- Kategori
- Deneme
Avuçlarımda söner şafaklar
Yaşadığınız dünyada, yürürken hayat yollarında, ayağınıza diken batabilir ki biz diken batmayan ayak da yaparız ve gerekirse toplarız dünyanın bütün dikenlerini. Varlığımız bu kadar güçlü iken gözlerinizdeki yaşları anlamıyoruz. Ben hayatın %75’ini kontrol ediyorum. Akıl, bilim, teknoloji bana bu imkânı veriyor. Ben hayatın %75’ini kontrol ederken sizin %75’iniz acılarla kıvranıyor. Kontrol etmek ne demek? Nasıl istersem öyle olacak demek. Ama nasıl istersem öyle olmuyor işte. Bir şey var burada, bir şey.
Ben akılım, bilimim, teknolojiyim. Bende var mı bir hata? Eksik mi düşünüyorum, yanlış mı yapıyorum? Kuzu kopyalıyorum; yarın seni de kopyalayacağım. Ulaştığım gücü düşünebiliyor musun? Bende yoksa bir hata, hâşâ seni yaratanda... Onda da yoksa çök aşağı!
Eksik doğuyorsun ya… Gözün kör, kulağın sağır, elin ayağın sakat… Ya nasıl eksik doğulur anlamıyorum. Hastalıkların çoğu doğuştanmış. Yaratan bu âlemi, klinik sandı galiba, bizi tedaviye yolluyor. Türkiye’de 8, 5 milyon özürlü var, yarısı doğuştan diyorlar. Ananı avradını satıyım, şu işe bak ya! Zaten sakat doğuyorsak, bu bir kaderse, gözümüzün yaşı kurumaz ki.
Doğum kapısına kadar yaratanın bölgesi diye cenin hazretlerini ziyarete gitmiyoruz. Kozan Dağı’nın eteklerinde, yumurtalıkta, döl yollarında klinikler kurmamız gerekmiyor mu?
Doğuştan sakatımızın bu hale nasıl geldiği ile ilgili açıklanabilir nedenler varsa doğum öncesine de müdahale ederim arkadaş. Çocuk benim istediğim gibi doğacak. Ekiyoruz tarlayı, kuş yesin, kurt yesin, kalan sağlar bizimdir. Böyle yarım böyle sakat doğmamız kaderse hiç doğmayalım. Ana karnında savaş mı oluyor? Doğum arenası savaş sonrası Kosova Meydanı sanki. Kol bacak kopmuş, gözler görmüyor, el ayak yarım… Gerekirse ana karnında çekap yaparım. Dünyaya gelip sürüneceğine ceninken ağlarım.
Genetik diye bir şey varmış. Ailen sakatsa sen de sakatsın. Gözlerimin önünde bir aile kalpten kütür kütür gitti. Akşam birine mevlit okuturken sabaha ötekine helva döktük. Kökümde varsa sorun keserim o zürriyeti, ayıyla evlenirim. Genetik, irsi, ölsün! Benim adım Kerim Korkut, ecdadım Deli Dumrul, ilahlar kusura bakmasın, kadere de müdahale ederim arkadaş!
Dünyanın salakları acıyı gözyaşından başlatıyorsa tükürürüm ben böyle ilmin içine! O acılar yüreğe, o yaşlar gözlere nasıl geliyor? Gözlerini mi oyuyorlar garibin?
“Allah böyle yarattı.” Has...ir! Has...ir! Hiç kimse sakat doğamaz, hastalıklı doğamaz; yok öyle bir şey! Asıl sakat olan, asıl hastalıklı olan sizin çürümüş beyinlerinizdir. Çektiğimiz acılarla Tanrı’nın uzaktan yakından ilgisi yoktur. Yok bizi deniyormuş, sınıyormuş, sabrımızı ölçüyormuş… O zaman ağlama. Bak bütün acıları sana vermiş, demek ki sevgili kuluymuşsun. Benim acılarımı da sana versin. Paket yapıp kargoyla yollayım! Çektiğimiz acılar aptallığımızın faturasıdır. Peşin kesilip taksit taksit ödettirilir bize.
Kerim Korkut acının nedenlerini tespit etmiştir:
…….Ya yapman gerekeni, zamanında ve gerektiği şekilde yapmıyorsundur.
Türkiye’de yapman gereken saçma sapan yüzlerce şey var. Bunları yapmak zorunda kalışın zaten başlı başına bir acı kaynağı ya yapmadığın zaman da acılar seni bekliyor. Sigortalılık durumunla ilgili bir sorun vardır, yapmazsın. Çocuğun hastalanır. Bu yapmadığın eksiklik yüzünden tedavi ettiremezsin ve belki onu kaybedersin. Acılarımızın toplamı içinde bu maddenin oranı %30’dur.
Ya yapmaman gereken bir şeyi yapıyorsundur.
Aslında yapmamamız gereken çok az şey var. 100 kalemden 90’ını serbestçe yapabilmeliyiz. Ama işte gelişmemiş bir toplumda yaşadığımız için yaptığımız bu normal şeyler de bize acı olarak dönüyor ya da yapamadığımız için acı çekiyoruz. Acılar toplamımızda bunun oranı ise %20.
… Ya da birilerinin, bir gücün hayatına istemediğin şekilde yön vermesine izin veriyorsundur. İçinde yaşadığımız devlet, düzen, toplum, çevre, gurup, kesim ve şartlar acılarımızın %40 nedenidir. Kerim Korkut diyor ki “Gözyaşlarımızın sebebi yapamadıklarımız değil, bize yapılanlardır.” Devletin acılarımızın nedeni olması kabul edilemez. Çünkü devlet zaten bizim için vardır. Ama yanlış ellerde devlet bile acılarımızın nedeni olur.
… Bir de kontrol edemediğimiz (Şu anki bilim ve teknolojinin ulaştığı durum olarak) %25 hayat olayları var. Bunlar her gün olmaz. Ekstrem olaylardır. Yetersiz kalsak da bazı hallerde müdahale şansımız olur. Bunların acılarımızın içindeki oranı %10’dur.
Bunca uyarılarımıza rağmen başlarına gelen acı olayları hala kader olarak bilip, kabul eden ve boyun eğenlerin cehalet dolu varlıkları yeryüzünden silininceye kadar üzerlerini toprakla örtün. Akılsız insanların acılarına kahkaha ile gülerim. Bir kürek de bana verin, bu zevkten beni mahrum bırakmayın. İlahi âlemden onların yaşamaya hakları bulunmadığı yönünde mesaj geldi!
Acılarımın %75’i benimle ilgili değil. Bu ülkeden, bu insanlardan ve bu çevreden uzaklaşıp ayıların Kamçatka’sına gitsem bütün acılarımdan ve sorunlarımdan kurtulacağım. Bir kısım insanlar akılsızlıklarından sadece kendileri acı çekmiyorlar; bizlere de hayatı zindan ediyorlar. Entellerin “hoşgörülü tavşan demokrasisi” yüzünden ızbandut mankafalar sırtımızdan inmiyorlar. Sizler destek verirseniz Kerim Korkut’un meşe odunlu gerçek demokrasisi bu asalak palazları yola getirecektir.
Acılara alışılır, ölüme alışılır; insanoğlu köpek gibi havlamaya bile alışır. Alıştığınız acılarınız değiştirilemez kaderiniz olur. Hiçbir acıyı kabul edip alışmayacaksınız. Ayağınıza diken batsa ciyak ciyak bağıracaksınız. Ben insanı acıya katlanışı değil, acıya karşı direnişiyle tanırım.
Acılar kesinlikle yanlışlarımızın, hatalarımızın sonucudur. Siz hata yapmayabilirsiniz. Birileri sizin yerinize yapıyordur. Yanlışlar bitmeden acılar bitmez. Ne kadar kızsak da insanlar yanlış yapabilir, hata yapabilirler. Devletin öyle bir düzeni olmalı ki insanlar yanlış yapamasınlar. Hatta yapmış olsalar bile zarar görmesinler.
Acılarla ilgili ülkemizdeki en büyük sorun insanlarımızın acıyı Tanrıdan bilip, kabul etmeleri, acıya razı olmalarıdır. Oysa ortada bir yanlış varsa sizler acı çekersiniz. Sadece kendi davranışlarınızı düzeltmekle acıdan kurtulamazsınız. Yaşadığınız ülkenin devlet ve toplum düzeni de mutlaka sizlerin istediği gibi olmalıdır. Tek tek insanlar çaresiz kalabilirler ama bir milletin çaresiz olması kabul edilemez. En yakınındakinin sorunu varsa senin sorunun çözülmüş sayılmaz. Çünkü onun sorununun seni etkilemesi muhakkaktır.
Ülkemizde acılara karşı gösterilen en belirgin tepki ağlamak. Böylesine aciz bir tepki mezarlıkta bile insanlara yakışmıyor. Bizleri ağlatan olayların çoğunun üzmeyecek şekilde sonuçlanması mümkün. Acı önemli bir literatür konusu olmayıp felsefesi yoktur. Aptalların aptalca davranışlarının sonucu felsefe gibi yüce bir ilmi ilgilendirmez herhalde. Ülkemizin şartları düzelse bile ben insanlarımızın bu acılara yönelik “ağlayan millet” psikolojisinin kolay değişmeyeceğini düşünüyorum. Beceriksizliğimizin simgesi ağlak tavrımızla yeni neslin umutlarını kirletmeyelim.