Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Kasım '13

 
Kategori
Öykü
 

Ay em et Türkiye

Ay em et Türkiye
 

Ambulans'ın sesi hâlâ kulaklarında çınlıyordu. Arabasının direksiyonunu üzerinde Business Tower yazan büyük cam binaya doğru çevirdiğinde kendini yeni başlayacak iş gününe hazır hissediyordu. Binanın otopark girişine geldiğinde siyah hakimiyetli giyinmiş, göğsündeki armada Taff Security yazan görevlinin gülümsemesine nazik bir gülümsemeyle karşılık verdi. Kırmızı beyaz bariyer sakince yolundan çekildikten sonra arabasını şirketi için ayrılmış alanlardan birine park etti. Oldu olalı bu otoparkın insanın yürümesine göre yanan ışık sisteminden nefret ediyordu. Karanlık otoparkta her adım attığında önündeki ışıkların bir bölümünün yanacağını bildiği o sevimsiz karanlığa baktı. Tepesinde yanan lambanın dışında, uzakta, sadece üzerinde Exit yazan dikdörtgen bir tabelanın ışığı vardı. Önünde yanan, arkasında sönen ışıkların altından geçip asansöre bindi. Üzerinde sayılar yazılı olan 10 tane düğmeden üzerinde 12 yazanına bastı. Düğmeyi çevreleyen daire şeklindeki kırmızı ışığın 2 kez hızlı hızlı yanıp söndüğü farketmese de uçaklardaki kemer takma ikaz sesini andıran uyarı sinyali düğmelerin üzerindeki LCD ekrana bakmasına sebep oldu. Ekranda "Out of Service" yazıyordu. "Hay aksi! Unutmuşum" dedi duyulur bir şekilde. Bir önceki gün 12.kattaki asansör kapısında bir arıza olduğu için asansör geçici olarak o katta durmuyordu. Üzerinde 14 yazan düğmeye bastı.

Sadece çift katlarda duran asansör sayesinde hemen hemen hiç kullanmadığı merdivenlerden geçerken telefonuna gelen mesajı ancak masasına oturduğunda açabilmişti. "Dream House Pub bu hafta Weekend Party'le kapılarını açıyor."  yazan mesajı sildi. Diğer mesajları, sosyal ağları hızlıca dolaşıp bilgisayarına döndüğü sırada asistanı odaya girdi. "Günaydın Mete Bey" dedi. "Günaydın Tuğba" diyerek cevapladı genç kızı. Genç kız sakin konuşmasını sürdürdü. Elinde tuttuğu kağıdı ileriye doğru uzatarak "Size daha önce meyıl olarak attığım çiçekçi faturası. Dün akşam siz çıktıktan sonra kurye getirdi" dedi. Genç kıza teşekkür edip odadan gönderdikten sonra üzerinde Çi-Check yazılı şirket logosu olan faturayı çekmecesindeki orta boy gri kutuya koydu.

**

Öğleden sonra şehrin diğer ucundaki müşteri randevusunun olduğu yere hedeflediğinden 45 dakika önce varmıştı. Arabasını park ettikten sonra randevu saatine kadar beklemek için caddenin üzerindeki sıralı kafelerden hangisini seçeceğine karar vermek için karşıdan kafelere doğru baktı. Express Cafe'nin kahverengi ağırlıklı dekorasyonu hoşuna gitmedi. Yanındaki My Little Cafe sıkışık oturma düzeni ve büyük orandaki doluluğuyla onu cezbetmedi. Açık renk dekorasyonlu, rahat oturma koltukları olan Big City Cafe beklemesi gereken yarım saat için en uygun olanı gibi görünüyordu.

Kafeye oturup cep telefonundan günlük haberlere göz atmaya başladığında gelen garsona "bir çay alabilir miyim?" dedi. Siparişi alıp gitmesini beklediği garsonun "bir tercihiniz var mı?" sorusuna biraz şaşırdı. Gayri ihtiyari "ne gibi bir tercih?" diye sormuş bulundu. Garson aralarındaki anlaşmazlığa bir son vermek istercesine "Hangi çayı tercih edersiniz? Örl grey, yasmin, çin çayı veya yeşil çay.." dedi. Şaşkınlığını gizlemeye çalışarak "Normal çay" diyebildi. Söylediğini anlayan garson "Demleme çay istiyorsunuz. Hemen getiriyorum efendim" diyerek masadan uzaklaşmaya hazırlanırken ona teşekkür etti. Tekrar telefonuna, kaldığı yerden haberleri okumaya koyuldu. İlk haberi okumasına fırsat kalmadan telefonun ekranı değişti. Çok sık görüşmediği arkadaşlarından biri arıyordu. Telefonu açtı. Hafta başında ilanını verdikleri bir pozisyona uygun tanıdığı birisinin olduğunu anlatan arkadaşıyla yaklaşık 15 dakika konuştu. Telefonu kapatırlarken arkadaşı "...abi işte anlattığım gibi. Adamın bekraundu çok iyi yani. Bu işi step step  götürür. Bir değerlendirin" diyerek önerdiği kişiyi son bir kez daha övmeyi ihmal etmedi. Telefonu kapattıktan sonra uzaktan ona bakan garsonu çağırdı. Bir tane daha demleme çay sipariş etti. Yaklaşık yüz metre ilerisinde olan Section Plaza'daki randevusuna daha 20 dakikadan fazla zaman vardı.

**

Akşam olup evin yolunu tuttuğunda hava kararmıştı. Yolda aklına hafta sonu katılacağı yeğeninin doğum günü partisi geldi. Hafta sonuna kadar olan sürede bir hediye almaya fırsat bulamayacağını düşündüğünden eve gitmeden önce yolunun üzerindeki Centrium AVM'ye gelmişti. AVM'deki hangi firmanın nerede olduğunu gösteren planı inceleyerek gideceği mağazaların yerlerini belirledi. İlk önce Kid's Toys'a bakacak, orada planladığı uzaktan kumandalı arabayı bulamazsa şansını bir de Toyzz Boyzz mağazasında deneyecekti. Her ikisinde de aradığı uzaktan kumandalı arabayı bulamazsa son çare Junior Celebrity'e gidip tulum şeklinde giyilebilen Örümcek Adam kostümü alacaktı. Planı yaparken aklına geçen günlerden birinde tavsiyelerine önem verdiği bir arkadaşının tavsiye ettiği kitap geldi. Gelmişken kitabı da alabilmek için önünde durduğu planda kitapçıyı aramaya başladı. 5-10 saniye göz gezdirdikten sonra planda en alt katı gösteren bölümde kitap resimlerinin olduğu dikdörtgeni buldu. Dikdörtgende 108 yazılıydı. Planın yanındaki numara listesine baktı. 108 numaranın karşısında The Books yazıyordu.

**

Bagajındaki kutulardan birinde uzaktan kumandalı bir araba diğerinde Örümcek Adam kostümü olan arabasını eve doğru sürüp oturduğu mahalleye gelmişti. Eve geçmeden önce mahalledeki Sharquteri'ye uğradı. Burada satılan peynirler ağız tadına uygundu. Aynı zamanda insanların sadece istediğin peyniri veren birer makineye benzediği büyük market reyonlarındaki o soğukluk yerine bu dükkanda hoş sohbetin eşlik ettiği bir sıcaklık vardı. Sadece alış veriş için değil muhabbet için de buraya geliyordu. O muhabbetlerden birinde havalı dursun diye dükkanın ismini Sharquteri koyan bu esnafın el alışkanlığıyla vergi dairesinde yanlış doldurduğu evraklar yüzünden başına gelen komik olayları dinlemişti. Peyniri aldıktan sonra arabasına binip evinin bulunduğu siteye doğru sürdü. Sitenin kapısına doğru yaklaşırken kapının üzerindeki ışıklandırılmış, prinçten yapılma Şenoğlu Elegance Evleri yazısını gördüğünde günü tamamlamış olmanın rahatlığını hissetti.

**

Kitapçıdan aldığı yeni kitabı arabanın arka koltuğunda unuttuğu için yemekten sonra arabaya gidip tekrar gelmek spor yapmış gibi hissettirmişti. Kitaba kısa bir göz attıktan sonra masasının üzerindeki dizili kitapların en üstüne koydu. Önündeki bilgisayar ekranında bir süredir üzerinde çalıştığı romanının 236. sayfası duruyordu. Yazdığı roman neredeyse bitmek üzereydi. Son zamanlarda çoğunlukla yaptığı gibi bu gece de kitabını yazmaya devam edecekti. Bir ambulans şoförünün ana karakter olduğu hikayede ambulansın içinden gelip geçen insanların hikayeleriyle örülmüş dramatik bir insan öyküsünü anlatıyordu. Kitabının adını da Ambulans koymuştu. Son zamanlarda bu kitapla o kadar çok ilgileniyordu ki çoğunlukla normal zamanlarda kulağında hayali bir ambulans sesi duyuyordu.

Kitaba dalmış çalışırken sessize aldığı cep telefonunun ışıkları yandı. Kimden geldiğini biliyordu. "Ne yapıyorsun canım? Çalışıyorsundur diye düşünüyorum ama..." mesajına "Doğru düşünüyorsun canım. Çalışıyorum. Arayacağım seni." cevabını verdi. Son gelen "Tamam canım. Bekliyorum." mesajına cevap vermesi gerekmiyordu. Telefonu yerine koyarken son aldığı kitabın birinci sayfasıyla ikinci sayfası arasına sıkışmış, kitap ayracına benzer şekilde hafifçe kitaptan dışarıya çıkmış kağıt dikkatini çekti. Kağıdı kitabın arasından çıkardı. Aldığı kitabın fişiydi. Üzerindeki bütün 11 puntoyla yazılmış yazıların aksine 16 puntoyla koyu yazılmış mağazanın ismine, The Books kelimesine takıldı gözleri...
Elindeki fişi bırakmadan bir süre düşündü...
Sonra bilgisayarına döndü...
Bilgisayar ekranındaki açık olan dosyanın ilk sayfasını getirdi ekrana...
Yazdığı kitabın kapak sayfasını...
Düz beyaz zemin üzerine 48 puntoyla yazılmış Ambulans yazısını sildi...
Cankurtaran yazdı...

 
Toplam blog
: 34
: 704
Kayıt tarihi
: 17.02.09
 
 

İstanbul'da yaşıyorum. Yakın siyasi tarihimizle ve genel politik konularla ilgilenmeyi severim. F..