Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Mayıs '15

 
Kategori
Gezi - Tatil
 

Avrupa Turu Özeti

Avrupa Turu Özeti
 

Foto: Emre Erden


Geçtiğimiz 2 hafta boyunca Avrupa'daydım. 

Hollanda, Belçika, Fransa, Lüksemburg ve Almanya gibi ülkelerde 10'nun üzerinde şehir gezdim. Almanya'yı tam anlamıyla fethettiğimi söylemek isterim. Tabi Hollandayı da! Turumun tamamını buraya aktarmam mümkün değil! Sadece Amsterdam ile ilgili yazım bile 20 sayfayı bulmuş durumda. Burada Avrupa'yı ziyaret etmek isteyen arkadaşlar için nereler ucuzdur, nerede ne yapılmalıdır gibi kısa bilgiler vereceğim. 

Amsterdam: 

Amsterdam'a Schiphol havaalanından geldiyseniz dikkat etmeniz lazım. Birincisi havaalanı çok karışık bir yer. Bu Schiphol'e ikinci kez gidişimdi. T-1, T-2 şeklinde giden saçma bir sistemi var. Doğru düzgün bir levha koymamışlar. Bavul almanız gerekirse aşağı katlara inip aramanız epey yürümeniz gerekecektir. Pasaport kontrolünden çıktıktan sonra tren istasyonuna çıkan bir yol mevcut. Tren gişelerini bulup Amsterdam Centraal Station için bir bilet alın. Amsterdam'ın merkezinde kuzeydeki bir adada inmiş olacaksınız. Otelinizi Dam Meydanı'na yakın yerden seçmeniz sizin için çok iyi olacaktır. Öbür türlü gidiş gelişlerde sıkıntı çekebilirsiniz. 

Amsterdam'da Metro biletleri oldukça ucuz. 2 günlük serbest(free) bilet 7 euro. Bununla metro, otobüs, tramvay(onlar ona da metro diyor) 2 gün boyunca ücretsiz binebilirsiniz. Diğer bir seçenek ise bisiklet kiralamak. Bisiklet kiralamanın günlüğü ise 7 euro ile 5 euro arasında değişiyor. Tabi bu seçeceğiniz bisikletin türüne göre de değiştiğini size hatırlatmak isterim. Amsterdam'ı bisikletle bir gün içinde gezmek mümkün. Her yerde geniş, rahat başka araçların sizi taciz edemeyeceği bisiklet yolları mevcut. Amsterdam bisikletliler için bir cennet diyebilirim. 

Gelelim Amsterdam'da yapılacak aktivitelere. 

Öncelikle tur tekneleriyle bir kanal turu yapmanızı tavsiye ederim. Damrak sokakta Amsterdam Centaal Station (Tren İstasyonu Merkezi) giden yolda sağ tarafta nehir kıyısında tur tekneleri göreceksiniz. Burada yetişkinler için 10 euro tekne turu yapabilirsiniz. Tur bir saat sürüyor. Denemiş biri olarak söylüyorum pişman olmayacaksınız. 

Müze olarak öncelikli önerim efsane ressam Van Gogh’un Van Gogh müzesi. Müzeler bölgesi Museumstraat (Müze caddesi) üzerinde yer alıyor. Sadece bisiklet veya tramvay ile ulaşabileceğiniz bir yer. Diğeri ise onun çok yakınında bulunana Rijkmuseum. Müzeler bölgesi denilen bu yerde geniş bir park var. Müzeden çıkınca gözünüze çarpacaktır. Buralarda dinlenme, çimlere yayılıp piknik yapma vakti bulabilirsiniz. Van Gogh müzesine erken gitmenizi tavsiye ederim çünkü önünde uzun kuyruklar oluyor. Meraklısına Bols alkol müzesi ile Heineken bira fabrikasının müzesini tavsiye ederim. Bols alkol müzesinde tur sonunda size bedavadan kokteyl ve iki tekila shot hediye ediyorlar. Heineken’de ise size bira yapmayı öğretip kendi yaptığınız birayı ikram ediyorlar. Heineken’i pek tavsiye etmesem de alkolünde beni sevdiğini düşünüyorum diyenlere Bols müzesini kesinlikle tavsiye ediyorum…

Hollanda’da yapabileceğiniz başka şey mantarlı ya da haş haşlı kek yiyebilmek. Bunu kafelerde ya da cofeeshop(kahve dükkanı) tarzı yerlerde yemeniz mümkün. Lezzetli olmasının yanı sıra haş haşlı olanı sizi biraz kafa yapabilir. Hollanda’da fuhuş ve uyuşturucu son derece yasal olduğunu belirtmek isterim. Coffeeshop dedikleri kahve dükkanlarında esrar ve kubar gibi uyuşturucu türüne erişmeniz ya da haş haşlı kahve içmeniz mümkün. Bunu meraklısı için söylüyorum. Mellow Yellow ya da Bulldog tavsiyemdir. Son olarak erotik şovlar ve eğlence ile meşhur Red Light bölgesine gidebilirsiniz. Burası genelev bölgesi diyebileceğimiz bir yer. Kızmayın ama geceleri bu kırmızı neon ışıklı bölge turistlerle dolu oluyor. Bu bölgelerde turist bayanları daha çok görebilirsiniz. Red Light’ta fotoğraf çekmek yasak dense de tersine değil. Lakin polis sayısı biraz fazla ve kırmızı ışıklı evlerin fotoğrafını çekmeniz yasak. Burada sizi şikayet ettikleri takdirde kameranıza el koyulabilir (şahsen böyle bir vakayı orada gezerken gördüğümü eklemek isterim).

Brüksel:

Brüksel… Avrupa Birliği’nin başkenti! Sarayların, tarihin, kültürün ve edebiyatın şehri! Belçika birasının ve meşhur çikolatasının anavatanı… Brüksel ile ilgili ilk uyarı: Brükselliler İngilizce konuşmuyor. Çoğu bilmiyor bile. Neyse ki ben Fransızca – İngilizce tercümanlık okumuştum ve Fransızca onlarla gayet iyi anlaştım. Ben Türkçe’yi zor konuşuyorum abi, diyenlere Brüksel’de dikkatli olun diyorum. Aynı zamanda Fransa ve Lüksemburg içinde bunu söylemek isterim. Brüksel insanı Hollandalılar gibi değildir. Biraz kaba ve agresif buldum. Avrupa turumda tek kavgamı burada yaptım. Sarhoş bir Brükselli genç Anadolu Kartalına burada çarptı. Konumuza dönelim…

Brüksel’de metro kartı alıyoruz. Günlüğü 4 Euro. Metrolarda sokak dilencilerine dikkat edin. Brüksel’in metro istasyonlarında çok fazla dilenci var. İstanbul’da bile bu kadar dilenci görmedim. Metroyla Grand Markt bölgesine gidin. Burası Brüksel’in kalbinin attığı eski şehir bölgesi. Metro sizi meydanın güneyinde iki sokak aşağıda bırakacak. Metro çıkışı solunuzda eski bir saray sağ tarafınızda ise bir Mc Donalds binası göreceksiniz. Saraya doğru dönün ve sağ tarafına paralel olarak yürüyün, 2-3 dakika sonra meydanda olmuş olacaksınız. Meydana gelmeden önce sağlı sollu çikolata dükkanları göreceksiniz. Avrupa’nın en meşhur çikolataları bilinenin aksine İsviçre’de değil burada yapılıyor. Özellikle bayanlar için burası bir cennet! Her çeşit markada her çeşit çikolatayı bulmanız mümkün ve iyi bir haber daha! Hiç pahalı değiller… Gayet uygun fiyata Belçika çikolatası alabilirsiniz. Meydana çıkınca eski restorantlar, saraylar ve tam karşınızda otel olarak kullanılan eski bir saray daha göreceksiniz. Eski restorantlardan birine oturup Belçika birası Affligem söyleyebilirsiniz. Bu bira hakkında yorumum şu. Bira çok yumuşak, pamuksu bir tada sahip. Su gibi içilebilecek derecede yumuşak ve lezzetli. Brüksel’e gidildiyse mutlaka içilmeli diye düşünüyorum. Onun dışında çikolatacılardan taze yapılmış enfes çikolatalardan almayı unutmayın. Ben stok yapmıştım bitti. Şimdi nasıl canım çekiyor anlatamam.

Brüksel’de gidilecek bir yerde Atomium adlı Atom heykelli bölge. Burası şehrin dışında sayılabilecek bir yerde bulunuyor. Biraz daha ileride Kral’ın ikamet ettiği sarayı var. Atomium’u tavsiye etmem. Çok çirkin bir heykel! İçinde restorantta var ama anlamı olmayan, Belçika’nın ruhuna uymamış bir yapı. Kraliyet sarayı ise oldukça güzel bir yer. Üstelik içinde tur atma imkanınızda var. Ziyaret saatlerinde buraya gelip, sosyal medya hesabınızdan Kral’ın davetini kırmadık şeklinde paylaşımlar yapabilirsiniz.

Paris:

Paris… 23.ncü yaşıma veda edip 24.ncü yaşıma merhaba dediğim yer. En geniş tarihe sahip Avrupa başkenti… İnsan Paris’te nereye gitsem ne yapsam şaşırıyor doğrusu. Mesela ben Ile de Cite (Şehrin adası) bölgesinde metrodan çıktığımda Notre Dame yakınken şuraya bir girsem mi yoksa ilk metro ile Şanzelize’ye çıkıp Louvre Müzesini mi gezsem yoksa Eyfel’e mi çıksam diye şaşırmıştım.

Yazıma girmeden önce şunu söyleyeyim ki Parisliler hiç dost canlısı insanlar değil. Bazı restorantlarda ‘buraya adres sormak için girmeyin’ diye uyarı yazıları ve afişleri mevcut. Fransızlara yol sorulmaz. Bir metro istasyonuna girip harita alın ve kendi yolunuzu kendiniz bulun. Hattınız yurt dışına açıksa GPS ya da harita kullanmanızı tavsiye ederim. Ben Fransızca konuşmama rağmen çok kabalardı, Parislilerin İngilizcesi yok gibi bir şey. Denedik onu da gördük. O yüzden dikkatli ve hazırlıklı olun.

Notre Dame Katedral’ine gideyim diyorsanız sabah erkenden gidin. Öğlen saatlerinde turist kafileleriyle dolu oluyor. Sıralar sokaklara kadar uzayıp gidiyor. Eyfel kulesi ise günün her günü müsait. Eyfel’de farklı sistem var. Bir taraf merdivenden çıkıyor, diğer taraf asansörden. İkisinin farklı ücreti var. Ekstra ödemeyle en üst kata da asansörle çıkabiliyorsunuz. Ben buna gerek görmedim çünkü manzara her yerden aynı. En tepesine çıkıp para israfı yapmanıza gerek yok. Çiftler için şunu söyleyeyim sakın merdivenleri kullanmayın. Çok yorucu, bunaltıcı ve uzun basamaklar var. Fiyat 5 Euro olarak çok cazip duruyor olabilir ama emin olun değmez bir de onun daha ikinci katı var. 1300 küsür merdiven basamağı çıkıyorsunuz. Sonunda bağımsızlığını ilan edip sizden ayrılmak isteyen dizler ve baldırlarınız var. Yanınızda eşiniz varsa bu rezillik için sizi boşayabilir veya kuleden aşağı atabilir. Lütfen cimrilik yapmayın asansörü kullanın…

Eyfel’den çıkınca en yakın durak Şanzelize. Şanzelize bir bulvar. Defans anıtından başlıyor, oradan Zafer Takı’na geliyor sonra Louvre Müzesiyle bitiyor. Eyfel’den çıkıp nehrin öteki yakasına geçin, Zafer Takı’na vardığınız yer Şanzelize Bulvarı’nın ortası oluyor. Sağ dönüp devam ederseniz Louvre müzesi sola dönüp giderseniz Defans bölgesine çıkmış olursunuz (Defans’ta bulunan büyük bir tak var onu kast ediyorum). Bu uzun bulvar bayanların ilgi odağı. Neden? Çünkü her yerde mağazalar ve alışveriş dükkânları var.  Kadınlar o uzun yolu gezecek kadar deli olabilir ama size en kolay kaçış yolu olarak metroyu önerir Louvre ya da tam ters istikametteki Defans’a gitmenizi tavsiye ederim. Tek veya arkadaşlarıyla gezenlere Louvre Müzesi yönünü tavsiye ediyorum. Yol üstünde güzel restoranlar mevcut. Burada Bordeux şarabı tatmanızı tavsiye ederim. Diğer alternatif seçenek ise metroya binip Pigalle bölgesine gitmeniz. Burası Paris’in Red Light bölgesi. Burada da Moulin Rouge girip şov izleyebilir veya restoranlardan güzel Fransız şarabı içebilirsiniz. Buradaki Parisliler kibar ve iyidir ama sokakta sizi bir yerlere çekmeye çalışan kişilerden uzak durmanızı tavsiye ederim. Paris’teki Red Light, Amsterdam’daki gibi değildir. Ara sokaklarda fazla gezinmeyin.

Pigalle’de işiniz bitince yine metroya atlayıp Montmartre tepesine çıkabilirsiniz. Montmartre tepesi Sacre Coeur(Saklı Kalp) katedrali ile meşhurdur. Napolyon’un zaferini temsilen yapılan eski tiyatro salonu sonraları katedral olarak kullanılmaya başlanmış. Montmartre, Napolyon’un Fransız lideri olduğu yer. Avusturya’da kazandığı zaferin anısına bölgeye Montmartre yani Şehitler Tepesi adını vermiş. Burada Fransız tarihine yolculuk yapabilirsiniz. Tarihi ve kültürel olduğu için meraklısına tavsiye ediyorum.

Paris’e 2-3 gününüzü ayırmanızı tavsiye ederim. 1 günde de gezilebilir ama gün sonunda canınızın çıkacağından emin olabilirsiniz. 3 gün Paris için yeter ve artar bile.

Frankfurt:

Frankfurt için bir plan yapmamıştım. Frankfurt planlarıma sonradan dâhil oldu ama iyi ki oldu. Münih ve Berlin’e göre biraz sıkıcı ama sakin güzel bir Alman şehrini olduğunu eklemek lazım. Üzerine kilit asılan Eiserner Köprüsü burada, 220 metre uzunluğunda Mein Tower burada. Frankfurt’un da kendine ait yerel birası olduğunu eklemeliyim. Frankfurt, Main nehrinin çevresine inşa edilmiş bir şehir. Türklerin yoğunlukta olduğu bölgelerden bir bölge. Burada Türk mahallelerine rastlamak mümkün! Frankfurt aynı zamanda Almanya’nın en büyük Katedral ve Kiliselerini barındıran bir yer. Dom Katedrali buna en güzel örnek. Mimar ve tarih meraklılarına burayı önerebilirim. Main nehrinin kıyısında Binding birası içip nehri seyredebilir, çift olarak gittiyseniz Eiserner köprüsüne aşk kilidi asabilirsiniz.

Burada önemli bir not ekleyeyim. Almanya’da metro bileti almanızı tavsiye etmem. Hiçbir şehirde turnike yok. Sözde kontrol memurları varmış ama ben hiçbirine rastlamadım. Sadece S-Bahn’da yerel trene binip başka şehre geçerken dikkatli olmanız gerekir. U-Bahn gibi şehir içi bölgelere açılan metrolarda bilet almanızı gerektirecek bir durum yok. Zaten kimsenin bilet aldığını da görmedim. Yok ben Almanya’ya kıymayayım kazıklamayalım diyorsanız kırmızı Fahrkarten adlı makineden bilet alabilirsiniz. 3 günlük free bilet 15 Euro! Tek yönler 2.70! Onun dışında bu bilet makinesinde Türkçe menü olduğunu da ekstradan belirtmek isterim. Bu makinelerden şehirlerarası tren bileti alabilirsiniz. Wochenen Ticket diye bir sistemleri var. Kısaca bahsedelim. Makinenin başına gidin. Sol köşede 3 veya 4.ncü sırada Wochenen Ticket yazıyor. Hafta sonu için Almanya’nın bütün bölgeleri için geçerli olan 27 saatliğine yerel trenlere binebileceğiniz bilet. Fiyatı 40 Euro, yanınıza birini almak istiyorsanız 5 euro ekstra ödeyeceksiniz bu her kişi için aynıdır. 2’den fazla kişi almak isterseniz kişi başı fiyat yine 5 Euro olacaktır. Bu bileti alınca orada DB’nin ofislerine gidin ve yerel tren kullanarak gideceğiniz yeri sorun, size nerelerde aktarma yapacağınızı gösteren bir kağıt verecek. Diğer günün saat sabah 03.00’a kadar vaktiniz var. Makineden hızlı tren bileti de alabilirsiniz ama bu tren biletlerinin biraz pahalı olduğunu söylemek isterim.

Münih:

4 gün ayırdığım Münih! Almanya’nın en zengin, en güzel ve gelişmiş şehirlerinden biri. Hem gençlere, hem tek başına gezen gezginlere hem de çiftlere hitap eden aşık olunası şehir. Amsterdam ve Paris’ten sonra beğendiğim şehirler arasına Münih’i aldım. Üstelik burası göründüğü kadar pahalı değil. Hostel fiyatları 14 ila 18 arası değişiyor. Öğrenci arkadaşların gözü korkmasın. Metrolarda bilet almanızın gereksiz olduğunu zaten yukarıda belirtmiştim. Vicdan meselesi yapmayın bir bilet almadınız diye AB’nin en zengin ülkesi Almanya batmaz…

Münih’te neler yapılır? Neler yapılmaz ki! Öncelikle Marienplatz, Karlsplatz gibi yerlerde Münih’in tarihi yerlerinde gezebilirsiniz. Burada Rathaus adlı yapıyı görebilirsiniz. İç avlusunda restoran ve alışveriş yapılacak yerler var. Rathaus’un arka caddesinde dev kuleleriyle Frauenkirche Katedrali de görülmeye değer bir yapı. Marienplatz üzerinde Augustiner adlı birahanede bir Augustiner içmenizi tavsiye ederim. Münih’in enfes yerel birası olan Augustiner Avrupa’nın en eski bira firmalarından biri. Tarihi 14.yy uzanıyor. Burada 1 litrelik Oktoberfest birası tadabilirsiniz. Eğer Dark bira aldıysanız biraz kafa yapıcı olabilir. Bunu içmeyen Münih’i gezmiş sayılmaz! Münihliler öyle diyor.

Buraları gezdikten sonra Englischer Garten yani İngiliz Bahçesi’ni tavsiye ederim. Burası yeşil bir doğa alanı. Münih’liler Olimpiyat Parkından sonra en çok burada spor yapıp, dinleniyor. Yanınıza yiyecek bir şeyler alıp burada güzel bir piknik yapıp hoş vakit geçirebilirsiniz.

Münih’te gezilecek bir başka yer ise Bayern Münih’in stadı olan Allianz Arena’dır. U-6 Metro ile buraya kolayca ulaşmak mümkün. Ben, Bayern Münih, Borussia Dortmund maçını burada seyretme fırsatı yakaladım. Hem de bedava biletle! Pauliner bira firması Bayern’in resmi sponsoru ve stat dolsun diye orada bedava bilet dağıttıkları oluyor. Karaborsacılardan almaya kalkarsanız boş yere kazık yersiniz. Çünkü biletleri 100-150 Euro arasında satıyorlar. Biz işi şansa bırakmayalım diyorsanız internetten bilet alabilirsiniz. Kale arkası (doğu tarafında) bilet fiyatı 15 Euro. Şöyle bir sorun var sürekli ayakta duracaksınız! Bu arada isteyenler Instagram ve Facebook hesabımdan maçla ilgili görüntülere ulaşabilir.

Olimpiyat Parkı: Burası Münih’te Olimpiyat oyunlarının düzenlendiği yer. Şimdi ise insanların, konser, piknik alanı, spor alanı olarak kullandığı küçük bir cennet… Burada kapalı yüzme havuzu bulunuyor. Kayıt olup bir kart aldığınız taktirde yüzmeye gelebiliyorsunuz. Onun dışında yeşil alanlara gidip göl kıyısında dolaşabilir ya da küçük bir kano kiralayarak gölde kürek çekebilirsiniz. U-6’ya binip aktarma ile U-3’e geçin.  

Spor bizi bozar diyorsanız hemen metro çıkışında BMW müzesi var. BMW müzesi ile BMW Welt araba galerisi bitişiktir. Ben, BMW araba galerisinde son model arabaları görmeyi tercih ettim. Burada arabalara binme şansınız da var. Üstü açık spor Z4, Grand Coupe, BMW 7.60, BMW 5.20 D, BMW X3,X4,X5 ve X6 gibi birçok araca binip içinde keyfinizce fotoğraf çekilebilirsiniz. Ayrıca içeride Mini Cooper bölümü de var.

 Berlin:

Münih’te uçağımıza yetişmeden önce son durağımız Berlin’di. Berlin bir kültür başkenti gibi duruyor. Lakin Berlin 1 Mayıs’ta özellikle arabayla gittiyseniz sizi delirtme noktasına getirebilir. Çünkü polis bütün köprüleri ve yolları tutmuş oluyor. Bazı yollarda yol trafiğe kapatıldığı için gerçekten delirebilirsiniz.

Berlin’de Brandenburg kapısına gidebilirsiniz. Atların yüzü size dönük olan taraf Batı Almanya arkası ise Doğu Almanya’dır. Bunu tarih meraklıları için söyledim. Brandenburg eski Batı Almanya ile Doğu Almanya’yı ayıran bir sınırdı. Brandenburg’un sağ tarafında Reichstag sol tarafında ise Yahudi Soykırım Anıtını görürsünüz. Tam karşısından devam ederseniz büyük bir parkın içine girersiniz. Yolu takip ettiğiniz takdirde sağ kolunuzun hizasında eski Rus tanklarını ve bir Rus askerinin heykelini göreceksiniz. Burası Sovyetlerin buraya yaptığı 2.nci Dünya Savaşı anıtıdır.

Onun dışında Berlin’de nehir turu yapabilirsiniz ya da metro ile Alexenderplatz’a geçebilirsiniz. Alexenderplatz’da güzel Berlin birası satan barlar var. Buradaki barlar nezih ve güzel. Onun dışında Berlin’in simgesi olan büyük Fersehturm Kulesini göreceksiniz. Kuleye nasıl girilir keşfetmedim ama kulenin restorant olduğunu turistlerin çıkabildiğini biliyorum. Buraya çıkıp Berlin’e tepeden kuş bakışı bakabilirsiniz.

Evet Avrupa turunun özeti burada bitiyor. Bu sadece bir özetti. Aklınızda kalan sorular veya fotoğraflar için benimle aşağıdaki adreslerden iletişime geçebilir veya takip edebilirsiniz.

İyi günler…

https://www.facebook.com/fromemre

Twitter: @MaviSair

Instagram: emre_erden

Emre Erden

 
Toplam blog
: 203
: 322
Kayıt tarihi
: 16.11.13
 
 

1991 İskenderun doğumlu. EMU Mütercim Tercümanlık, Amasya Üniversitesi İngilizce Öğretmenliği mezun..