Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Ocak '18

 
Kategori
Öykü
 

Ay Yüzlü Hikâye 3. Bölüm

Kız bunları söylerken, gözlerinden daha iri ve sık yaşlar dökülüyordu. M. Ali nin elini daha da sıkıca tutuyordu hala. Onun sıcak elleri, içini ısıtıp ateşler gibi oluyordu. M. Ali’nin de gözleri nemlenmişti. O cebinde çıkardığı kâğıt mendili Pervin’e uzattı. “Al, gözlerini sil. Lütfen öyle yapma. Bende dayanamıyorum. Kaldıramam bu kadarını.” M. Ağlamamak için, kendini zor tutuyordu. M. Ali; Keşke, tüm kızlar senin gibi dürüst olsa. Bu içten durumunu istismar eden adamlara çok dikkat et. Birçok “solcu” kız senin eline su bile dökemez. Etrafımızdaki kızlardan bunları biliyorum.” Dedi. O, tekrar Pervin’in onurlu ellerine sıcak bir buse daha kondurdu. Yanın da olduğu sürece, ona hiçbir zarar gelmeyeceği güvencesini verdi. Pervin, ona çok güvendiğini bir daha tekrarladı. Pervin; “Bir küçük burjuva kızı, sadece sana engel olur. Diye çekiniyorum.” dedi. M. Ali “Bir daha böyle kendine haksızlık etme. Sen proleter ahlaklı bir kızsın. O yalınkat solcu kızlar, oğlanlar senin eline su dökemez. Sen içini dışa yansıtan birisin. Bunu biliyorum.” M. Ali kızı onurlandırması, Pervin’i çok mutlu etmişti. İkisi arasında, adı konulmamış yaşanan bir devrimci duygudaşlığa dönüşmüştü. Birbirini görmediklerinde ikisi de özlem duyuyordu. Ardan zaman geçtikçe, arkadaşlıkları karşılık sevgiyle, dostça artarak devam ediyordu. Birbirine daha da yakınlaşıyorlardı. İkisi, daha çok, solcu öğrencilerin gittiği Yeni Kapıda ki Kömürlük Kahvesinde buluşuyorlardı. Yeni Kapı Kömürlük kahvesini çalıştıran yaşlı adama ‘‘Halikarnas’’ adını takmışlardı. “Halikarnas ın Yeri” İstanbul da nam yapmış, solcu öğrencilerin gözde uğrak yerleriydi. M. Ali ve arkadaşlarına, diğer solcu gruplar “Kömürlük Cuntası’’ adını vermişlerdi. Karalamak, küçük düşürmek için uydurulan bir sıfat, onları yüceltiyordu. “Kömürlük-Cuntası” faşistlerin ve devlet “solunun” öncelikli hedefleriydi. Aydınlık gazetesi, her hafta M. Ali ve arkadaşlarıyla ilgili iftira, karalama ve ihbarda bulunmayı kutsal görev yapmıştı. Pervin zamanla, M. Ali in tüm arkadaşlarını tanıdı. Onların içten dostlukları, ahlak anlayışları, yiğitlikleri ve özverili olmaları Pervin’i çok etkilemiş, değiştirmişti. M.Ali grubunun da olan solcu gençler, diğerlerinden daha farklı olduklarını görerek tanımıştı. Pervin’in ailesi de ilerici olduğunda, hiç sağcı gençlerle arkadaş olmamıştı. Pervin in babasıyla, annesi ayrı yaşıyordu. Annesi öğretmen olan, Pervin sıkça teyzesinin Beyoğlu’ndaki evinde kalıyordu. Teyzesinin evi İstiklal Caddesinde SB Konsolosluğu sırasında ona yakın bir binadaydı. Pervin bir gün M. Ali teyzesinin evine götürdü. Büyük, tavanı yüksek klasik kevgir eski bir İstanbul eviydi. Aralarında karanlık bir yan kalmasın diye, o tüm aile ilişkilerini M. Ali ye anlatıyordu. Babası zengindi. Halka ilk açılan, yeni sermaye gruplarının birinin ortağıydı. O adam, zengin olgun erkekleri avlayan genç bir kadının ağına takılmıştı. Bir daha da kurtulamamıştı. Kadın yüzünden, adam Pervin’i ve annesini terk etmişti. Pervin de, bazen annesinde, bazen de teyzesinde kalıyordu. Annesi Fatih’ de oturuyordu. Birlik Dayanışma grubunda ilerici bir öğretmendi. M. Ali; “Üzülme Pervin, bunlar yeni gelişmekte olan burjuvaların sıkça düştükleri tuzaklardır. Geri kalmış ülkelerinin burjuvaları da geri olur. Daha burjuva kültürü almadan, servete kavuşmak, birçok insan bunu hazmedemiyor. Para, insanda sosyal ve ahlaksal kırılmalara neden oluyor. Senin baban da, öyle biri anlaşılan. Servete geç kalmışlık hırsı, kadınlara karşı duyumsuzluk. Çarpık bir “burjuva” yaratıyor. Avrupa dan iki yüz yıl sonra, burjuvalaşmak işte budur. Politikada da böyle, ahlakta ve kültürde de böyle çarpık daha yerine oturmamış sınıflar… Acayip, çarpık geri sosyal ilişkiler, insana sadece acı verir. Birçok arkadaşlarımızın “Komünistliği” de tıpkı babanın çarpık burjuva olması gibi. Bu ülkenin ortalaması budur. Sağcısı da, komünisti de ve burjuvası da benzer anlayışta. Benzer anlayışı, farklı sıfatlarla dile getirmenin ötesinde fark yok.” Pervin; “Desene işiniz zor. Doğru dürüst burjuvası olmayan bir ülkede, devrim yapmak inanılmaz zor bir iş. Ve sosyalizmi kurmak nasıl olacak? Sosyalizm bu çarpık ahlak anlayışı ve bu geri kültür algılaması ve ilkel ekonomik ilişkiler ve geri köylülük üzerinde nasıl duracak? Gerçekten işiniz zor.” Pervin gerçek bir sosyolojik saptamada bulunuyordu. M. Ali; “Bizim ki, biraz iman gücüne benziyor. Nereye kadar gideceği de bilmiyoruz. Sadece inanıyoruz. Bizden önce oturmuş, olgunlaşmış bir deneyim de yok. Komünist hareket namuslu aydınlarla sınırlı kalmış. Onlarda her zaman devletin ve tek partinin baskı ve terörünü yaşamışlar. Şimdi işçi-sınıfı, Kürtler aydınlar, gençler, kadınlar içinde kök salmaya çalışıyoruz. Bunu yaparken de, karşımızda bin bir engel var. Devlet, para-militer faşist gruplar, devlet “solu” diğer kıskanan sol gruplar. Bunlara ilaveten, devlete bağlılık duyan içimizdeki köstebekler… Herkes kendine göre gerçek bir komünist partiyi hedef almış. Ne kadar bunlarla başa çıkacağımızı kestirmek zor. Çok yönlü bir savaşım bizim gündemimiz. Anlayacağın günden ağır. Pervin; “Bu durumda, Allah size yardım etsin! Demek düşer bana.” Bunları söylerken acı da, olsa bir gerçeğin dile getirilmesiydi. İkisi de bu acı gerçeğe, burukluk içinde gülmüşlerdi. M. Ali; “Ah Pervin! Sen, şimdiden bizim politikayı kavramışsın bile.” Birlikte olduklarında, bu tür özeleştiriyi yapmaktan çekinmiyorlardı. ... Pervin sosyalistlerin dayanışma gecelerine gidiyor, gösteri ve yürüyüşlere sıkça M. Ali ile birlikte katılıyordu. Onun yanında kendini güvenlik ve huzur içinde buluyordu. Okulunu da bitirmişti. M. Ali Pervin e bir iş bulmak için, kendisi için yapamadığı bir davranışta bulunmakta sakınca duymadı. Pervin’e iş bulmak için, tüm tanıdıklarının kapısını çalmıştı. Gıda üretimi yapan bir şirkette Pervin’e iş buldu. Oranın genel müdürü, M. Ali in tanıdığıydı. İş saatlerinden sonra, haftada bir iki gün buluşuyorlardı. Pervin aldığı maaştan M. Ali ye haçlık vermek isterdi. Bir türlü, cesaret edip söylemiyordu. M. Ali daha çok politika ile ilgileniyordu. ‘‘Bir hırka, bir lokmaya’’ yaşamını devam ettiriyordu. Bazen Pervin bu durumu anlamaktan zorluk çekiyordu. İnsanların bu kadar özverili ve dürüst olabileceklerini, daha önce hiç düşünmemişti bile. O Komünistleri tanıdıkça, onlara karşı saygı ve sempatisi artıyordu. İçinde ‘‘keşke bende bunlar kadar özverili, dürüst ve cesur olabilsem.’’ Demekten kendini alamıyordu. Diğer yanda aynı kız, o kadar cesur ve özverili olmayacağının da farkındaydı. O zamanlar kolay değildi, Türkiye gibi bir ülkede komünist olmak. Özveri, bilgi, cesaret ve bağlılık gerektiriyordu. Başta devlet ve faşist saldırıları göğüslemek başta kararlılık, yetenek, bilgi ve cesaret işiydi. Devletin ve para militer faşistlerin üstesinden gelmek, büyük beceri isterdi. Pervin komünistlerin beceride, üstüne kimse olmayacağını onlarca kez görmüştü. Onlar farklı, üst düzeyde insanlar olarak görüyordu. Diğer yandan bazı değişik ‘‘sol’’ klikler, karşı-devrimciler kadar komünistlere zarar veriyordu. Komünistler yer altında, çalışmak zorunda bırakılmışlardı. Yıllarca yer altında çalışmak, onları illegalite de uzmanlaştırmıştı. Siyasi sivil polisleri, hemen fark ederlerdi. O siyasi yeteneği, komünistler yaşamın zorluklarından elde etmişlerdi. Pervin o zamanki, politik zor koşullara katlanmayacağını iyi kavramıştı. M. Ali onu anlıyordu. Onun dürüstlüğüne ve içtenliğine saygı duyuyordu. Bir gün, M. Ali kıza; “Demokratik bir Türkiye de seninle eş olabilirim. Hep böyle, ilerici ve tutarlı bir demokrat olarak kal! İlişkimize, isim bulmakta zorlanıyorum. İstersen buna “Devrimci Sevda!” adını koyalım. Nasıl gelişeceğini de, merak ediyorum.” Diyordu. Pervin ilerici demokrat bir insan olarak kalacağına söz veriyordu. Bu kadarını yapacağına da inanıyordu. Pervin; “Sana söz, koşullar ne olursa olsun, asla anti-komünist olmayacağım. En azında dürüst bir demokrat insanla evlenirim. Şunu da bil ki, sen hep yüreğimin en temiz ve ulaşılmaz yerinde kalacaksın. Ölünceye dek, seni unutmayacağım. Bunları yapabilecek gücüm var. Aradan yıllarda, geçse sen hep derinimden saklı kalacaksın. Orası başkası için yasak bölge olacak. Üzüldüğümde, canım sıkıldığında, seni o yerden çıkarıp dertleşeceğim. Kimseyle paylaşamadığımı, sana anlatacağım. Evleneceğim bir başkası karşıma çıksa da, yerini kimseye söylemeyeceğim. Biliyorum ki her durumda yanımda olacaksın. Bu güç bana yeter.” Bunları söylerken, yeşil gözlerinden türkuaz yaşlar akıyordu. Bu tür konuşmalarda ikisinin de gözleri dolardı. Daha sonra, deniz kenarında el elle tutup yürürlerdi. İkisi denize taş atarlardı. Kimsenin yaşamadığı, temiz lekesiz devrimci bir romantizmdi bu. İki karşı cinsin ilişkisinin çok üstünde bir durumdu. Az yaşandığı içinde “Devrimci Sevda”, olarak kalacaktı. İki genç arasındaki dostça ilişki, iki yıl kadar devam etti. On altı Mart bin dokuz yüz yetmiş altı da, İstanbul Üniversitesindeki faşist katliamda, ölen altı devrimcinin cenaze törenine Pervin M. Ali ile birlikte katılmıştı. O gün Pervin işe gitmemiş, izin almıştı. İkisi yan yana ve omuz omuza yürümüşlerdi. Pervin hep ağlıyordu. Bazen de kendine kızıyordu. Pervin; “Küçük burjuva duygusallığım ağır basıyor.” Der öz eleştiri yapıyordu. M. Ali ; “Duygudaşım, duygunun küçük burjuvaziyle ilgisi yok. Sen insansın. Bu duygular insana ait. Keşke herkes senin gibi dürüstçe, böyle duru kristal duygu yüklü insan olsaydı. Dünya bir başka olurdu. İstediğimiz bir dünya olurdu. Senin bu halini çok seviyorum.” Diyordu, kıza. O kızın dürüstlüğünü, kendini “sosyalist” sayan birçok solcuda bulunmazdı. Keskin solcu çalımları atan, birçoklarının hesabı vardı. Kimi kendini tatmin etmek, kimi kız bulmak, kimi oğlan tavlamak, kimi kariyer sahibi olmak ve kimi de modaya uymak için solcu oluyordu. Pervin in hiçbir hesabı ve yatırımı yoktu. O dürüst, temiz ve komünistlere sempati besleyen ilerici bir insandı. Öylede kalacaktı. Kızın candan dürüst davranışı, M. Ali ile aralarında arkadaşlık, sevgi ve dostluk günler, aylar ve yıllarca devam etti. İki tarafta, seviyeli arkadaşlıklarını hep titizlikle koruyordu. Pervin’in gönlünde her şeyiyle birlikte olmaya cesaret edemediği ve erişmeyeceği tereddüttü vardı. Pervin’in çekingen davranmasını M. Ali anlıyordu. Aynı zamanda, onun yerini etrafında dolanan kızlardan hiçbirinin dolduramayacağının da farkındaydı. Zamanla M. Ali kıza biraz daha yakınlık duyuyordu. Bu yakınlığın da ötesinde bir duyguya dönüşüyordu. Bu yakınlık tek yanlı değildi. Kız M. Ali’ye hayrandı. Sonucun nasıl olacağını bilmezse de M. Ali’yi bir ömür boyu, tininde yaşatacaktı. Zaten çoktan duygudaş olmuşlardı. Bir hayat boyu onu sevecekti. Kimseyi M. Ali yerine koymayacağını düşüncesi giderek netleşiyordu. Onun yerine, başka bir erkeğin girmesini yasaklamıştı. Bir başkasıyla, evlense de duyguları değişmeyecekti. Pervin bir komüniste sevdalıydı. O sevda hayat boyu sürecekti. İkisi arsındaki ilişki, kendiliğinden “Devrimci Sevda!” adını almıştı. Yirminci yüz yılın sevdası. Bir burjuva kızının ve komünistin aşkı sevdaya dönüşüyordu. İçinde geçtikleri sürecin getirmiş olduğu zor koşullar ikisinin birlikte olmasını engelliyordu. M. Ali, yarı illegal yaşıyordu. Hakkında onlarca dava açılmıştı. Yüzlerce yıllık ceza ile yargılanıyordu. Bu şartlarda ikisinin birleşmesi zordu. Pervin ve M. Ali arkadaş olalı, iki yıldan fazla bir zaman geçmişti. M. Ali in doğru dürüst bir işi yoktu. Sadece profesyonel devrimcilik, yaşamın gerçekleriyle çeliştiğinin farkındaydılar. “Devrimci romantizme” daha fazla gideceği yer kalmamıştı. M. Ali eskisi kadar, çok serbest dolaşamıyordu. Yarı illegal, duruma gelmişti. Güvenlik gerekçesiyle sadece belli kişilerle görüşüyor ve daha çok kalabalık kimsenin tanımadığı ortamlara gidiyordu. O eskide olduğu gibi, Kömürlüğe de uğramıyordu. Kitlesel kalabalıklara katılıyordu, sadece. 1 Mayıs 1977 sıcak güneşli bir gün. İşçiler, Kürtler, gençler, kadınlar, memurlar, sanatçılar ve aydınlar, günlerden beri 1 Mayıs’ı kutlamaya hazırlanmışlardı. 1 Mayıs, o yıl bir önceki yıla göre daha görkemli ve daha coşkulu kutlanacaktı. Gerici basın, provokatör basın günler öncesinde İşçi sınıfı Dayanışma Gününü karalamak ve ona gölge düşürmek için elinden gelebilecek her türlü gerici kampanyasını yürütüyordu. “Sol” görünümlü, derin devletin kurdurduğu kışkırtıcı şebekelerde boş durmuyordu. Onlarda ‘‘Sovyet Sosyalist emperyalizmin beşinci kolu TKP işçileri sokağa dökecek. Buna karşı tüm millici güçler birleşmeli.’’ şeklinde ki gerici kışkırtıcı bir çağrı ile karşı devrimci kamplardaki, yerini açıkça almışlardı. Tüm gerici ve kışkırtıcı çabalara karşın; çevre illerden, İzmir, Ankara, Bursa, ta Diyarbakır, Kars, Van, Antep ve Batman’dan işçiler öğretmenler ve kadınlar yüzlerce otobüsle İstanbul a akın ediyorlardı. Her yıl olduğu gibi, o yılda 1 Mayıs Disk in öncülüğünde kutlanacaktı. Beşiktaş, Saraçhane ve Şişli’ den konvoylar halinden Taksim e doğru üç koldan akacaklardı. İstanbul yeniden fethedilecekti. Yepyeni bir Çağ Barış, Özgürlük, eşitlik ve Adalet Çağı için yürüyorlardı. Komünistler o çağı karşılamaya, yakalamaya ve selamlamaya gelmişti. Faşist, gerici ve karanlık güçler o günü kana bulamaya hazırlanıyorlardı. Bir yandan büyük bir gün bayram havası yaşanıyordu, İstanbul da. Diğer yandan karanlık güçler pusuda bekliyordu. Her şeye rağmen o gün, İnsanlar bayram havası içinde en güzel giysilerini giymişlerdi. Bir tarafta, davullar zurnalar çalıyor, işçiler halay çekiyorlardı. Diğer taraftan şiirler okunuyor, konuşmalar yapılıyordu. Havanın sıcaklığına aldıran yoktu. Coşkulu ve heyecanlı katılımcılar, kararlı bir şekilde omuz omuza üç koldan Taksime doğru akıyorlardı. Taksim, bir insan denizi oluyordu. Taksim’ a akan insan nehirlerinden bir derya oluyordu. Taksim tarihi bir günü yaşıyordu. Konstantinopolis, İstanbul olalı öyle bir gün yaşamamıştı. İstanbul özgürlük, barış, adaletin, kardeşliğin ve eşitliğin şehri olacaktı. Pervin, Beşiktaş Maden-İş Sendikasının önünde toplanan yürüyüş koluna gelip katılmıştı. On binlerce kalabalığın içinde, gelip M. Ali arayıp bulmuştu. Taksime kadar, ikisi birlikte kol kola ve el elle coşku içinde doyasıya beraber yürüyorlardı. On binlerce insanın yürüdüğünü gören Pervin’in mutluluğu yüzünden akıyordu. M. Ali’ye daha çok bağlanıyordu. İçinde hayatı birlikte yürümeyi düşünüyordu. Pervin; “Bu inanılmaz bir olay, bu kadar işçi ve halkı nasıl örgütlediniz. Şimdi, gericilerin günlerden beri telaşını anlayabiliyorum. Hesap vereceklerinden korkuyorlar.” Diyordu. Pervin, M. Ali in yüzüne bakıp, o gün bir başka gülümsüyordu. O da Bayrama gelmişti. Hem duygu özlemini gidermek, sevdasına kavuşmak ve hem de Demokratik bir Türkiye için yürüyordu. Örgütlü devrimciler biraz gergindi. Provokasyon olma ihtimali yüksekti. Karşı devrimciler, karanlık odaklar günlerce kışkırtıcılık yapmışlardı. O kışkırtmaların, patlaması an meselesiydi. Açıkta söylenmezse de, örgütlü olanlarda, endişe ve tedirginlik vardı. M. Ali; “Bak canım ne olursa olsun, sakın yanımda ayrılma. Bir daha birbirimizi ne zaman göreceğimiz belli olmaz.”. Diyordu. Pervin dönüp, onun yüzüne anlamlı bir baktı, birden durgunlaştı ve M. Ali in elini daha sıkıca tuttu. Onun elini var gücüyle sıktı. Pervin; “Neden böyle konuşuyorsun ki, bir yere mi gideceksin? Ben korkmuyorum!” M. Ali; “Belli olmaz. Belki de yıllarca buluşamayacağız. Ben aranıyorum. Başka kimlikle dolaşıyorum. Benimle olmaktan korkmuyor musun?” Pervin; “Senin yanında, korku aklımın ucunda bile geçmiyor. Sanıyorum, o duvarı bugün aştım. Artık kendimi hazır his ediyorum. Seninle her yere gelirim.” Kesin konuşuyordu Pervin. M. Ali ilk kez kızın o kadar kararlı olduğunu görünce, onu daha da sevindirip, onurlandırdı. “Cesur sevgilim!” dedi, ellerini daha da sıktı. Gözlerinin içindeki parıltıyı gördü. Kararlılık ve aşk vardı gözlerinde. Pervin iki yılda, oldukça mesafe katletmişti. Burjuva kökenli, proleter ahlaklı bir kızdı o. Aydın bir kadın. Bu durum, M. Ali’yi oldukça onurlandırıyordu. Ahlaklı yiğit devrimci bir insan kadın hareketine katılmıştı. “Artık bu iş tamam!” demişti içinde. Bunu söylerken de acı duydu. Devletin şiddetini nasıl aşacağını düşünüyordu. Özgürlük, barış, adalet ve kardeşlik yolunu dikenli tellerle kapatmışlardı. Her an yakalanabilirdi. Yakalanırsa, on yıllarca tutsak kalacağını da biliyordu. M. Ali; “Benim yüzünde, başına bir iş gelmesini asla istemem. Koşullar normale dönerse, tekrar buluşuruz. Şu anda, burada bizi işçi sınıfı koruyor. Bana bir şey olmadan sana bir kötülük asla gelmez. Her türlü beladan, kararlıkla seni koruyacağım.” Diyerek güvence veriyordu Pervin’e. İkisi yolda, bu türde sohbet ederek, Taksime kadar kol kola yürüdüler. Yanlarına tanıdık güvenli arkadaşlardan birkaç tane yaklaştı. Eğilip M. Ali in kulağına ‘‘Ay Yüzlünle birlikte yürüyorsun. O sana güç ve enerji veriyor.’’ O da arkadaşlarına ‘‘Bu, uğrum ve esin kaynağım’’ diyordu. Pervin sorduğunda ona anlattı. “Arkadaşlar senin adını Ay Yüzlü takmışlar. Bu hoşuna gidiyor mu?” diye eğilip kızın kulağına söylemişti. O da, hoşlandığını söylemişti. Kendi, aralarında hep ona “Ay Yüzlü” diyorlardı. Kızın dolunay kadar aydınlık olan yüzü, etrafa neşe ve ışık dağıtıyordu, sanki. Taksim Meydanı, tarihinde ilk kez o kadar süslenmişti. Kültür Sarayın ön cephesine, asılan zincirleri koparan dev işçi posteri, baştan aşağıya kadar duvarı kaplamıştı. Gençler ellerinde ölen işçi ve yoldaşlarının posterlerini taşıyorlardı. Yüz binlerce insan, üç koldan meydana durmadan akıyordu. Enternasyonal Marşı ile başlayan tören, Disk Genel Başkanı Kemal Türklerin konuşmasıyla devam ediyordu. Akşamın saat beşine yaklaşılıyordu. Meydan ve caddeler insanla dolup taşıyordu. Coşku ve heyecan en doruklardaydı. Gelecek mutlu demokratik bir Türkiye in nasıl kurulacağı, ipuçlarını veriyor, sanki. Pervin M. Ali in elinde tutmuş can kulağıyla konuşmaları dinliyordu. Nerden geldiği belli olmayan ve kimler olduğu bilinmeyen bir takım kar maskeli insanlar Sular İdaresi üstünden, ellerindeki otomatik silahlarla meydanı dolduran kalabalığın üstüne, ateş kusmaya başladılar. Silah seslerinin duyulmasıyla, meydanı dolduran binlerce insan önce dalgalanmaya başladı. Ne tarafa gideceklerine aniden karar vermediler. Bir o yana, bir bu yana koşup biri birini deviriyorlardı. Taksim meydanında ki insanlar, bir buğday tarlasının rüzgârdan dalgalanır gibi, bir o yana bir bu yana dalgalanıp duruyorlardı. Binlerce insandan dalgalar meydanı kaplıyordu. İnsanlar inip kalkıyordu. Dalgalar yükseliyor ve düşüyordu. On binlerce insan dalgaları meydanı sarmıştı. M. Ali, Pervin e ; “Sıkıca elimde tut. Bir şey olamaz. Sakın benden ayrılma. Sınıf savaşı işte böyle, bazen kabarır, bazen iner. Tıpkı bir okyanus gibidir. Bazen coşar yükselir, kimi zaman yorulur, alçalır. Tıpkı bu gördüğün insan dalgası gibi, bir alçalır bir yükselir. Bizi yıldırmak istiyorlar. Derin ve karanlık devlettir bunu yapan. Tanıyoruz onları. Türkiye Halklarının ve sınıf düşmanlarımız.” Pervin; “Derin mi, karanlık mı, hangi tür gerici güç olursa olsun. Artık aldırmıyorum. Korkuyu aştım. Seninleyim. Bende partili olacağım. Dayan yoldaş!” diyordu Pervin. Bunları duyan M. Ali uçar gibiydi. “ ölsem de gam yemem seninleyim. Yoldaşlarımızlayız.” O meydanda Pervin’i öpmek istiyordu. Bu isteğini, onun elinde öperek yerine getirdi. Pervin elleri sıcaktı. Düşmanı yakacak sıcaklıkta. O da M. Ali in elinde sıkıca tutuyordu. Hiçbir korku izi kalmamıştı ondan. Bir Mayıs yetmiş yedi Pervin’in korkusunu alıp, konta-gerillanın kapınsa asmıştı. Onlar hayat boyunca, komünistlerin korkusuyla yaşayacaklardı. Onlar kan dökmüştü, bu kan onları tutacaktı. Onlar ömür boyunca, bir gün yaptıklarının hesabını vereceklerdi. Korku karanlık odakların gölgesi oluyordu. İkisi, kürsüye yakın duran, bir küçük kamyonetin arkasına sığındılar. M. Ali insanlara bağırıyordu. ‘‘Kaçmayın, yere yatın!’’ O mahşeri kalabalıkta, bağırmayı çok az kişi duyuyordu. Yüzlerce kişi gelip, kamyonetin arkasında yere yattı. Beş dakika kadar sonra, ateş kesildi. Kara yüzlü Kontra-gerilla elemanları silahlarını kılıflarına koyarak, yüz binlerce insanın gözleri önünde, oradan uzaklaştılar. Orada ‘‘güvenliği’’ sağlamaya çalışan polisin kılı kıpırdamıyordu. Kontra-gerilla ilk kez, kitle katliamını 1 Mayıs 1977 tarihide gerçekleştiriyordu. Hiçbir zamanda, olayı gerçekleştirenler ortaya çıkarılmadı. Böylece, bir tarihsel dava daha ‘‘Divana kalıyordu.’’ Resmi olarak, 1 Mayıs Katliamı dosyası ‘‘faili meçhul cinayetler’’ arasında tozlu arşivlere kaldırıldı. O kamu davasının aydınlanması ve kamu vicdanın rahatlaması gelecek demokratik bir Türkiye yönetimine havale edilmiş oluyordu. Böylece, MC kanlı suç dosyalarına bir tane daha eklenmiş oluyordu. Kontra-gerilla elemanlarının suç dosyaları kabarıyordu. O menfur saldırıda, otuz iki kişi karanlık bir gücün kurşunlarıyla can vermişti. Yüzlercesi yaralanmıştı. Ay Yüzlü, M. Ali yi bırakmıyordu. ‘‘Şu anda korku sınırını çoktan aştım. Çok rahatım. Arık seninle her yere gelebilirim. Biz milyonlarız, Yoldaş sevgilim!’’ diyordu içtenlikle. Korku psikolojik bir ruh haliydi. Onunda bir sınırı vardı. O sınıra dayandı mı? Geride korku kalmaz! 1 Mayıs Katliamı, Ay Yüzlü için son sınır olmuştu. O sınırı nasıl aştığının hiç farkına varmamıştı. Kalabalık dağılıyordu. Geride, meydanda binlerce çift sahipsiz ayakkabı ve kadın çantası oraya buraya dağılmıştı. Sendika görevlileri onları toplayıp, kamyonlara doldurdular. Ay Yüzlü ile M. Ali meydanda görevlilerin yanındaydı. Herkesin evine gitmesi gerekiyordu. Bir görevli M. Ali ye yaklaşıp, “Bu gece eve gitme. Daha güvenli bir yer bulduk sana. Birkaç gün orada kalacaksın.’’ Dedi. M. Ali Ay Yüzlü ye yaklaşıp, onu evine bırakmak istediğini söyledi. O teyzesinin Beyoğlu’ undaki evine gideceğini söylemişti. “Şimdi benimle gelme, İstiklal caddesi polis kaynıyor. Seni tanıyan olur. Benimle gelmen tehlikeli olur. Daha sonra telefonlaşırız. Ya da ben derneğe gelirim.’’ İkisi görüşmek üzere ayrıldılar. M. Ali söylenen eve gitti. Güvenlik gerekçesiyle, bir hafta kaldığı evde kimseyle görüşmedi. Ay Yüzlü, derneğe gidip onu sormuştu. Kimsenin haberi olmadığını söylemişlerdi Pervin’e. M. Ali bir fırsat bulup, ona telefonda etmemişti. O yıllarda, birçok evde telefon yoktu. Sadece, zengin insanların evinde telefon vardı. O da, çok sınırlıydı. Onların buluşmaları bir daha hiç gerçekleşmedi. İki yıllık dostluk, duygudaşlık öylece bir sevdaya dönüşmüştü. Politik bir neden dolayı, bir sevda daha gerçekleşmişti. O romantik devrimci, duru aşk sevda olmuştu. O sevda, içinde tüm insani değerleri taşıyordu. Pervin sevdasını ömür boyu içinde taşıdı. Tam otuz iki yıl sonra, M. Ali bir eski dostuyla buluşup, o önde giden zamana yetişmişlerdi. İki yıllık devrimci sevdayı, Kasım arkadaşından bir daha dinledi. Sultan Ahmet ten sonra, ikisi Taksime gelmişlerdi. Öykünün yarım kalan bölümüne, orada devam etmişti. Atatürk Anıtının önüne geldiklerinde, O Kültür Sarayında yana bakıp, 1 Mayıs 1977 Kasım’ a anlatmaya başladığında, tam otuz altı yıl önce, ilerde giden zamana yetişmişlerdi. Beyaz saçlı iki eski dost gidip, Beyoğlu da bir meyhaneye oturdular. M. Ali saklı kalmış, eski canlı öyküyü dostuna olduğu gibi anlatmıştı. Meyhaneden ayrıldıklarında gece yarısını çoktan geçmişti. İkisi birlikte Kasım’ın evine gitmişlerdi. O, gece dolunaydı. İkisi balkona çıkıp, Ayı seyrettiler. İkisi birden güldü. İkisi birden “AY YÜZLÜ” dedi. M. Ali’nin gözleri dolmuştu. Bir devrimci sevda, o gün, o gece öylece anımsanmıştı. Dolunay Ay M. Ali ye gülüyordu. O Sevda, hala yaşıyordu. O yaşanan olay, öykü olmuştu. Bitmeyen gerçek bir hayat hikayesi... Kasım; Ay Yüzlü nerde ise, yıllar öncesinde yaşanmış olan anılar hala onunla olduğunu düşünüyorum. “Devrimci sevda” asla unutulmaz. Gerçekten yaşananlar unutulmaz olmuş, insanın en temiz derin yerinde saklı kalıyordu. Zamanı geldiğinde, yerinden çıkıp saklayana eşlik, yoldaşlık ederdi. Ay Yüzlü, M. Ali’ye yoldaştı… Bahattin Seven 17 Kasım 2014 Pazartesi.

 
Toplam blog
: 17
: 178
Kayıt tarihi
: 24.03.15
 
 

Sivas ın Kangal İlçesi Külekli köyünde dünyaya merhaba dedim. İlkokulu köyde, ortaokulu Sivas'ta,..