Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Mayıs '14

 
Kategori
Kültür - Sanat
 

Ayhan Işık Sokağı/Paranın kurguladığı büyü

Ayhan Işık Sokağı/Paranın kurguladığı büyü
 

Yeşilçam Sokağının cazibesini 1970’li yıllarda yitirdiğini söylersek yanılmayız. Buradaki film şirketlerinin yeni bir sokağa, Ayhan Işık Sokağına taşınmaları da tam bu yıllara rastlar.  Özellikle Erman ve Girik adlarını taşıyan iki han, hayal dünyasının seçkin örneklerini izleyici ile buluşturan şirketlerin bulunduğu mekânlardı.

Bugün bu sektör için sadece ıssızlık değil aynı zamanda işsizliğin de kol gezdiği bu sokak, tanınmış yüzlerin can verdiği karakterlere bir daha hiç rastlayamayacağı için hüzünlüdür.  

Oysa 60'lı 70'li yılların Ediz Hun, Cüneyt Arkın, Ekrem Bora, Ayhan Işık, İzzet Günay, Kadir İnanır, Tarık Akan gibi sadece Yeşilçam jönleri değil, onların yaşattıkları karakterler de bu sokakta, onları görmek için İstanbul’un çeşitli semtlerinden olduğu kadar Türkiye’nin kimi kentlerinden gelenlerle birlikte gezerlerdi.  

Biraz sıkıştırmaya kalksanız hemen dile gelecek olan bu sokağın o değin çok kaybettikleri var ki, şu an sadece susmayı yeğliyor. Bir zamanlar yıldızları kucakladığından olsa gerek biraz mağrurdur, ama büyüklenmesi kendinedir sadece, eski günlerden kalan bir alışkanlık, bakmayın öyle göründüğüne, sımsıcaktır. 

Film şirketlerinin onlarcası binlerce yıldız çıkarmıştır. Arzu Film Kemal Film’e, Uğur Film Emek Film’e, Mine Film Belge Film’e yıldızını kaptırmak istemez. Ama Uzman Film ve Gürsu Film gibi hepsi ismini sinemamızın çok yönlü oyuncusu Fatma Girik’ten alan Girik Han’da birbirleriyle yarışırlarken Erman Han’daki şirketlere de meydan okumadan geri kalmazlar.

İşte şimdi gördüğünüz gibi nereden çıktığı bilinmeyen şu sislerin ardından sokağın eski görkemli günlerinin kalabalığına karışmak üzere yine yürümeye başlayacaklar. İçinizden yükselen o sese siz de katılın, yürüyün arkalarından…  

Belki şu ilerdeki bankta Şerif Gören oturuyordur. Zeki Ökten bir diğerinde, kafasında oluşturduğu bir filmi belki Tarık Akan’a aktarıyordur.  Yedinci sanatın ustaları günümüzde, yedi bin düşünceyi aktaracakları sadece yedi yeni perde bulabilecekler mi dersiniz?

Bu sokağı daha iyi anlamak, belki soruları çeşitlendirmek için daha da eski yıllara dönmek gerekiyor. İkinci Dünya Savaşını ortalamış bir döneme; sahici filmlere konu olabilecek gerçek insanların her tür durumlarıyla ele alındığı edebiyatın gazete sayfalarından okuyucusuna zahmetsiz ulaştığı o döneme göz atmak gerekir.

“Edebiyatçıların devamlı gittikleri birçok mekân vardı, ama orası bambaşkaydı”. Böyle anlatıyorlardı. Ayhan Işık Sokağının girişinde artık bulunmayan Nisuaz Pastanesinden bahsediyoruz. Beyoğlu’nun en eski ve en görkemli binalarından biri olan bu pastane 1930-1950 yılları arasını kapsayan dönemin 20 yıllık dilimini yazın ustalarını burada konuk etmek için ayırmış.

Önceleri buraya gelmelerinin amacı, herhangi bir mekânda olduğu gibi sadece çay içmek, biraz oturup hem etrafı dinlemek hem de dinlenmekmiş. Ama bir süre sonra bu kısa rahatlama molaları dostlarla Nisuaz’da buluşmalara, hayatın belli bir bölümünü bu pastanede paylaşmalara dönüşmüş. Anlatılanlardan ve sararmış resimlerden yola çıkarak hayal gücü biraz zorlanırsa bu binanın neden seçildiği anlaşılabilir.

Özellikle Cumartesi günleri tanınmış bir dolu edebiyatçıyı bir araya getirecek kadar geniş olan Niko Kiriçis’in sahibi olduğu pastanenin vitrini o değin yüksekmiş ki, öyle anlatıyorlar, içeriden dışarıya bakan herhangi biri kendisini İstiklal caddesiyle iç içe geçmiş, onun üzerinde oturuyor duygusuna kaptırabilirmiş. 

Buradan bahsederken gazetelerin edebiyat ekleri yayımladığı edebiyatın altın yıllarını düşünmek, ötesi düşlemek, daha da ileri gidilirse bir film emekçisi tarafından birilerinin gözüne sokularak izlettirilmesi gerekir. Ancak günümüzde kurtlar vadisindeki pusuya sadece ceplerine daha da fazla para doldurmak için yatanlarda bu vicdanı aramak biraz zor.

İşte tam da bu dönemde Nisuaz’ın müşterileri çeşitlenmiş. Ahmet Hamdi Tanpınar, Edip Ayel, “Garip” akımının isim babası Cavit Yamaç da burada görülebilirmiş, Sabahattin Kudret Aksal, Asaf Hâlet Çelebi, Abidin Dino ve Arif Dino da.

Orhon Murat Arıburnu, Sabahattin Ali,  Cahit Tanyol, Sait Faik, Cavit Yamaç, Gavsi Ozansoy, Celâl Sılay, Suphi Taşkın, Hasan Tanrıkut, Alaattin Hakgüder, Hasan İzzettin Dinamo, Celalettin Ezine, Hüsamettin Bozok, Lütfü Erişçil, Yaşar Çimen, Vecdi Bürün gibi şair ve yazarlar da buranın müdavimleriymiş.

Çıkarılmasını düşündükleri yeni pek çok derginin yayın toplantısı,  Hilmi Ziya’nın “İnsan” ve Burhan Arpad’ın “İnanç” dergileri örneğinde olduğu gibi burada yapılırmış.

Nisuaz’ın bulunduğu bu sokak, kiminin keten şapkasını, kiminin karaladığı kâğıt sayfalarını, mektuplarını, özetle tamamının iç dünyalarına ışık tutacak pek çok şeyleri geride bırakarak ürkek, yalnız ve yabancı adımlarla yürüyüp geçtikleri hüzünlü bir sokaktır. Aslında bizim de konumuz bu sokak: Ayhan Işık Sokağı.

Yaşalardı, bu sokağa, şu durumuyla yeniden gelirler miydi? Yorgun olduğu kadar bıkkın olan bu sokak bu soruyu sorduruyor.  Hemen hepsi için konuşmak belki yersiz olacak ama iletişim konusundaki beceriksizlikleri, belki yalnızlıklarından dolayı isteksizlikleri sanki bu sokaklarda, bu ve benzeri pastanelerde ya da kıyı kahvelerinde bitiyordu.

Çünkü çok önceleri burada, hayatın her alanındaki güzellik, hakiki insanlar tarafından dile getiriliyor, dışarıdaki insanların kendi ve doğa ile ilişkileri bu duyarlı insanların samimiyetiyle kalıcı olabiliyordu. Tek bir ölçüt vardı: Tüm olan biten hakkında sıradan insanın korkmadan duygularını açığa vurduğu, düşüncelerini beyan ettiği bir anlatı samimiyeti.

Yazmaktan başka böyle bir dünyaya nasıl sahip olabilirlerdi? Onlar da öyle yapmışlardı, yazmak, herkes adına, yaşayan tüm canlılar adına onurlu bir dünyayı, olması aslında son derece kolay böyle bir dünyayı yaratmak adına yazmak, delirmemelerinin ötesinde yaşamalarının da tek çaresi bu’ydu.

Çoğunun yazgısı aynı bu sokak ve Nisuaz pastanesi gibidir. Elimizde ne yaşamlarına ilişkin ayrıntılı bir bilgi vardır ne de eserleri sağlıklı bir biçimde basılmıştır. Günümüzün edebiyat ortamına yeniden ışınlanmak için belki de bu sokağın yeniden eski mimarisine dönmesini bekliyorlardır. Onlar hakkında ulaşılan her bir bilinmez, bu sokağa yeni bir büyü getirecektir.

Bu sokak başlı başına bir tarihtir, bir anı yığınıdır, ölümsüz insanların düşüncelerinin kol gezdiği sihirli bir dünyadır. Yorgunlukların dindirildiği, yaman olduğu kadar baş ağrıtan düşüncelerin karşılıklı değişildiği bir mekânda örneğin çay içmek mi istiyorsunuz, elli sene önce olsaydı size hemen köşedeki pastaneye uğramanız tavsiye edilirdi.

Burada tanıdık yüzleri görmek artık biraz zor, ama isimlerini duyduğunuzda kitapları onları size hemen tanıtacaktır. Bugün, Ayhan Işık Sokağı olan Kuloğlu Sokak’la İstiklal Caddesi’nin köşesindeki Nisuaz pastanesine bahsettiğimiz o çay için giderseniz, devrin tüm edebiyatçılarının az ya da çok ama mutlaka uğradıkları bir pastane olarak edebiyat tarihinde özel bir yer edinmiş olan bu alanda bir bankanın şubesiyle karşılaşırsınız. 1967 yılında yanan bu pastaneyi, belki yerine bir bankanın şubesi bulunduğu için, hiçbir büyü geri getiremeyecektir. Çünkü günümüzde büyüyü de para kurgulamaktadır.

 
Toplam blog
: 340
: 1591
Kayıt tarihi
: 10.03.08
 
 

Basınla ilgili bir kuruluşda çalışmaktayım. Uzun yıllar basınla ilgili konularda danışmanlık yapt..