Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Ocak '17

 
Kategori
Felsefe
 

Aydın ve Halk arasındaki düşmanlık “Cehalet!”den değil amaç farklılığından kaynaklanır

Aydın ve Halk arasındaki düşmanlık “Cehalet!”den değil amaç farklılığından kaynaklanır
 

Bilgi, sahibi için eşek yükü misalidir.. Eğer, ondan yeni bir bilgi üretemiyorsa.


Halk, bir toplumun büyük çoğunluğu; Aydın, küçük azınlığıdır. Halk ile Aydın sınıfının gayeleri farklıdır. Çatışma: yaygın kanaat doğrultusunda birinin, “bilgili”; diğerinin “cahil” olmasından değil, bunların amaçlarının farklılığından kaynaklanmaktadır.

Her İnsan gibi Milletler de (kendi milli) esasları, değerleri sayesinde  mutluluğa ulaşacağına inanır.

“Kendi düstur ve ananelerini bir yana atarak, komşularının esaslarını ve ananelerini kabul etmek hiç birinin hayalinden geçmez. Zira o esasların hiçbir zaman kendi şahsiyeti ile bağdaşmayacağını bilir.”

Çünkü insanlar, ancak, kendi değerlerini yaşadıkları, kendi beklentilerine kavuştukları zaman huzur bulacaklarını düşünür ve buna inanırlar.

Hastalıklar, zıtların çatışmasından kaynaklandığı gibi; huzursuzluklarda, dengesine kavuşamamış iç çatışmanın ürünüdür.

Halk ve Aydın tanımını açmak için, herhalde İlim ve İrfan’ı tanımlamak yararlı olacaktır.

İlim” ve “İrfan” Yunus Emre’ye göre:

İlim ilim bilmektir
İlim kendin bilmektir
Sen kendini bilmezsin
Ya nice okumaktır

 

İlim (sahibi): Bilgili, mevcut olanı öğrenmiş,  

İrfan: Bilgisi ile “sonuçtan nedene, eylemden sıfata ve sıfattan öze geçmeye yarayan” akıl yürütme ile, gönlü temizlemekten, madde ve sevgisini atmaktan oluşan iç temizliği, kişinin “kendisini bilmesi”  olarak tanımlanabilir.

İrfan açık ifadesi ile: İnsani olabilmek, insanı merkezine alabilmek, tercihini, insandan yana kullanabilmektir.

İrfan sahibi bir insan, -Bilgi ile sınırlı kalmadan- kendi hayat ve yaşam amacının, değerlerin farkında olandır.

Halk ve Aydın arasındaki amaç farklılığı nereden kaynaklanır?

Halk, (Milli-Manevi değerlerden) sözlü ve yazılı edebiyattan; Aydınlar, dışarıdan (Başka toplumlardan) edindiklerinden beslenir. Farkın kaynağı, beslenme nedeniyle oluşan düşünceler ve uygulama sonuçlarından doğacak beklentilerdir.

Ülkemizde Halk ile Aydının düşünce temelinde farklılaşmasının arkasında, (çok genel tanımı ile) Osmanlının batıya ayak uydurabilmesi için yapılan Islahatlar (Batıdan kopyalanan değerler) vardır.

Hristiyan Avrupa’da, İslam Medeniyetinin (Müslümanların) etkisi ile oluşan uyanma döneminde (Rönesans) toplumda oluşan çatışma, halk ile aydın tabaka arasında değil, ağırlıkla, Kilise-Aydın çatışmasından kaynaklanmıştır.

Batı ile aramızın ilmi boyutta açılmasında sıkça konu edilen “Matbaanın gecikmesi” (Ki: bu anlatılanları ile doğru değildir), Müslüman Din adamlarının itirazlarından değil, basılan kitapların satılamaması nedeniyle matbaa sahibinin iflas etmesindendir. Sanıldığı gibi matbaa, Osmanlıya, 18. Asırda (1730’da) değil, 16. Asırda (Yahudilerin beraberinde İspanya’dan atılması ile) gelmiştir.

Halk, batıyı körü körüne taklit eden Aydınlarına güvenmemekte;

Aydınlar ise, Halkı bilgisizlikle suçlayarak aşağılamaktadır.

Halk ve Aydın (neden) aynı (Milli) amaç sahibi değildir?

Halk, Aydınlara:

“Ne yaptığını bilmeyen fakat aynı zamanda pek tehlikeli ve yıkıcı olan unsurlar gözüyle bakarak, itimat edemez.”

Aydınlar ise Halka:

“…halktan beklediği takdir ve itaati göremeyen aydın tabaka, vatandaşlarına karşı, onları hor gören bir çehre takınarak kendini teselliye çalışmaktadır.

Aydın tabaka, memleketi, her tarafı kaplayan cehaletten kurtarmaktaki aczinden utanması lâzım gelirken, istediğini yapmayan muhitinin sert ve inatçı olduğundan şikâyet edip durur.” (1)

Hristiyan Avrupa’da yenilikler karşısında tepki koyanlar, ruhban sınıfı, Kilisedir. Osmanlı İmparatorluğu’nda ise tepki (gerçeği) Halkın yeteri kadar kitap talep etmemesidir.  Aralarında bir benzerlik yoktur.

Batıda, halka kitap okutmak, okuma yazmayı özendirmek için: evlenmek, mahkemelerde tanıklık yapmak, en basit manada bir iş bulmak için okuma-yazma şartı getirilmiştir. Kilisede koroya katılmak için, okuma-yazma bilmek gereklidir.

Aydınlar/Yöneticiler, toplumlarını bu şekilde Orta çağ karanlığından çıkarmış, bin yıl boyunca insanlığa rehber olan Müslümanları geçmiş, geçmekte kalmamış, onları sömürge haline getirmiştir.

Peki, Batı ile aramızın açılmasına doğru teşhis koyamayarak, örtülü sömürge olmamıza neden olanlar, utanması gerekenler kimlerdir?

-Kendi düzenini sürdürmek için halkı eğitimsiz bırakan, ona, rehber ışık olmayan yönetici-aydın sınıf mı?

-Kendi dini inancının ona: “İlim Müslümanın yitik malıdır, onu bulduğu yerde almalıdır. İlim, kadın erkek her Müslümana farzdır. İle ‘Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu’ “ emirlerine, öğütlerine uymayan halk mı?

www.canmehmet.com

Resim:

(1) “Buhranlarımız ve son eserleri”, SAİD HALİM PAŞA. Said Halim Paşa, Bu eseri, 1920’lerde yazmıştır. Ne yazık ki, ülke kalkınmasına rehberlik yapabilecek, batı ile aramızın açılmasındaki nedenleri (hatalarımızı) açık yüreklilikle sergileyen bu çok değerli eseri okuyan aydınımızın sayısı herhalde bir parmaklarımızın sayısını geçmeyecektir. Ülke yayın hayatına uzun süreler yön veren iki bankanın yayınevleri, ne yazık ki, batıdan tercümelerle ülke düşün hayatına renk-yol vermekte, halk-aydın çatışmasının üzerine benzin dökmeye devam etmektedir. Elbette, batının ilmine (bilgisine) ihtiyacımız vardır. Ancak, bu onları birebir kopyalamak değil; alınan ilmi, kendi milli gayelerimiz doğrultusunda geliştirmekle mümkün olacaktır. Gelişme yolundaki toplumlar için (üretmeden yapılan) taklitçilik, onları,  gelişmişe sadık bir uydu yapmaktadır.

 

 
Toplam blog
: 1117
: 1768
Kayıt tarihi
: 29.08.06
 
 

Ticari ilimler akademisindeki öğrenciliğim sırasında, bir kamu iktisâdi kuruluşunda başladığım ça..