Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Mart '07

 
Kategori
Sosyoloji
 

Avrupa birliği üyeliğimiz ve efe' nin hikayesi

Hikaye bu ya; Vaktiyle yurdumuzun bir yöresinde tüm çevreyi titreten, astığı astık, kestiği kestik bir efe varmış. Boylu, poslu ve çok da yakışıklıymış ama hiçbir kıza gönül vermediği gibi kızlara bağlanırım diye mümkün mertebe soygunlar dışında köylerden de uzak durmaya çalışmış.

Gel zaman git zaman, bizim efe şeytana uymuş ve gece şehre yalnız inmiş. Şehrin ileri gelen zenginlerinden bir Rum, efe’yi korkudan evinde ağırlamış. Zengin Rum’un güzel ve işveli kızını gören bizim efe de kıza deli gibi aşık olmuş. Sabah dağa dönen efenin günleri, artık hep kızı hayal etmekle geçiyormuş. Efe, adamları ile eskisi kadar ilgilenmediği gibi artık soygunlara da pek iştahlı katılmaz olmuş. Dağda otoritesinin azalacağından korkan efe, kızı babasından istemeye karar vermiş. Öyle ya kızın babası zengin evlenip şehre yerleşirse hayatı da kurtulacak ve dağda ihtiyarlamak zorunda kalmayacak.

Kızı babasından ister ama kız, ailenin tek kızıdır ve babasının şartları vardır. Kızın babası;

-”İlk şartım: Madem benim damadım olacaksın. O zaman bizim gibi kültürlü, medeni olmalısın. Önce bıyıklarını keseceksin ve dağda bir ay öyle efelik yapacaksın. Sonra diğer iki şartımı da yerine getirirsen kız senin!” diye şart koşar.

Bizim efe celallenir “bıyıksız efe mi olur?!” diye bağırır, kızar ama baba Nuh der peygamber demez. Kızı alıp kaçıracaktır ama kız da babasının sözünden çıkmamaktadır. Efe ne yapsın? Tek çare babayı memnun etmektir. Zor da olsa bıyıkları keser. Ama bu kez dağda otoritesi sarsılmaya başlar. Adamları sorar:

-“Efem bu ne iştir?” derler. Efe, bir kıza tutulduğunu, ama babasının bu şartı öne sürdüğünü söylese de, adamları inanmazlar. Bir ay sonra kızın babasına gider ve ilk şartı yerine getirdiğini söyler. Kızın babası, bu kez;

-“Senin niyetinin ciddi olduğunu anladım. Benim kızım için çeyiz dizmek gerek. Dağdaki tüm altınlarını bana getireceksin. Nasıl olsa kızımı aldığında benim mallarımın tamamı senin olacak.”

Efe çaresiz dağa çıkar, adamlarının payına düşen altınları da borç olarak alır. Sözünde duracağının kanıtı olarak da tüfeğini arkadaşlarına verir, tabancası ile şehre gelir. Kızın babasına paranın tamamını verir.

Kızın babası da;

-“Nikâh yapılmadan evimde oturamazsın. Söz yüzüğü takma törenine kadar benim bahçıvanımla kulübesinde kalırsınız” diyerek efe’yi bahçıvanın kulübesine gönderir.

Bahçıvan da çam yarması gibi bir heriftir ama efe’den çekinir. Bahçıvan ile efe bir müddet aynı kulübede yaşarlar. Aradan bir süre geçtikten sonra efe kızın babasının karşısına dikilerek, söz takma töreninin halâ niye yapılmadığını sorar. Kızın babası da,

-“Yarın bir ziyafet veriyorum. Şehrin tüm ileri gelenleri katılacaklar. Sen de o toplantıya katılacaksın ve herkesin önünde benden kızımı isteyeceksin. Ben de herkesin huzurunda kızımı sana veririm. Kimse bana kızını korkudan verdi demez” der ve efe de kabullenir ama arkadan üçüncü şart gelir;

-“Sen dağda yaşamaktan insan içine pek çıkmamışsın. Böyle kaba konuşma ve yürüme ile olmaz. Benim kızım sana yürümeyi ve kibar konuşmayı öğretsin de, bizi törende utandırma!” der.

Efe için son şart çok ağır gelmiştir ama kızı almak için tek yol bu kalmıştır. Kızdan vazgeçse dahi, artık dağa da çıkamayacaktır. Dağdakiler, alacaklarını isteyeceklerdir. Çaresiz, son şartı da kabul eder ve ne kadar ağır gelse de kızdan yürüme, kibar konuşma derslerini alır. Akşam konakta büyük bir ziyafet vardır.

Şehrin tüm ileri gelenleri ile efenin dağdan gelen arkadaşları toplanmışlardır. Bizim efe de şehirliler gibi giyinir ama görünüşü, duruşu, konuşması itibariyle artık eski efe değildir. Yemekte herkes gözlerine inanamaz. Efe yemek esnasında kırıta kırıta yürüyerek kızın babasının önüne gelir ve.

-“Ben efe olarak, herkesin huzurunda kızınıza talibim” der. Kızın babası ise;

-“BENİM İ...NE’ YE VERİLECEK KIZIM YOK!” diye kestirip atar.

***

Açıkçası AB yolunda Efe’leşme korkum var benim. Neden mi diyorsunuz?

-“Terörle mücadele yasasını değiştirin” dediler. Yasayı değiştirdik, terörle mücadele edemez hale geldik.

Artık teröristler, İstanbul’da, Mersinde, Diyarbakır’da, İzmir’de kısacası her yerde yürüyüş yapar hale geldiler. ABD’de veya AB’de sıkıysa El kaide yandaşları, Usame Bin Lâdin resimleri ile gösteri yürüyüşü yapabilir mi? Anında tepelenirler, gerekirse Guantanamo’ya gönderilirler.

Oysa biz, halâ sivil-asker şehitler veriyoruz.

-“48 saatlik gözaltı süreniz uzun kısaltın” dediler, 24 saate düşürdük. Kendileri ise Londra Metro saldırılarından sonra gözaltı süresini 28 (yazıyla yirmi sekiz) güne çıkardılar.

-“İfade özgürlüğünü genişletin” dediler. Ata(ları)mıza sövenleri yargılayamazken (PAMUK davasının hangi kanuna dayanarak düştüğünü açıklayabilecek hukukçu var mı?) kendileri Ermeni soykırımı olmamıştır diyenleri yargılayabiliyorlar (Ermeni soykırımının emperyalist bir yalan olduğunu yüzlerine vuran Perinçek’i 90 gün hapis cezası karşılığında her günü 100 İsviçre Frangı olmak üzere 9 bin İsviçre Frangı para cezasına çarptırdı, bunun dışında 1000 İsviçre Frangı sembolik olarak buradaki Ermeni cemaatine ödeyecek. Mahkeme masrafı olarak 5873, 55 İsviçre Frangı ve aleyhinde dava açan Sarkis Şahinyan'a da 10 bin İsviçre Frangı ödemesi istendi).

-“Dil özgürlüğünü genişletin” dediler. Genişlettik, Kürtçe, Zazaca, Ermenice kursları açtık. Kendileri (Hollanda) sokakta başka dillerin konuşulmasını yasaklamaya çalışıyorlar.

-“Her türlü şartı yerine getirseniz dahi, sizin ülkeniz ve nüfusunuz çok büyük olduğundan son kararda AB’nin hazmetme kapasitesine göre sizi alıp almayacağımıza karar vereceğiz” diyorlar.

Adamlar Diyarbakır Kürtlerin başkentidir diyebiliyorlar. Artık hangisini hazmedebilirlerse onu alırlar.

Peki bu kadar verdiğimiz sivil-asker şehitlerimiz? diye sormayın. Nasıl olsa onlar Türk’tü (!).

-“Güney Kıbrıs Rum Kesimi için, Kıbrıs Cumhuriyeti olarak tanıyın, yoksa giremezsiniz!” diyorlar.

Bizimkiler yakında muhtemelen tanıyacaktırlar. Daha doğrusu tanımak zorunda kalacaklardır.

Tanıdığımızda ise; KKTC’den vazgeçeceğimiz gibi, bağımsız bir ülkenin toprağını da silah zoru ile 33 sene işgal altında tutmuş olacağımızdan (!) 33 yıllık işgal tazminatı ödeyeceğiz. (Louzidiu davası benzeri)

Yetmedi, 1973 Barış Harekâtı’nda ölen Rum askerleri için dahi tazminat ödeyeceğiz. Tüm bu tazminatları ödeyebilmek için herhalde Trakya’yı versek yine ödeyemeyiz.

Ya bizim şehitlerimiz? diye sormayın, nasıl olsa onlar Türk’tü (!)

-“Ermeni soykırımını biz tanıdık, siz de tanıyın, yoksa giremezsiniz!” diyorlar.

Haklı olmamız veya bizim insanlarımızın soykırıma uğramış olması önemli değil. Önemli olan onların tanımış olmaları. Yoksa, “sizi aramıza almayız” diyorlar. Diyelim ki tanıdık; bu kez haksız yere katil millet olarak damgalanacak ve korkunç tazminatlar ödeyeceğiz. Tazminatların peşinden toprak talebi de gelecek. Birileri bunu ellerini ovuşturarak heyecanla bekliyor.

Ermenilerce şehit edilen atalarımız, diplomatlarımız ve yurttaşlarımız mı? Nasıl olsa onlar Türk’tü (!)

-“Azınlıklar ve Din özgürlüğünde adım atmalısınız!” dediler. Henüz biz adım atmadan Misyoner

radyolarını kurdular her gün 24 saat Hıristiyanlık propagandası yapılıyor. Bazı verilere göre Türkiye’de 1679 Protestan misyonerin görev yaptığını, 243 kişinin Hıristiyanlaştırılıp vaftiz edildiği belirtiliyor.

Hepimiz bir gecede Hıristiyanlaşsak bile bizi aralarına kabul etmezler.

-“Özelleştirmeleri hızlandırın” dediler. Biz baldırımızdaki donumuzu bile satmaya kalkışıyoruz.

Ama unutmayalım ki Atatürk Samsun’a çıktığında madenler yabancılarda idi, şehir hatları yabancılarda idi, demiryolları, sanayii yabancılarda idi.

Şafak çok karanlık, ama her karanlık aydınlığa gebedir. Türk milleti bu karanlığı da yırtacaktır.

 
Toplam blog
: 2
: 3218
Kayıt tarihi
: 23.02.07
 
 

Sivas Cumhuriyet Üniversitesi'nde araştırma görevlisiyim. Doktora sürecim devam etmektedir. Aynı za..