Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

Kuşkayası (Turgut Erbek)

http://blog.milliyet.com.tr/kuskayasi

27 Haziran '07

 
Kategori
Anılar
 

Ay ışığında ağladım (4)

Ay ışığında ağladım (4)
 

Matkap gibi beynimi oyan uğultuyla, kendime geldim. Gözlerimi açıp etrafa bakamadan, kime ait olduğunu bilmediğim sesler duyuyordum. Ne olduğunu anlayamamanın şaşkınlığı içindeydim.

Gözümü açtığımda Hüseyin’in annesi Günnise teyzeyi, üzerime eğilmiş olarak buldum. Çiçekli elbisesinin üstünden beline bağladığı siyah mutfak önlüğünün bir ucuyla başımı tutuyordu. Kendime geldiğimi görünce gülümsedi. Başörtüsünün üstünden alnına bir bant gibi bağladığı yazmasının altında, zeytin karası gözleri ışıl ışıl parlıyordu. Dudaklarında başlayıp, yüzüne dalga dalga yayılan gülümsemesi beni biraz olsun rahatlattı. Başucumda, şaşkın gözlerle bana bakan birkaç arkadaşa daha vardı. Ağzımı açıp konuşacak halim yoktu.

“Korkma yavrum, ” dedi Günnise. “kafanda küçük bir sıyrık var o kadar. Mendilin varsa ver de yaranın üstünden bağlayım.”

Önlüğümün cebindeki buruşuk mendili çıkarıp kadıncağıza uzattım.

Mendili başıma bağlamaya çalıştıysa da kısa olduğundan yapamadı. Sonra mendili dörde katlayıp yaranın üstüne koydu ve alnına bağladığı yazmayı çözdü:

“Yazmamı da üstünden bağladım mı bu iş tamam. Anana söyle bu taraflara gelince yazmamı getirsin e mi yavrum...”

“Tamam, teyze söylerim, ” dedim zorlukla.

Beyler :

“Korkacak bir şey yok Umut, sadece küçük bir sıyrık.”

“Çok bitkinim Beyler, doğrulamıyorum.”

Günnise:

“Elini bana ver.”

Bana uzatılan ele sarılıp, düştüğüm yerden güçlükle doğruldum. Biranda gözlerimin önünde yıldızlar uçuşmaya başladı, başım döndü. Gözlerimi yumup açarak, karanlığa alıştırır gibi yaptım. “Koluna girmemi ister misin?”

“Hayır, teyze sağ ol.”

Adım atacak gücüm kalmamıştı. Önümde duranları bulanık, evleri ise taş yığını gibi görüyordum. Çayırlarda koşacakmışım gibi ileri atıldım…

Yüksel bağırdı:

“Yavaş düşeceksin!..”

Günnise:

“Heyecanlanma yavrum, ben tutuyorum, ” dedi.

Beyler’in koluna yapıştım:

“Bir an başım döndü.”

“Koluma gir.”

“Başının dönmesi normal oğlum, çünkü çok kan kaybettin. Biraz dinlenirsen hiçbir şeyin kalmaz. İstersen köprüyü geçene kadar seninle geleyim.”

“Sen zahmet etme teyze, biz gideriz.”

“Ne zahmeti oğlum...”

Beyler araya girdi:

“Sağ ol teyze, Allah razı olsun. Sen olmasan ne yapardık?”

Günnise, yüzüne yayılan sevecen gülümsemeyle:

“Hepiniz benim çocuklarımsınız, ” dedi. Sonra Beyler’e dönerek. “Umut’un koluna gir ve eve gidene kadar da yanından ayrılma, e mi yavrum.”

“Tamam, teyze meraklanma.”

Üç kavak ağacının yan yana uzatılıp, üzerine tahta parçaları çakılmayısya yapılan iğreti köprüyü geçip köyün içine doğru yürümeye başladık. Gözlerimin önünde uçuşan yıldızlar da benimle yürüyorlardı. Ayağım altında ne olduğunu tam seçemiyordum. Adım atınca çukura düşecekmişim gibi tedirgin ve korkuluydum. Arkadaşlar koluma girip yürümeme yardım ettiler. Başımdan sızan kan, yüzümde çizgiler oluşturmuştu. Önlüğüm, yakalığım ve pantolonum kan lekeleriyle doluydu. Çantamı koltuğumun altına sıkıştırarak adımlarımı açtım.

Sessizliği Beyler bozdu:

“Başın ağrıyor mu?”

“Evet. Ağrıdan gözlerimi açamıyorum.”

“Allah’tan yara fazla derin değil.”

“Sadi nereye kaçtı?”

“Bilmiyorum. Zaten sen yere düştükten sonra görmedim.”

“Bunu bana nasıl yaptı anlamıyorum! Kartopunun içine taş koyacağı hiç aklıma gelmemişti.”

“Zaten akla gelmeyecek işler yapmakta üstüne yok!”

“Olan oldu artık. Böyle olmasını o da istemezdi.”

Beyler sinirli bir ses tonuyla:

“Geçen yıl Resul’ün oğlu Ali’ye de aynı şeyi yapmıştı. Babası her yerini morartıncaya kadar dövdü ama yine akıllanmadı!”

“Annem kıyameti koparacak, ” dedim zorlukla.

“Zaten asıl olay ondan sonra başlayacak.”

“En iyisi, gerçeği söylememek...”

“Peki, annen ne olduğunu sorarsa ne söyleyeceğiz?”

“Ayağım kaydı düştüm, başım taşa geldi derim. Sen de beni doğrularsan olayı rahatlıkla kapatabiliriz. Anlaştık mı?”

”İnanacağını pek sanmıyorum ama...”

“Sözlerimizin arkasında durursak, hiçbir sorun çıkmaz.”

Beyler bir an duraksadı:

“Biz eve gidene kadar söylemezlerse tabi!”

“Kim söyleyecek?”

“Fahrettin’le Yavuz önde gidiyordu, onlar söylemiş olabilirler.”

“Belki de söylememişlerdir.”

“İnşallah dediğin gibi olur.”

“Hızlı yürü de bir an önce eve yetişelim, ” dedim.

Adımlarımız açtık...

www.ayresimleri

 
Toplam blog
: 72
: 1492
Kayıt tarihi
: 23.07.06
 
 

Edebiyata ortaokul yıllarında şiirle merhaba dedim. O yıllarda şiirlerim ve yazılarım yöresel gezete..