Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

Erdoğan Özgenç DOST MECLİSİ

http://blog.milliyet.com.tr/erdoganozgenc

17 Aralık '12

 
Kategori
Kişisel Gelişim
 

Aykırı duygular (3) Üzüntü...

Aykırı duygular (3) Üzüntü...
 

Gençliğimin ilk yıllarında “Üzüntüyü yen şen olmaya bak” diye bir kitap okudum, çocuk denecek bir yaşta bu konuda okuduğum ilk kitaptı, çok etkilenmiştim.

O kitabın bir sahifesinde “Üzüntü kalbimizi akort etmek, yaşadıklarımızı kabullenmek ve sonunda yaşamın düş kırıklıkları içinde güvenle yürümek için bir fırsattır.” Diyordu. Keder değildir, birbirlerine benzer ama üzüntü ve keder aynı değildir diye de devam ediyordu. Dale Carnegıe tarafından yazılan bu kitabı bulursanız okumanızı öneriyorum.

Üzüntü, sağlıklı bir yaşam için son derece yararlı bir duygudur. Hiç kimsenin durup dururken üzülmesini asla istemem ama zaman zaman duyduğumuz üzüntüler bizim hem yaşamın güzelliğini hem elimizdeki birçok değerin kıymetini önemini anlamamıza neden olmaktadır.

Dedim ya üzüntü ve keder birbirine çok benzer duygulardır, içimizin derinliklerinde bu iki duygu birbirine karışır ve sevdiklerimizin veya bizim için önemli bir şeyin kaybı için yas tutmamızı sağlar. Ancak kabullenemediğimiz ya da anlayamadığımız bir kaybın darbelerini yediğimiz zaman duyduğumuz üzüntü görüşümüzü bozar ve sosyal yaşamın gereçlerine kapımızı kapatmamıza neden olur. Böyle içimize kapanır dış dünya ile bağlantıyı koparmayı yeğleriz. Buna “bastırılmış üzüntü” diyoruz. Şu bir gerçektir bu durumda sevme ve sevilme duygularımız, yaşamdan zevk alma isteklerimiz birden bire körelir.

Öyle duruma geliriz ki yaşadığımız sorunların hiç bitmeyeceğine, yaralarımızın asla iyileşmeyeceğine, tekrar mutlu ve başarılı olamayacağımıza inanır ve korkuya kapılırız. Bu korku da içimizde ateşlemeyi bekleyen üzüntüye neden olur ve kendimizi acınacak halde görmemizi sağlar. Zaten korkularımız başlı başına büyük bir engelken üzüntü de bir mikrop gibi saldırır ve kendimize gereğinden fazla düşkün olmamıza neden olur. Bu durumda çevremizle alakamızı keser, kimseye inanmaz ve dinlemeyiz. Gözümüz kendimizden başkasını görmez, içimize kapanırız. Üzüntülerimiz depresyonlara neden olur ve sağlığımızda sorunlar yaşamaya başlarız. Gördüğünüz gibi, üzüntü basite alınacak bir duygu değildir.

Bir şekilde üzüntü yaşayan insanlara sorduğumda genel de şu cevabı almışımdır” Ne kadar körmüşüm” bakın kendilerine, layık görmeye başladıkları yaşam biçimlerine, ıstırap içinde kalırlar ve daima kendilerini suçlarlar.

Bu duygu genelde başkalarına zarar vermez, verdiği de görülmüştür ama genel de kendimize zarar veririz.

Üzüntü karanlık bir kuyudur, çoğumuz da bu karanlık kuyudan aydınlığa çıkmak için sanki işe yarayacakmış gibi çeşitli ilaçlar alırız, genelde yararı olmaz, bu tıpkı bir çizik halindeki yaranın üzerine yara bandı yapıştırmak gibidir.

Bazı insanlar zayıf bir iradeye sahiptir, adeta üzüntüye dört elle sarılırlar. Bu durumda kendilerini içkiye verirler ve hem sağlığına zarar verirler hem de çevrelerine. Kumar oynayan evini terk eden ya da çoluk çocuğunu ailesini ihmal edenlerin haddi hesabı yoktur. Dünyanın hemen her yerinde olduğu gibi bu konuda yaşadıkları olumsuzlukları tedavi etmek için doktorlara koşanların, onların verdikleri ilaçlarda çare arayanların sayısı hiç de azımsanacak saylarda değildir.

Ülkemizde bu sorunları yaşayanların doktorlara gitmesi halk arasında çok da iyi karşılanmaz, yadırganır ve maalesef deli yerine konur, oysa üzüntünün ve kederin yarattıkları sorunların diğer hastalıklardan hiçbir farkı yoktur. Adı belli değildir ama ben ona “duygu zehirlenmesi” adını koydum, siz başka isim de koyabilirsiniz.

Hacı hocalara gidip çare arayanlar var ki işte bu bana inanılmaz ve anlamsız geliyor. Bugüne kadar hiç kimsenin bilimsel anlamda yarar gördüğü tespit olunamamıştır. Boş ve saçma sapan işlerdir, hurafelerden öte değildir.

Bana göre insanoğlunun bedeni özellikle de beyin yapısı kendi kendini tedavi edecek yapıdadır, yani insan kendi kendini tedavi edebilir. Üzüntümü var içinizde üzüntüyü atmanın çaresi de sizin elinizde kederi de. Beyin önce kişinin bu sorunlardan kurtulma isteğine bakıyor zaten tedaviye her an hazır ve yakınınızdaki doktor gibi duruyor ama siz istemiyorsanız mecburen bekliyor. Doktora gidiyorsunuz ya doktor da işte beyinde bekleyen bu duygunuzu harekete geçirmeye çalışıyor o kadar. Dedim ya ilaçlar üzüntüyü yenmek ya da dışarıya atmak için hiç fayda sağlayamaz, duygularımızın boşalması lazımken bilakis birikmesine neden olabilir. Kırık bir bacağa yara bandı yapıştırsanız ne faydası olursa bunların da o şekil faydası olacaktır.

Görülen odur ki üzüntümüzü içimizden söküp atmadığımız sürece yaşama amacımıza gücümüze enerjimize zarar verecek belki de hayatımızın sönmesine neden olacaktır.

Size üzüntü veren şeyleri şöyle bir gözden geçirin sonra da kendinize güvenin, siz istemediğiniz sürece üzüntünün bir mikrop gibi bedeninizde duracağını bilin ve ona göre karar verin. Birine ihtiyaç duyuyorsanız hiç çekinmeyin ve yardım isteyin, dostlukların en anlamlı zamanları üzüntülü olduğunuz zamanlarda kendisini gösterir, kendinizi asla yalnızlığa mahkûm etmeyiniz. Çıkın dışarıya doğayı sevgiyi birlikteliği neşeyi yaşamaya bakın, sağlığınızın kıymetini bilin ve olabildiğince şükredin…

Belki zor gibi gelecektir ama üzüntüyü yenip şen olmaya ve yaşamaya başlamak zorundasınız. En azından kendinizi ve sizi sevenleri düşünerek…

Yüzünüzden gülümseme yüreğinizden umudu asla eksik etmeyin…

 

Erdoğan Özgenç

  

 
Toplam blog
: 846
: 425
Kayıt tarihi
: 26.06.12
 
 

Emekli banka müdürüyüm ama kart vizitimde "insan" yazıyor. Adana'da ikamet ediyorum. Herk..