Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Ağustos '08

 
Kategori
Haftasonu
 

Ay tutulurken, balık yakalanırken bir de kitap

Ay tutulurken, balık yakalanırken bir de kitap
 

Evde okunmamış, yarım bırakılmış kitap tepelerinin boyu, sinir katsayımı zorlamaya başlayınca, D&R da yeni çıkanlar rafının önüne gelince, gözlerimi başka yerlere çevirir oldum...

Hafta sonları Mürefte’ye kır saçlı enişteyi ziyarete gidiyoruz ya.

Bu defa uyanıklık yaptık, cuma gecesinden kapağı attık...

Geceleri adresim belli; iskeledeyim.

Balık peşindeyim.

Aklıma gelmişken son günlerde bir kavram karmaşası yaşıyorum.

Ben balık mı avlıyorum?

Balık mı yakalıyorum?

Sağ olsun Doktor Niyazi soktu aklıma bunları...

İskelede günün ilk ışıklarına kadar takım çantası üzerine tüneyince, oturan yerlerimde tutulmalar oluyor ama bu cumartesi gecesi ay da tutuldu yahu!

Tutulmadan önce bir yakamoz, eh be kardeşim...

İnsanımızda şekilcilik diz boyu tabii!

Deniz kenarında her ne kadar, balık tutma pozisyonunda olsak da, radarlarımız açık...

“ Remzi aya bakar mısın? Aşkım iskelede oturup bacaklarımızı aşağıya sallandırıp biraz seyredelim mi?”

Remzi görüntü itibarı ile buzağı?

Ay, yakamoz, tutulma, deniz umurun da bile değil ama ne yapsın?

“ Remziiii”

“ Efendim kuşum.”

“ Cep telefonunla beni fotoğraf çeksene, ay tutulması da gözüksün ama”

“ Tamam kuşum.”

Zamanında sırtını denize verip kendi fotoğrafını çeken, yüzünü şekilden şekle sokan yalnız ablalara da rastladım...

Buzak falan ama bir Remzi’nin olması, olmamasından iyi bence...(!)

“ Kuşum hem ay, hem sen sığmıyorsunuz kareye, nasıl yapalım?”

“ Aşağıdan çek be Remzi”

“ Ya boş versene ayı sen, tutulacak işte, hadi eve gidelim”

“ Olmaz Remzi, valla sen de şarkı gibisin heee, her gece her gece....Ben sana bir şey olacak diye korkuyorum! Yoksa benim işim kolay!”

Ne anlatıyorum ben yahu, geceleri iskelede balık mesaisindeyim gündüz ne yapıyorum onu yazacaktım...

On bire kadar uyuyoruz arkadaş, kimse ellemeyince evin içi sıcaktan hamam gibi olunca uyanıyoruz...

Bakkala gitme, fırına gitme alışveriş işi benim...

Gazeteleri koltuğumun altına sıkıştırıyorum...

Kerim amcayı selamlayıp, sahildeki kahveye oturuyorum.

Ne zamana kadar?

Evden kahvaltı hazır telefonu gelene kadar...

Çay parasını ödeyip, fırından yeni çıkmış tava ekmeklerini koltuğumun altına sıkıştırıp terliklerimi sürte sürte sahanda pişirilmiş tereyağlı yumurtanın başına çöküyorum...

Benim kolesterol nasıl yükselmesin arkadaş...

Japon balığının ölümü balık yeminden olsun yahu...

Kahvaltı bitiyor, keyif kahvelerini içip gazeteleri ezberlerken uykum geliyor...

Evin arka odasında, bir yatak var...

Balkon kapısını açtığın zaman pöfür pöfür oluyor...

Tam yatacağım gözüme raftaki kitaplar ilişiyor...

Yeğen Ziraat Mühendisi olunca, üzümle, bağcılıkla, zeytin ve zeytincilikle ilgili ne arasan var...

Soner Yalçın’ın kitapları da çoğunlukta ( Bay pipo, Reis, Efendi.....)

Bir dönem insan merak ediyor, bu tarz kitaplara sarıyor, kendimden biliyorum...

Sonra gazeteler bu kitapların yerini alıyor... ( Şimdi gazeteler Soner Yalçın kitabı gibi demek istedim)

Üzerinde tabanca resmi olan bir kitap dikkatimi çekiyor “ Teşkilatın İki silahşoru

E okumadım ben bunu...(!)

Kitaptan bir iki sayfayı uyuyana kadar okurum düşüncesiyle alıyor, arka odaya geçiyorum...

Okumaya başlayınca, uyumak ne mümkün? Dede Yakub Cemil hikâyeyi bir anlatmaya başlıyor. O susuyor sazı, Torun Yakub Cemil alıyor... İki gündüzde bitirdim kitabı...

Kitabın sonu aceleye gelmiş gibi... Torun Danimarka’ya gidiyor... Akıbeti meçhul...

Bu kitap anlatma işini beceremiyorum...

Mesajı aldınız siz, kitap eski bir kitap, internette hakkında yazılmış onlarca konu başlığı var...

Evde sizin de yarım kitap tepeleri varsa, kitap almaya yasaklıysanız, rastlarsanız okuyun yahu!

 
Toplam blog
: 1280
: 1114
Kayıt tarihi
: 09.08.06
 
 

Deniz tutkunu.Amatör kıyı balıkçısı. Aynı Şarkı ve Ilık Havada Hoşça Kal adlı kitapların yazarı ..