Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Kasım '06

 
Kategori
Tarih
 

Aydınlan - ma çağı

Osmanlının son zamanlarında Osmanlı Sadrazamı ile İngiliz Sefiri konuşurlarken kendi aralarında, der ki Güneş Batmayan İmparatorluğun Sefiri; “ Siz mi büyüksünüz biz mi? ” Verilen cevap şudur; “ Biz içeriden siz dışarıdan yıkamadığınıza göre Osmanlı daha büyüktür. ”

Dahası, şimdi bölündük, parçalandık ve diğerlerinin isteklerine göre de asimile olduk. Unuttuk bizlere yapılanları... Tarihte üzerimize oynanan oyunların farkında olamadık. Biz, biraz okumaktan yoksun bir milletiz galiba... Kaldıki atalarımız da derki; Hafıza-i beşer nisyan ile malüldür. Yani, insan hafızası unuttuğu için sakattır.

Baktığımızda Osmanlının üst düzey yönetiminde, devşirme olanların birçoğu hep üst kademelerde... Birbirlerine bağlılık olarak nitelendiriyorum bunu, çocukluğunda farklı inançta ve farklı kültürde olanlar hep kendileri gibi olanları yükseltmişlerdir. Sanıyorum sizde benim gibi şunu düşünürsünüz: Kendilerinden olanı değilde bizimi yükselteceklerdi yani... Halkın bilinçlenmemesi için diye düşünürüm, matbaa bile (o, hattatların işsiz kalacağı meselesi sanki biraz uydurma gelir bana...) Johann Gensfleisch Gutenberg’in 1444’lerde bu “gavur icadı”nı bulmasından, bizim milletten birinin (İbrahim Müteferrika-1727) bu icadı memlekete getirmesine kadar neredeyse 3 asır geçmiştir. (Halbuki Osmanlı’nın diğer etnik grupları bile bizden önce bu gavur icadını almışlardır.) Bu yenilikleri Osmanlı herhalde dürbünün tersinden baktığı için küçük görmüştür. Bunu belki şöyle de düşünebiliriz; bilinçlenmeyen halk çobanlarına daha bağlı olur. Cümleyi iyi buldum, tarihte ve hatta şimdilerde de koyun gibi güdüldüğümüzü hiç fark ettiniz mi? Bizde aydınlanma çağı hala gelmemiş olmasına rağmen Avrupalılar aydınlanma çağını bundan 3-4 asır önce yakalamışlardı. Elbette hala aydınlanamayanları etkileri altına alıp güdeceklerdir. Şimdi de aynı sebeplerle bilinçlenmememiz, bilgilenmememiz için, eğitimin verimsiz olması için diyesim geliyor adeta, ellerinden gelen herşeyi yapıyorlar.

İktidarlarımız ise kendinden olmayanlar ile ilgilenmiyor, kendini tekrar iktidar yapabilecekler ile ilgileniyorlar. Bunu da açıkça memleketimizin her yerinde görebiliriz. Gerek küçük, gerekse büyük iktidarlarda... Daha doğrusu iktidar, bilinçsiz ve bilgisiz olanların üzerine daha kolay basarak yükselebiliyor. Halkın arasına da Vatan-Millet-Sakarya bab-ından “konuşulması, yapılmasından daha beter” bir konu bulup atıyorlar ki; kendileri saman altından ırmağı daha kolay götürsünler. Ve bir kereliğine de olsa, bize devamlı talimatlar yağdıran müttefiklerimize bir devlet adamımızın lafı döndürerek kızarmış ayaklarına yatmasına da bakarak Vatan-Millet-Sakarya edebiyatından nutuklar atmayı da ihmal etmiyoruz.

Nereye bakarsanız bakın Türkiye’nin en zenginleri ve ticaretle uğraşanları bizden değildir. Hatta üst kademedeki insanlar da hep bizden değildir gibi gelmiştir bana... Halka rağmen yönetimin ortasına bağdaş kurmuşlardır bir şekilde ama öyle ama böyle... Halkla hiçbir kültür birleşimi olmayan insanlar yönetmişlerdir bu şekilde memleketimizi demokrasiye rağmen... Gerçi demokrasiyi de düşünerek, bilinçlenerek bulmadığımız için pek kıymetini de bilmeyiz.

Bir zamanlar dünyanın en büyük gücü olan Osmanlılar kendi kültürünü, dilini ve dinini hoşgörülüklerinden dolayı yayma gereği duymamışlar. “Senin dinin sana, benim dinim bana” (Kafirun-6) sözünü kendine prensip edinmiş bir zihniyete sahipti. Ama sonra dünyaya hükmeden İngiltere dünyanın her noktasına İngilizce’yi ve Hristiyanlığı yaymak için büyük çabalar sarf etmişlerdir. Bizim gibi yarım bilgili insanlara da İngilizce öğrenmeyi zorla kabul ettirmişlerdir. Eğitimize de bir dil bir insan iki dil iki insan diyerek koymamışlardır bana göre bu İngilizce derslerini; sadece tembellikten sırtımızı dayadığımız müttefikimize; bakın bizim okullarda dilinizi öğretiyoruz diyoruz ama onu da öğretemiyoruz. Örnek vermek gerekirse ben, 10 yıl boyunca (3 yıl orta 3 yıl lise 4 yılda üniversitede) İngilizce okumama rağmen hala öğrenememişimdir. Dünyanın bir çok ülkesinde de İngilizce öğrenmeyi şart koşmuştur sevgili müttefiklerimiz. Bunu ben, hasbelkader gittiğim Suudi Arabistan’da çok daha fazla hissetmiştim. Çünkü ordu içerisindeki yazışmaları bile ingilizce idi.

Halkımızın bilinçlenmesini kendine yol edinmiş bu sitenin varolduğunu öğrendiğimden ve gördüğümden bu yana içimdeki “memleketimiz nereye gidiyor?” sorusuna bir nebze cevap bulmuştum artık... Ve farkına varmıştım; Türkiye’nin dörtbir yanındaki insanlar kendi memleketlerindeki sorunları yazıyorlar, bilgilendirmek ve bilinçlendirmek için çabalıyorlar ve bu insanlar ceplerinden para koyup web sitesi adı satın alarak ve emek vererek, bilgi ve haber sitesi oluşturuyorlar. Artık herkeslerin bir sitesi var. Arkadaşlarımın yaptığı da sadece memleket aşkından ileri gelmektedir. Yoksa kendilerini, yaptıklarını, yapacaklarını, düşüncelerini, çocuklarını anlatan bir site yaparlar kendilerini avuturlardı. Arzu edilen şey sadece memleketin bilinçlenmesi içindir.

Öyle ise, ben kazancıma bakarım, önemli olan benim hayatım demekle, sizlerin uçması diğerlerinin yerde sürünmesi ile vatanseverlik olmuyor. Keza insanlar doğdukları yerlere borçlu doğarlar. Bu internette bizlerin tanışması, bilgi aktarılması, fikir alışverişi yapılması için çok büyük bir olanak ve bilgi ise bir güçtür. Aydınlanma çağı yeni yeni başlıyor bizde...

Ve herkes kendi fikirlerinin doğru olduğunu zanneder ama doğru fikirler; insanların adedine göre farklılık gösterir. Kendi ana kültür ve düşüncelerime sadık kalarak değişik fikirleri okumasını severim ve bu sebeple yazdıklarım, kültürüm ve inancım benim doğrularımdır ve elbette ki farklı düşünen arkadaşlarım için, bu site; uzunlamasına yazılacak görüş ve önerilere açıktır.

Saygılar...

 
Toplam blog
: 37
: 557
Kayıt tarihi
: 28.09.06
 
 

2006 itibarıyla 36 yaşında, yolun yarısını geçmiş bir inşaat mühendisiyim. İşim ve ailem herşeyimdir..