Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Şubat '18

 
Kategori
Sosyoloji
 

Ay Gördüm ‘Aydın’ Olmaz Olaydın

Ay Gördüm ‘Aydın’ Olmaz Olaydın
 

“Akıllı insanın sözüakılsız için gözdür.”

Yusuf Has Hacib

 

Soyadlarıyla  girdikleri okullardan güç bela aldıkları diplomalarıyla; kendilerini kat kat aşan, aile şanları ve üniversite adlarının birleşmesiyle oluşan heybetleriyle; gazete ve tv'lere gündeme dair popülist söylemlerle bir iki yorum bırakmak; moda (!) olanı giymek, parlak ayakkabılarla popüler mekanları aşındırmak, gündeme bıraktıklarını oralardan toplamak…

Bu mudur aydın olmak?

Yozlaşmıştan aydın olmaz!

Aydın insan, halkın beyni demektir.

Aydın; çevresine, gündeme, yaşama, dünyaya karşı duruşuyla, tavırları, davranışlarıyla farklılık gösterir.

Aydın, aydınlığını yayma, insanları ışıtma, doğruya evirme, halkın düşünce ve davranışlarına önayak olma, gerektiğinde onları koruma bilinci ve duyarlılığına sahip olmalıdır.

Aydın, halkın duygularını doyurmayı değil, düşünce gücünü genişletmeyi önemsemelidir. Gerektiğinde halkın ezber söylemlerine, yanlışlarına karşı da çıkabilmeli ama bunu olaylar bazında bireye inerek küçümsemeyle, aşağılama, hakaretle değil olgusal yaklaşımla, mantıksal delillerle yapmalıdır.

Aydın, ülkenin aydınlanmasının önünü tıkayacak olan hükümet politikalarına “muhalif olma”yı da bilmelidir. Muhalif olmak ülkemizde genellikle olumsuz algılanmaktadır. Oysa muhalif olmak salt kötü olanı dile getirmek, şikayet etmek değil;  iyiyi istemektir de. Muhalif olmak toplumda siyasi, ekonomik ve toplumsal alanlarda iktidarı elinde tutan kişilere karşı halk tarafından söylenmeye cesaret edilemeyen kuşkuları, olguları ve durumları dile getirme sorumluluğunu duyumsamaktır. Bundan dolayıdır ki aydınlar fikirlerinde çoğu zaman iktidara muhalif bir yan barındırmak zorunluluğundadır. Bir başka deyişle gerçek bir aydının düşünce bağlamında kolay kolay taraf olabileceğini düşünmek olanaksızdır.

Ülkemizde  ise taraf olmamaya çalışmak bir yana, çoğu aydın gerçekte olmasalar da taraf olarak görünüp kendini siyasi ve maddi olarak koruma altına almaya  çalışmakta, ahlaki değerleri önemsemeyip bir taraf olma durumunu dalkavukluk yapma boyutuna vardırabilmektedir. Üstelik demokrasi, ifade özgürlüğü gibi kavramların gölgesinde bunu yaparak bu değerlerin içini boşaltmakla kalmamakta   insanların zekâ düzeyiyle de adeta dalga geçmektedirler.  

Aydın, bilgili olmak zorunda olduğu gibi ahlaktan yoksun da asla olmamalıdır. Sokrates’e göre doğru bilgi insanı ancak ahlakla bütünleştiğinde doğru eyleme götürebilir. Sokrates’in bilgiyi erdemle özdeşleştiren ahlak kuramı, hala anlamını korumaktadır.  Ayrıca Sokrates’in “Bilgi ve ahlak birbirini dengeleyen terazinin iki kefesi gibidir.” sözü de aydın kavramını anlamlandırmada ufuk açıcıdır.  Fakat ne yazık ki ülkemiz aydınlarında hem bu terazinin çokça dengesiz olduğu hem de her iki kefesinin de pek dolu olmadığı ortadadır. 

Uzmanlaşmanın öneminin yeterince kavranmadığı ve herkesin her işi yaptığı ülkemizde aydın kavramıyla anılan her birey her konuda söz söyleme hakkına sahip olduğunu düşünebilmektedir. Bir zaman önce Nobel ödüllü yazarımızın herhangi bir alt yapıya sahip olmadan, bilimsel bir veri göstermeye gerek duymadan tarihi bir meselede milletimizi nasıl ağır suçlamalara maruz bıraktığını görmüştük. Yine Türkiye’deki televizyon kanallarının sürekli müdavimi olan bazı gazetecilerin, yazarların ve akademisyenlerin hemen her konuda konuşabilmeleri aynı bakış açısının ürünüdür. Aynı insanı pazartesi ekonomi, salı siyaset, çarşamba edebiyat, perşembe din, cuma magazin, hafta sonu spor programlarında yorum yaparken görebilmekteyiz (!)

Düzeysizlik, bilgisizlik, ideolojik söylemler ve aydın olma iddiası aynı kişide toplanabiliyorsa orada bu insanın “aydın”lığının yeniden ele alınması bir zorunluluk haline gelir.

Sıkça kullanılan solcu aydın, liberal aydın, Kürt aydın, Alevi aydın, Kemalist aydın, İslamcı aydın gibi aydın kavramının yanına iliştirilen ideolojik, etnik ve dini tanımlamalar da aydın kavramıyla bağdaşmamaktadır. Kuşkusuz, insanlar belli bir dünya görüşüne, etnik ve dini kökene sahiptir. Ancak kendini bu kimliklerle topluma sunmak bir aydın için kolaycılıktır. Kitlesel bir destek sağlasa da bu davranış kalıbı aydınların ideolojilerin tuzağına düşmesine ve sıradanlaşmasına yol açacağı gibi o kişinin aydın kimliğinin sorgulanmasını da beraberinde gerektirecektir.

Bir ülkenin gelişmesi ve ilerlemesinde aydınların rolü tartışılmazdır. Rönesans’ı başlatan ve sonrasında Aydınlanma Çağı ile Avrupa’yı günümüz Avrupa’sı yapan kişilerin aydınlar olduğu ve bu aydınların günümüzde bile saygıyla anıldıkları bilinmektedir.

Devletler  halka rehber olacak aydınlar yetiştirmek ve onların yetişmesi için özgür ortamlar hazırlamak; bireylerin, toplumun hangi kesiminden gelirse gelsin, aydınlanma sürecinde eşit şansa sahip olmasını sağlamak zorundadır.

Şu bir gerçektir ki yakın coğrafyamız kurtlar sofrasına dönmüşken, devletimizin kalıcılığı, başarısı ve gelişiminde en önemli rolleri oynaması beklenen kendi aydınlarımızın yetişmesini şansa veya ülke dışındaki faktörlerin eline bırakma lüksüne sahip değiliz.

 

 
Toplam blog
: 24
: 255
Kayıt tarihi
: 25.01.17
 
 

Türkçe Öğretmeni, Okul yöneticisi, Sosyolog, Blogger. Eğitim, siyaset, sosyoloji ve güncele ilişk..