Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Aralık '08

 
Kategori
Güncel
 

Aydınların özür kampanyası üzerine

Aydınların özür kampanyası üzerine
 

Aydınların Ermenilerden özür dileme girişimi gerektiği ölçüde ses getirdi.
Ve kamuoyunun dikkatini çekti.
Önemli bir sivil hareket olarak düşünüyorum bu eylemi.
Kim ne derse desin.
Hangi gözle bakarsa baksın.
Önemli değil.
Sonuçta tarihsel bir gerçekle yüzleşmek zorunda olduğumuzun bir gerçeğidir bu eylem.

Metinde ifade edilen nedir?

"1915'te Osmanlı Ermenilerinin maruz kaldığı 'Büyük Felaket'e duyarsız kalınmasını, bunun inkar edilmesini vicdanım kabul etmiyor. Bu adaletsizliği reddediyor, kendi payıma Ermeni kardeşlerimin duygu ve acılarını paylaşıyor, onlardan özür diliyorum."

Bundan daha öteye insancıl bir tutum nasıl ortaya konabilir ki.

Meseleyi salt bir özür olarak ele almakta doğru değil.
Yıllarca resmi tarihin kıskacına alınmış olan toplumumuz, Ermeni olayları hakkında zerre olsun bir bilgi sahibi olamadı.
Ne zaman ki “tehcir” hadisesi ülke gündemine girmeye başladı, işte o zaman vatandaş “bizim tarihimizde böyle bir olayda yaşanmış” demeye başladı.
Evet, “tehcir” denen ciddi bir insanlık suçu bu topraklarda yaşanmıştır.
İnkâr etmenin kime ne faydası olabilir ki?
Ve bir de inkâr etmeksizin, ama ile başlayan ve “canım Ermeni çeteleri de o dönem de birçok Türkmen’e yönelik şiddet eyleminde bulundu. Birçok Türkü öldürdü, katletti.” gibisinden bir savunma refleksinin oluşturulmasının ciddiyetle bağdaşır bir yanı yoktur.
Mağduriyet vardır.
Ama şikâyet yoktur.
Ne zaman şikâyet söz konusu olmuştur?
“Tehcir” hadisesi ortaya çıkınca, aynı dönemdeki mağduriyetlerimizi dile getirir olmuşuz.
Daha düne kadar, bu ülke de “Ermeni Sorunu nedir?” bilen yoktu.
“Tehcir” ne anlama geliyordu?
Bilen yoktu.
Geçtiğimiz yılı hatırlayın.
Hülya Avşar bile, Güneri Cıvaoğlu ile bir televizyon programında tartışırken, Ermeni olaylarının, kendisinin başrol oyuncusu olarak oynadığı “Salkım Hanımın Taneleri” isimli filmden sonra kamuoyunca öğrenildiğini ileri sürmüştü.
Evet.
Toplum olarak hiç birimizin haberi bile yoktu Ermeni Tehcirinden.

Onca okul okuduk.
Orta öğretimden itibaren okuduğumuz Türk Devrim Tarihini sürekli olarak 1908’den itibaren okumaya başladık.
Bir kez dahi Ermeni Tehcirine ilişkin bir bilgi ile donatıldık mı?
Hayır.
Hiçbir zaman bir bilgimiz olmadı.
Hiçbir şey öğretilmedi tarihimizle ilgili.
Şimdi kimi aydınlar bu unutulmuşluğa ve duyarsızlığa karşın, vicdani bir özür kampanyası başlatmışlar.
Bu kampanyayı garip olarak karşılayanlar, kuşkusuz olmadık söylemler ileri süreceklerdir.
Hatta sürmeye başlamışlardır bile.
“Dışarıdan dikte ettirilen şeylerdir” diyebilecek kadar pervasızlaşabiliyorlar.
Resmi ideoloji söylemlerinin dışında, ortaya çıkan her tepkiye verilen kısır yaklaşım tarzı.
Bölünmek.
Dağılmak.
Ve alenen gözler önüne serilen bir paranoya.

Sonuçta Ermeniler, 1915 yılında büyük bir felakete maruz kalmıştır.
Bu topraklarda yaşanmıştır bu felaket.
Ve bu topraklarda yaşanan bu denli büyük bir felaketi gözlerden kaçırarak unutturmaya çalışıp geçmişimizle yüzleşemeyiz.
“Olan olmuştur, hadi herkes yoluna” demekle olmuyor işte.
Herkes geçmişini, tarihini, tarihte yaşamış olduğu acı ve dramları sorguluyor.
Hesabını soruyor.
Biz de mağdur olmuşuz.
Hani şikâyet.
Nerede şikâyetimiz.
Tek sığındığımız dal “Onlar da bizim atalarımızı öldürdü”.
Ama hiçbir girişim söz konusu değil.
Neden?
Neden değil?
Sadece “Onlar da bizi öldürdü” lafı ile mi koca bir devlet kendisini savunacak.
Sahi bu ülke toprakların da yaşanmadı mı “6-7 Eylül” olayları?
“Varlık Vergisi” bu ülke topraklarında yaşanmadı mı?
Daha yakın zaman da yaşanan bu olaylarla bile yüzleşebilmiş değiliz.
Hoş, Cumhuriyet çocukları olmamıza rağmen, düne kadar bu olayları dahi bilmiyorduk.
Az buçuk tarihe ilgi duyanların, kıyısından, köşesinden öğrenmeye çalıştığı şeyler olduğu gerçeğini yadsıyabilir miyiz?

İlginç şeylerden birisi de o ki henüz Cumhuriyet döneminin mağduriyet hadiseleri ile yüzleşememişiz, Osmanlının açtığı mağduriyetlerin özrüne gidiyoruz.
Hem de bir hiç uğruna, koca bir imparatorluğu yerle yeksan eden İttihatçı kadroların yediği haltın özrünü yapmak bana düşer mi?
Doğrusunu isterseniz bu hususta karar verebilmiş değilim.
Ama bu büyük felaketin, yıllardır saklanmasından hiç de hoşnut olmadığım bir gerçek.
Ve bu toprakların bir yurttaşı olarak, doğrusu benim de vicdanım hiç rahat değil.

Sonuçta, ülke aydınlarımızın bu yöndeki vicdani çıkışlarını saygı ile karşılıyor ve bu yönde vermiş oldukları demokratik mücadeleden dolayı kendilerini tebrik ediyorum.

 
Toplam blog
: 1509
: 1145
Kayıt tarihi
: 07.08.07
 
 

Yazarım... Okurum... Öğrencilik yıllarımda çok yazdım... Kompozisyon derslerinde yazdım... Duvar ..