibi bir anlam taşımaktadır. Sağ elin sol ele fayda veremediği bir zaman dilimine hızla koşan Avrupa’nın her ülkesi öncelikle kendi canını kurtarmanın telaşı ve tedirginliğine düşecektir ki bu da yakın tarihte AB’nin ekonomik manada iflası gerçeğini ortaya koyacaktır. Fiilen kültür, siyaset ve sanat alanlarında birliktelik sürdürülmeye zorlanabilir ama ekonomik manada AB bitmiştir.

İngiltere paçasını kurtarmanın derdine düştü hem de Euro’ya bulaşmamış olmasına rağmen. Bu ekonomik sonuçların dayanışmayı bitireceği Avrupa’da iklimin de değişeceği muhakkaktır. Her ne kadar bayan Merkel ve bay Sarkozy son bir hamleyle biraz da kendilerini kurtarmak adına direniş ve dayanışma önerseler de Milyar Avrolarla ifade edilen borçlardan kurtarabilmeleri imkansızdır. Kelin ilacı olsa kimseye de vermeden kafasına sürecek lakin takke düştü, kel göründü ve merhem de yok.

Ekonomilerdeki bu depremlerin çözüm yolu olarak kemer sıkma politikaları şiddetle tavsiye edilmekte ve her kemer sıkma bir iktidara iflas, bir başkana istifa sonucuyla karşı karşıya kalmaktadır. Siyasetçiler ikballerini düşünmeden edemezler. Ne de olsa halklar çabuk unutur. İstifa etmek bir erdem gibi sunulup yakın seçimde birkaç artı puan olarak bile hesap edilebilir. Sahadan kaçan siyasetçilerin yerine gelen bürokratlar Gülay Göktürk’ün ifadesiyle Avrupa’da Bürokrasinin İktidarı anlayışını da hakim kılmaktadır. Palyatif bir çözüm olarak başvurulan kemer sıkma politikalarını bürokratlar eliyle uygulama anlayışı yakın bir tarihte örnek demokrasiler olarak lanse edilen AB ülkelerinde Bürokratik oligarşinin yeniden hakim olması sonucunu doğurma tehlikesini de bünyesinde de barındırmaktadır. Ekonomisi biten, parlamenter demokrasisi çöken AB’nin tek dişi de düştüğünde yeryüzünün nasıl bir şekil alacağını ömrü vefa edenler görecektir. Ülkemizin istikrarlı yürüyüşünü sürdürmesi ve günü geldiğinde AB’ye davet edildiğinde ‘’one minute’’ diyebilmesi ümidiyle…

MEHMET KIZILAY

 
Toplam blog
: 10
: 667
Kayıt tarihi
: 11.01.10
 
 

1974 Adıyaman doğumlu olup; İlk ve orta öğrenimini Adıyaman’da tamamladı. 1997 yılında Niğde Üniv..