Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Kasım '16

 
Kategori
Alışveriş - Moda
 

Avrupa'da pazar

Avrupa'da pazar
 

pazar hali


Pazar ile kastettiğim, köylülerin kendi ürettikleri çiçek-sebze-meyvenin satıldığı ve yanında şarküteri malzemelerinin olduğu açık alan…

Avusturya’nın ikinci büyük şehri olan Graz’dayım. 300.000 nüfusu olduğunu öğreniyorum ve gülümsüyorum. İşte burada Opera binasının karşısındaki Kaiser Josef Platz denilen Açık Pazar’da oturmuş, izlenimlerini yazıyorum.

Neden yazma gereği duydum? Çünkü neden bizim pazarlarımız böyle değil, diye düşündüm. Sonra aklıma geldi, bizim pazarlarımızın bir bölümünde de köylülerin yer aldığı alanlar oluyor ve onlar da buradaki pazara benziyor. Gel beni ye diye bağıran taptaze çıtır çıtır yeşillikler, capcanlı çiçekler, yaşlı-yüzü buruş buruş olmuş ama bir o kadar da yanaklarından canlılık akan satıcılar vb. Bunlar aynı, ben neden farklılık hissettim?

Sabah 06.00-12:00 arası açık olan pazara sabah saat 10.00 civarında gelmeme rağmen neredeyse pazarcıların yarısından fazlası tezgahını kapatmıştı bile. Kimse bağırıp çağırmıyordu, bizde ise sanırım vahşi bir satış anlayışı hakim.

Pazarı gören bir kafeye oturup, kendime bir kahve ısmarladım. Küçük bir şehir olmanın avantajlarını yaşıyorlar, diye düşünmeye devam ettim. Kafeye gelen kişiler muhtemelen emekli olmuş beylerdi ve birbirlerini tanıyorlardı, hoş bir sohbet içerisine girdiler hemen. Derken bir bey daha geldi ve kafenin yöneticisi olan hanım ona sarıldı, ben doğal olarak arkadaşı ya da kafenin müdavimi diye düşünürken, beyefendi tamirci çıktı. İnsanların birbirini tanıması, iletişim içerisinde olması ve kendisini güvende hissederek hizmet etmesine, işini sevmesine, satışlarındaki dürüstlüğe, alışverişe gelen hanım ve beylerin sanki operaya gider gibi giyinmiş olmalarına hayran kalmamak mümkün müydü? Buraya gelirken, Avusturya başkanının sürekli ilan ve fotoğraflarını görmek, aynı politik propagandanın burada da olduğunu bana düşündürmüştü ama halk, çok masum ve kendi halindeydi. Daha genç hanımlar, pusetlerinde çocuklarıyla pazara geliyorlardı. Gelen tamirci, sorunu anlayınca gidip çözüm için gereken aletini almak için dışarı çıktı ama Türkiye’dekinin tersine hemen geldi, gözlüğünü taktı, onu izlediğimi görünce bana kır saçlarının arasından gülümsedi, sonra o da diğer müşterilerle sohbete başlayıp, yönetici hanımın ısmarladığı kahveyi içti. Yandaki şarküteride çalışan beyin de mola için bu kafeyi kullanmış olması çok hoştu. Şunu da eklemeliyim ki “cityaccess” ile şehrin her yerinden wi-fi’a bağlanmak inanılmaz bir hizmet.

Bizim pazarlarımızın tezgâhlarındaki mallar bakımından çok daha zengin olduğu kaçınılmaz, ancak tazelik-dürüstlük ve kibarlık konusunda daha fakir. Özellikle insanların yüzünde kaygılardan arınmış huzuru görmek maalesef güç.

Bunlar kendiliğinden çıkan izlenimler.

Tam 30 yıl önce, Londra’da otobüsün içerisindeyken yanıma gelip oturan inşaat işçisinin bana bakıp, doğal bir şekilde “gülümse” diye uyarmasını şimdi daha fazla anlıyorum. Toplumsal hal, benim de üzerimde bir imaj yaratmıştı.

Konfüçyüs’ün sözüyle bitireyim “Bir memleketin nasıl yönetildiğini anlamak mı istiyorsunuz, onun müziğine kulak veriniz. Nerede güzel eserlerden oluşmuş bir uyum vardır; orada adalet ve erdem hüküm sürer.”

Hepimiz birbirimizden etkileniyoruz, birbirimize güzellikleri bulaştırmak dileği ile.

 
Toplam blog
: 68
: 2603
Kayıt tarihi
: 27.05.11
 
 

Çoklu paydaş ortamında çalışma yeteneği, özellikle inovasyon ve kümelenmeyi teşvik etmek için kamu k..