Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Ekim '16

 
Kategori
Öykü
 

Ayakçılar

Eski hanutçu Halil o gün çok efkârlıydı. Sigara üzerine sigara yakıyordu. Yıllarının geçtiği Kuşadası sahilinde bir banka oturmuş, hayal meyal, gözünün önünde yaşadığı hayatı tekrar canlandırıyordu. Bir sigara daha ateşledi ve düşünmeye başladı.

“Biz Anadolu kırsalında yaşayan gençler seksenli yıllarda ana baba, çevre baskısı, gelecek kaygısı içersindeydik. İçimizde fırsat bulanlar köylerimizi terk ettik. Umutlarla Kuşadası’na geldik. Daha iyi bir gelecek umuduyla…20-30 kişilik bir gruptuk. Kuşadası o sıralarda küçücük bir yerdi.

Biz Anadolulu gençler hepimiz birbirimizi burada bulduk. Hepimizin kaderi, hikâyesi aynıydı. Ayrı ayrı köylerden, yörelerden geldiğimiz halde.

Hepimiz maceracı, bağımsız hareket eden ve eğitimsiz insanlardık. Ada’ya geldiğimiz zaman hiç birimizin kentli tecrübesi yoktu. Bu yüzden doğru dürüst bir yerde iş bulamayacağımızı kendimiz de biliyorduk.

İçinde bulunduğumuz hayat şartları bizi –Ayakçılar- diye adlandırdıkları işe yönlendirdi. Herkes ilk etapta İngilizce kurslarına gitmeye başladı. Baktık ki burada İngilizce bilmeden yaşam şansımız çok zor.

İnşaatçılığı bilsek bile bağımsız olarak ayakçılıktan, hanutçuluktan para kazanmak istediğimiz için bu işi yapmaya başladık. Zaten hepimiz çok fazla para kazanma umuduyla, daha iyi bir gelecek düşüncesiyle, zengin olma düşüncesiyle buradaydık.”

Eski hanutçu Halil, iskeleden gelen yeri göğü inleten gemi sesi ile birden irkildi, sonra tekrar düşüncelerine daldı.

“Herkesin ortak paydası buydu. Çok para kazanmak.Hepimiz kendi içimizde gruplaştık. Farklı olarak anlaştığımız otellerle yüzde 20 komisyon karşılığında çalışmaya başladık. Yirmi yıl böyle geçti. Bu süreç içersinde çoğumuz yabancı kızlarla evlenme gereksinimi duyuyorduk. Türkiye sınırları dışında daha iyi bir hayat yaşandığını tanıştığımız yabancılardan anlayabiliyorduk.

Ada’da hepimizin de takma bir ismi oldu. Mustafa’ya Maykıl, Hayrettin’e Herry, Cafer’e Ceffy isimleri takıldı. Bundan kendimiz de oldukça memnunduk. Sanki hayatımızda büyük bir aşama kaydetmiştik.

Günler aylar böyle devam ederken çok iyi paralar kazandık. Çok kazandık ve çok yedik. Her gün getirdiğimiz müşterilerle gece hayatı yaşadık. Çoğu zaman para bizden gidiyordu. Hiç birimiz ileriye dönük yatırım yapmıyorduk. Hâlbuki Ada’ya geliş amacımız geleceğe dönük birikimler yaratmaktı. Zengin olmaktı.”

Eski hanutçu Halil, anılarına iyice dalmıştı. Güneşin batmakta olduğunu bile fark edememişti. Eski günlerini düşünmeye devam ediyordu.

“Birkaçımız kendi işimizi kurduk. Bir kısmımız kendi memleketine döndü. Baktılar ki bu yaşam, yaşam değil. Çünkü her gün alkol, gece hayatı, karı kız, hepsi yakışıklı filinta gibi delikanlılar. Bazıları para için yaşlı kadınlarla düşüp kalkmaya başladılar. Bu düşüp kalkmalar sırf yabancı ülkelere gitmek içindi. Evlilikle sonuçlananları da oldu. 25 yaşındaki delikanlılar 50 yaşındaki bayanlarla evlendiler. Bazılarını bu evliliğe iten durum Türkiye’de gençlerin evlenmelerinin ne kadar zor olduğunu gösteriyordu. Başlık parası, sandık parası, evleneceği kızın ailesine hediye alma gibi. Birisiyle evlenirken bütün aile ile evleniyormuş gibiydiler. Altın, bilezik, beşi birlik.Bütün bunlar gençlerde psikolojik rahatsızlık meydana getiriyordu. Baskılar, stres, ekonominin zorlanması. Zaten kısıtlı ekonomik durumları onları daha da zorluyordu. Yok verdiler, verecekler, geldiler, gittiler, sözler, nişanlar, oldu, olmadı gibi şeyler. Kıyaslandığı zaman yabancı ile evlilik çok daha basit ve masrafsızdı.

Yurt dışına gidenlerin çoğu kültürel anlaşmazlıkla, farklılıklarla karşılaştılar. Kendi kimliklerini, milli değerlerinin hepsini kaybetme noktasına geldiler. Bu süreçte boşanmalar kaçınılmaz oldu. Arada kalan çocuklarını alamadan Türkiye’ye dönmek zorunda kaldılar. Geri dönmeyenler de hiçbir başarıya ulaşamadan yok olup gittiler.”

Gün kararmaya başlarken Halil düşünmeye devam ediyordu.

“Gençlerin bu duruma düşmesi Arap kültüründen ileri geliyordu. Burada kalanların çoğu aynı işler üzerinde çalışmalarını sürdürüyor. Kimileri büyük başarıya ulaştı. Kimileri ise yok olup gittiler. Her gün barda, diskoda, yaşarken geleceklerinin hesabını yapmadılar. Bu süreç içinde de kendi ailelerinden koptular. Ayakçıların hepsinin de kendilerine göre hikâyeleri var. Yüzlerce hikâye. Turistlerin gözüne girebilmek için o ülkenin dilinde, şivesinde konuşma çabaları, o ülkeye ait giyinme kuşanma gayretleri, yani kendi ülkelerinde başkalaşıma girdiler. Kimisi şu anda Ada’dan kopamıyor. Nereye giderlerse gitsinler Ada’dan ayrılamıyorlar. Çünkü hayatı burada öğrendiler, toplum içinde birey olma şansını onlara Kuşadası vermişti. Gözlerini burada açmışlardı.

Bu şahısların bireysel olarak Kuşadası turizmine katkıları, getirisi çok fazla olmuştu. Tartışılmayacak şekilde.Bugün gençliklerini Kuşadası’na veren arkadaşların olmaları gereken yerde olmamaları çok üzücü.

Bir devir bu kuşakla geldi, geçti, bitti. Bir daha böyle bir devir olmayacak. Çünkü düzen değişti. Şimdi biz ayakçıların yaptığı işi Amerika alt yapılı, patentli booking.com ve Expedia.com olarak profesyonel olarak yapıyor. Şimdi ayakçı gençlerin kazanmaları gereken paraları bu aracı kurumlar alıyor. Bu işi yapan gençlere yasaklar getiriliyor. Profesyonellere ise serbest.

Biz ayakçı gençler çalıştığımızda haftanın bir gününü nezarethanede geçirirdik. Ne için içerde olduğumuz belli değildi. Bizi başka oteller, taksiciler, kıskananlar şikayet ederlerdi. Selçuk’tan gelen ayakçılarla Kuşadası’nın ayakçıları çatışırlardı. Kavgalar, örgütlenmeler olurdu. Ada’daki ayakçılar olarak da kendi içimizde bölünmüştük. Kıdemliler, kıdemsizler. Bir grup ayakçı, kıdemsizleri limana sokmazlardı. Limanı kontrol altına almışlardı. Kıdemliler Kuşadası’nda her yere girebiliyorlardı. Minibüs durağından, garajdan müşterileri alma hakkını kendilerinde buluyorlardı.

Ayakçıların içinde iyileri de kötüleri de vardı. Para kazanma hileleri, çalıp çırpma olayları. Bunların içinde yabancıların yazdıkları kitaplara giren arkadaşlar da oldu. Godik Ali, Papi Ahmet, Kedi, Lucky, Rambo, Dimitri, Japon İsmail takma isimliler yabancıların gezi kitaplarına konu oldular..Bu insanların bağımsız turistlere katkıları çok büyüktü.”

Eski hanutçu Halil’in karnı acıkmaya başlayınca anılarından sıyrılmaya başladı. Ağır ağır yerinden kalktı. Eve doğru yollanırken Güvercinada’nın ışıkları sanki ona el sallıyordu.

 
Toplam blog
: 137
: 158
Kayıt tarihi
: 09.03.14
 
 

1958 yılında Söke'de doğdum. Esnaf çocuğu olarak ilk, orta ve lise eğitimimi Aydın ili Söke ilçes..