Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Mart '09

 
Kategori
Teknolojinin Geleceği
 

Ayarlarıyla oynamayın, televizyon ölüyor

Ayarlarıyla oynamayın, televizyon ölüyor
 

Bundan 10 yıl öncesine dayanan bir süreç. Yerli ve yabancı müzik sektörü, MP3 istilası nedeniyle var olma mücadelesi veriyor. Türkiye’den örnekle en saygın ve başarılı yapımcılar bile eskiden satış rakamları milyonları bulacak projelere burun kıvırırken, şimdilerde 50 bine yaklaşmış albümlere şükrediyorlar. Öyle şiddetli ve bir anda yayılmaya başlıyor ki MP3 sektörü, korsan satıcıları bile işsiz bırakıyor. Türkiye’nin ‘Öksürse bir milyon satar’ denilen yıldızları artık albüm çıkarmamaya, şanslı olanlarsa 2-3 yılda bir 5 şarkılık albümlerle piyasaya çıkmaya mahkum ediliyorlar.

Müzik Sektörü elbette ki ciddi bir çekim alanı… Çekim alanı olduğu gibi binlerce insanın da ekmek kapısı… Unkapanı’nda inen kepenklerden yalnızca pota önündeki starlar etkilenmiyor, bunu hepimiz biliyoruz.

Ama özellikle bir iki yıldır müzik sektöründen çok daha geniş bir alan ciddi hasarlar görmeye başladı ki o da televizyon sektörü. Aslında televizyonun aldığı hasarlarla ilgili genel bir değerlendirme yapacaksak, Dünya ve Türkiye’yi ayrı ayrı incelememiz gerekecektir. Zira çoğu Avrupa ülkesinde televizyonun icadından bu yana ciddi bir izleyici kitlesi oluşturulamamış. Arz-talep davası ne de olsa. Operaya, tiyatroya, sinemaya gitmek; kitap, gazete, dergi okumak gibi yüzyıllardır süregelen alışkanlıkları yok etmek takdir edersiniz ki kolay değil. Durum böyle olunca Avrupa’daki televizyon kanalları, ne HD teknolojisinin bir parçası oluyorlar, ne de LCD, plazma TV gibi lüks oyunlarının bir kölesi. Yani televizyon sektörünün var oluşu da, yok oluşu da Amerika ve Türkiye gibi ‘oturgan’ toplumların ilgi alanı oluyor daha çok.

Hiç kuşku yok ki, bu sektörün en ciddi besin kaynağı diziler… Onlar, yaratıldıkları ilk andan itibaren insanların bağlanma arzusunu doyurdular. İçinde bulunmadığımız heyecanlara, içinde bulunma arzusuyla kendimizi kaptırdık. Çekim noktası kimi zaman aşk oldu, kimi zaman para, kimi zaman fark edilme isteği, kimi zaman cesaret. Desperate Housewives’ın Gaby’sinin kocasını bahçivanıyla aldattığı sahne, ‘Youtube’da rekorlar kırdı. Çaresiz ev kadınının, kendine çare ararken seçtiği yollardan biriydi belki de. Sex & the city, bekar kadının toplumda var olma çabasına işaret ederken, bekar kadınlara güç verdi, evlenip mutsuz olanlara da -tek başına tutunabilme- umudu... Mad men, egolarından yoksun yüzbinlerce erkeğe istedikleri dünyanın anahtarlarını sundu. Friends, lise gibi kronik bir dönemden orta yaşlara kadar uzanan süreçte aradığı arkadaşlıkları bulamayanlara bir hayal âlemi yarattı. Grey’s Anatomy, tüm zamanların en çekici ve prestijli mesleğini kılcal damarlarına kadar ekrana taşıdı. Peki ya Türkiye? Aşk-ı Memnu, boğazdan her geçildiğinde ‘şu yalılarda da hangi şanslılar yaşıyor acaba?’ diye sorulan sorunun cevabını verdi. Tıpkı Gaby gibi Yaprak Dökümü’nün Ferhunde karakteri de kocasını aldatarak güçsüz kadınların ilgi odağı oldu. Üniversite dizileri, okuma fırsatı bulamamış Türk Gençliğinin özlemini hafifletmeyi amaçladı. Lafın kısası, bugüne kadar doğru bir pazarlama gördük bu sektörde. Her kültürden insan, hayal ettiklerinden yoksun bırakılmadı.

Ancak görülen o ki, başarı, her zaman çantada keklik değil bu sektörde. Dediğim gibi ağır yaralar almaya başladı TV sektörü. Tüm dünyada bütün dengeleri sarsan ekonomik kriz, televizyona torpil geçmedi. Yapımların bütçeleri zamanla azalmaya başladı. Geçen sene yaşanan Altın Küre faciası akıllardan çıkacak gibi değil elbette. Senaristlerin protestoları sonucu, Altın Küreyi kazananların listesi, Altın Küre tarihinde ilk defa basit bir basın toplantısıyla açıklandı. Sebep, senaristlerin dizilerden hak ettikleri parayı kazanmadıkları iddiasıydı. Neyse ki Oscar Töreni yaklaşırken bu sorun, kısa vadeli de olsa çözüldü; yarıda bırakılan diziler de yayın hayatlarına aralıklarla devam ettiler.

Sektördeki kriz, Türkiye’de de 2008’in son çeyreğinde kendini hissettirdi. Eylül dizilerinin izleyiciyi hayal kırıklığına uğratması, kuşkusuz en büyük etkenlerden biri… Ama Aşk-ı Memnu örneğinden gidecek olursak, bu senenin şüphesiz en gösterişli ve başarılı yapımının yaşadığı sorunları nasıl açıklayabiliriz?

2008 sonunda yapılan açıklamaya göre, dizinin bütçesi ciddi bir mali krizin kurbanı olmak üzere… Bir süre eski bölümlerin tekrar yayınlanacağını ve yeni bölümlerin çekimlerine aralıklarla devam edileceğini bildiren Ay Yapım, oyuncu ücretlerini ve mekân giderlerini karşılayamamaktan şikâyetçi… Peki, böyle başarılı bir dizinin karşısındaki problem ne olabilir?

Bahsedeceğim problem yine bundan bir iki sene öncesine dayanıyor. İnternet ortamında dizi izlemek bu geçen süreçte oldukça yaygınlaştı. Örneğin ilk sanal aleme katıldığı zamanlarda en çok tıklananlarda yer bulamayan Diziport.com, şimdilerde Facebook, Youtube gibi devlerle yarışıyor.

Oldukça rahat bir eğlence alanının kapılarını aralıyor Diziport.com ve benzerleri. Mükemmel bir sistemle çalışıyorlar. Yerli diziler yayına başladıkları andan beş on dakika sonra sitede kendilerine yer bulabilirken; yabancı diziler, son bölümlerinin altyazılı halleriyle o ülkedeki yayınlarından bir veya iki gün sonra siteye yükleniyorlar. Reklâmlardan başka geliri olmayan televizyon kanalları, TV dizilerinin TV’de izlenmemesinden ötürü oldukça sıkıntılı bir zamandan geçiyorlar. Diziport’un bir diğer avantajı da kaçırdığın bölümü boş olduğun herhangi bir anında izleyebilmen… Bu da televizyonla yarışında, dizi izleme sitelerini birkaç adım öne çıkarıyor.

Bu durum, Türkiye’deki yabancı dizi sektörüne açıkçası çok daha ciddi bir vurgun yaptı. İnsanlar istedikleri diziye ulaşmak için ne Digiturk ve benzeri uydu paketlerine abone olmak zorundalar; ne de en sevdiklerinin dizinin son bölümlerini izleyebilmek için günler haftalar beklemek… Mesela, hiçbir arkadaşımın Lost ‘un sezon sezon piyasaya sürülen dvdlerine 150 ytl gibi astronomik ücretler ödediğini duymadım. Bu da dağıtıcı sektörün büyük darbeler aldığının en büyük kanıtı olsa gerek…

Televizyon kanalları bu durum karşısında neler yapıyor? ATV, dizilerinin diziport ve benzeri sitelerde gösterilmesini mahkeme kararıyla yasaklattı. Kimi internet sitesi karara saygı gösterip listesinden ATV yapımlarını kaldırdı; kimisi ise görmemezlikten geldi. Diğer kanallar ise, bu durumla ilgili henüz bir önlem almayı tercih etmiyorlar.

Peki nedir yani? Varmaya çalıştığım nokta? Size internet ortamından dizi seyretmeyin mi diyorum? Elbette ki hayır! Desem ne değişecek zaten? Parmaklarınızın ucundaki bilgisayarınızdan bedava izleyebilme şansınız varken, hangi idealist yaklaşım, gidip bir dvd center’a yüzlerce milyon ödemenizi talep edebilir? Yapılacak hiçbir şey yok. Belki bundan 25 yıl öncesine gidip ‘recording from tv’ keşfine bir eleştiri yumağı hazırlayabiliriz, ama neye yarar? Toplum teknolojiyi yarattığı gibi, istediğinde form değişikliğine de gidebilmekte özgür. Bu devran da böyle dönüyor işte.

Lafın özü sevgili okurlarım(!) televizyon ölüyor. İlerleyen zamanlarda toplumun internet üzerinden dizi izleme alışkanlığı artacak, bu akım haber programlarına, çocuk programlarına, maç yayınlarına kadar uzayıp gidecek. Reklâmsız bir televizyon sektörü de düşünülemeyeceğinden yapımlar gittikçe azalacak, zamanla tükenecek. Ve yine aynı toplum, kendine başka eğlence alanları, bağımlılıklar hazırlarken televizyonun ölümünün üzerinden çok geçmemiş olacak.

 
Toplam blog
: 2
: 1868
Kayıt tarihi
: 01.03.09
 
 

...Bundan 6 ay önce Cadde Aktüel adlı bir dergide yazarcılık oynamaya başladım. Küçük bir dergi; b..