Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Ocak '09

 
Kategori
Siyaset
 

Aydın kurnazlığı ve Ergenekon

Aydın kurnazlığı ve Ergenekon
 

Televizyonlarda, gazetelerde, bizim mahallede...

Son zamanlarda bol miktarda türediler.

Daha doğrusu, onlar gibi düşünmeyenlerin önemli bir bölümü hapishanelerde "neyle suçlandıklarını merak ederek" çürütülürken, bir kısmı korkuyla sindirilmişken...

Meydanı boş buldular...

Çelebi oldular.

Farklı meslek gruplarından olmalarına rağmen, şimdi hepsi gönüllü birer dedektif, savcı, yargıç hatta....Cellat.

''Ergenekon''un meşhur ve sonu belli olmayan dalgalarında göz altına alınan, alınmayan herkes suçlu onlara göre.

Önce yandaş medyada ki ağababaları hedef gösteriyor... Bir bakıyorsunuz hedef gösterilenler içerde.

Sonra koro başlıyor bir ağızdan.

Cumhuriyetin temel kurumlarını, değerlerini ve onları savunan Cumhuriyetçileri karalamak, yıpratmak için sıra sıra senaryolar, varsayımlar, yalanlar, iftiralar.

Daha soruşturmayı yürüten savcılar bile ortaya davanın bütününü içeren bir iddaname koyamamışken...

Daha davaya bakan mahkeme bile kimin suçlu, kimin suçsuz, neyin doğru, neyin yanlış olduğuna karar vermesini sağlayacak sağlıklı bilgi ve delillere sahip değilken...

Hatta sanıkların nerdeyse 3 de 2 sinin neyle suçlandıkları bile bilinmezken...
Bu "çelebi aydın korosu" her gün suçlayıp, yargılayıp mahkûm. Hatta...
İçlerindeki sinsi kini kusarak, savunmasız insanların itibarlarını, onurlarını taşlayarak recm ediyorlar.

Ve bütün bunları yaparken, herkesi biraz saf yerine koyarak...

Kendilerini " demokrasi havarisi" gibi gösteriyorlar.

Aydın Kurnazlığı.

Ve...

Bu "çelebi aydın" (!)korosunun, toplumu, insanları aldatmaya yönelik kurnazlığını yakın zaman da yine sergilediğini görüyoruz.

Meşhur " Büyük Felaket" özürü.

Bu konudaki düşüncelerimi konuya ilişkin " Aydın kurnazlığı ve Büyük Felaket " başlıklı blogda paylaştığım için ayrıntılara değinmiyorum.

Ama...

Özürcülerle, Ergenekonun sanal cellatlarının kurnazlıkları, sadece bunlarla sınırlı kalmıyor.

*AKP nin " laiklik karşıtı eylemlerin odağı olduğu" Anayasa Mahkemesi'nin 11 üyesinin 10 unun oylarıyla tescil edilir, yani suç sabit olur " hukuk ayaklar altına alındı" diye faryat ederler. Ama...

Ergenekon soruşturmasında gözaltı uygulamalarının hukuka aykırı olduğu söylenince, duymamazlıktan gelirler.

*Başta Başbakan Erdoğan olmak üzere AKP nin bir çok üst düzey yöneticisi, haklarında açılan davalardan "dokunulmazlık" sayesinde kaçarken, dokunulmazlıkların kaldırılması için seslerini çıkarmazlar. Ama...

Bazı generaller, eski rektörler gözaltına alınınca, Yargıtay Onursal Başsavcısı'nın evi basılınca " Türkiye'de dokunulamayacak kimse kalmadı" diye yalan söyler, göbek atarlar.

*Cumhuriyetçileri, Atatürkçüleri, ulusalcıları " örgütçü" diye tescillemekten kaçınmazlar. Ama...

Fetullah örgütlenmesinden hiç söz etmezler.

*Herkesi "postal sesi geliyor" diye sanal olgularla korkutmaya çalışırlar ama...
Ülkenin her tarafını işgal eden " takunya sesleri" ne kulakları tıkalıdır.

*Demokrasi lafını ağızlarından düşürmezler ama...

Önümüzdeki seçimleri şimdiden sakat hale getiren " seçmen kütükleri rezaleti" hakkında sesleri çıkmaz.

*Düşünce özgürlüğünden söz ederler ama...

Toplumda insanların korkutulması, sindirilmesi onları hiç ilgilendirmez. Hatta muhalif sesler susuturuldukça bunlar daha yüksek sesle ve daha fütursuzca saldırmaya başlarlar.

Seslerini daha çok.. daha çok... daha çok çıkararak, başka şeyler söyleyenlerin seslerinin duyulmaması için çaba gösteririler.

Cumhuriyetçilerin...

Atatürkçülerin....

Tam Bağımsız bir ülke sevdalılarının...

Türkiye'nin laik bir ülke olarak kalması için mücadele edenlerin...

Ulus devletten yana olanların...

Misak-ı milli sınırlarına sahip çıkanların...

Gerici ve bölücü işbirliğini gözler önüne sermeye çalışanların...

Ülke üzerinde tazgahlanan emperyalist oyunları sorgulayanların... sesleri duyulmasın diye.

Avaz avaz...

Yalan yanlış...

Kulakları duymaz, gözleri görmez, zihinleri düşünemez hale getirmek için uğraşıp dururlar.

Niye böyle yaparlar bilemem...

Bilsem de diyemem.

Korku imparatorluğunda yaşıyoruz...

Her düşüncemi söyleyemem.

 
Toplam blog
: 64
: 627
Kayıt tarihi
: 09.03.07
 
 

Kamu ve özel sektörde geçen yıllar... Halkla ilişkiler, kalite yönetim sistemleri, kültür sanat orag..