Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Ağustos '12

 
Kategori
Spor
 

Aykut Kocaman Projesi, Vaslui’ler, MTK’larla kıyaslanamaz.

Rıdvan Dilmen futbolu zorunlu olarak bıraktığı yıl 1995, Fenerbahçe taraftarının tribünleri doldurmadığı jübilesi ise 1996 senesiydi. Rıdvan Fenerbahçe’nin 103 gollü unutulmaz 1988-89 sezonunun en önemli futbolcusuydu. Aynen Oğuz Çetin ve Aykut Kocaman gibi…

Fenerbahçe tarihinin en gösterişli futbolunu oynayan bir kadroydu. Kuşkusuz o yıl bu üç futbolcu taraftarın gönlüne taht kurdu. Ancak üçünün de Fenerbahçe’den kopuşu fazlasıyla dramatikti.

Kader bu üç futbolcuyu bir başka şekilde Fenerbahçe’nin teknik adamlığı görevinde tekrardan birleştirdi.

Rıdvan 1999 yılında görevi devraldığında henüz 37 yaşında futbolu yeni bırakmış bir sene öncesinde Vanspor’u çalıştırıp, bir alt ligden Süper Lige çıkarmış bir teknik adamdı. O günün Fenerbahçe ve spor kamuoyu bu efsane futbolcu üzerinde öylesine yıldırıcı bir baskı kurmuştu ki kısa süre içinde pes etmişti. Rıdvan, Rüştü’nün çok hatalı goller yediği bir Avrupa Kupası (MTK) maçı sonrasında istifasını vermişti. Takım ligde henüz yenilmemişti ve sadece 5 maç oynamıştı.

Bir sene sonra Oğuz Çetin Mustafa Denizli’nin yardımcısı olarak Fenerbahçe’ye geri döndüğünde birçok kişi kısa bir süre sonra takımın başına geçeceği ve uzun yıllar görev alacağını umut etmişti. Oğuz, gerçekten Mustafa Denizli’nin görevden alınmasıyla Fenerbahçe’nin başına geçmiş ancak oynattığı futbol ile hayal kırıklığı yaratmıştı.

Hem Rıdvan’ın hem de Oğuz’un teknik adamlık kariyerinin pek parlak olduğunu söylemek mümkün değildir. Oğuz hala ikinci adamlığı kabul ediyor. Milli takımda önce Fatih Terim şimdi de Hiddink’in gölgesinde duruyor. Rıdvan ise kariyerini yorumcu olarak devam ettiriyor ve bugün zirvede tek başına duruyor. Birçok futbol sever için Rıdvan’ın futbolu yorumlaması ve ne dediği çok önemli.

Ve Aykut Kocaman…

Onun teknik adamlık kariyeri Fenerbahçe ile çakışana kadar oldukça uzun sayılabilecek bir yol izliyor. Belki de ciddi bir hazmetme süreci yaşıyor. Özellikle Ankaraspor’un başında geçirdiği üç senelik teknik adamlık süreci kariyerinin en önemli öğrenme dönemidir.

Geçen sene Fenerbahçe’de sportif direktör olarak göreve başladığında yine Fenerbahçelilerin çoğunluğu Aykut’un teknik adam olarak takımın başına geçeceğini tahmin etmişti. Onun Daum’un antagonisti olarak ortada duruşu kimilerince eleştirildi. Hatta Daum’un gönderilme sürecindeki tutumuyla da suçlandı.

Bir kere spor kamuoyu şunu çok iyi anlamalı ve ayırt etmelidir. Aykut Kocaman sözleşmesini imzalarken bize şöyle bir mesaj iletti.

"Samandıra’da olacağız. Hayatım orada geçecek. Sözleşmem 1 yıllık. Çünkü ben buradayım. Bir yere gitmek gibi bir düşüncem yok. Benim burada kalmam sözleşmelere bağlı değil. Çünkü ne para ne mukavele; ben burada gönülle oturuyorum zaten."

Kuşkusuz Aykut Kocaman için Fenerbahçe teknik direktörlük kariyerinin zirvesidir.

Aykut Fenerbahçe forması ve ismiyle bütünleşmiş çok önemli bir isimdir. Fenerbahçe’nin Fenerbahçe olmasının devamlılığını sağlayan temellerden biridir. İki şampiyonluk yaşamış, attığı gol sayısı ile de tarihe geçmiştir. Daum ile kıyaslandığında o kulübün içindeki mal sahiplerinden biri gibidir. Aykut, Daum göreve devam ederken ve aralarında ciddi sorunlar olup olmadığı sorulduğunda hep teknik adamın gerisinde kalmış ve onun yaşadığı zorlukların altını çizmiştir. Kuşkusuz Fenerbahçeliliği ve görevi gereği eğer Daum hata yapmışsa da bunu kendi içlerinde eleştirmiş, fikrini söylemiş olabilir, ters düşmüş olması da muhtemeldir.

Aykut Kocaman çok zor bir görev üstlenmiştir. Ancak o neyin altına imza attığının fazlasıyla bilincindedir, farkındadır. Geçmişte yaşanmış çok iyi örnekler varken kuşkusuz bu tecrübeleri kullanacak, değerlendirecektir.

Teknik adamlık kariyeri Fenerbahçe’nin başına geçecek kadar yeterli tecrübeyle doludur.

Kuşkusuz bu iş tek başına olmuyor. Fenerbahçe camiasının Aykut’a destek olması gerekmektedir. Fenerbahçe’nin teknik direktörlük sorunu konusunda şu cümleyi kurmuştum;

Dünyaca ün yapmış ve başarısı tescillenmiş bir teknik adamı takımın başına getirme alternatifi yoksa Fenerbahçe’nin 2010’lu yıllarına yön verecek yepyeni bir ‘Proje’nin sayfaları Aykut Kocaman ile aralanabilir.”

 

Yukarıdaki satırlar 29 Haziran 2010 tarihli Fenerbahçe’nin Aykut Kocaman Projesi başlıklı yazımdan…

O tarihte neler olabileceğine ilişkin öngörüde bulunmaktan başka seçeneğimiz yoktu; sadece umuyor ya da umut ediyorduk.

Bugün aynı yerde değiliz.

Aykut Kocaman gerçeği bambaşka bir şekil almıştır. Özellikle 3 Temmuz sürecinde futbol takımının başında olması Fenerbahçe’nin en büyük şansı olmuştur.

Artık Fenerbahçe Spor Kulübü ve taraftarı aynı zamanda spor kamuoyu iki şeyi akıllarına kazımalıdır.

3 Temmuz’dan sonra bütün taşlar yerinden oynamıştır. Hiçbir şey eskisi gibi olamaz; geçmişe ait düşünme yöntemlerimizle önümüzdeki dönemi değerlendiremeyiz.

Önce Fenerbahçe Spor Kulübü’ne ve yöneticilerine; 3 Temmuz Darbesi’ne karşı duruş sergileyen Fenerbahçe taraftarına rağmen ve onu görmezden gelerek inisiyatif kullanamazsınız. Bu taraftar operasyonun başladığı andan itibaren her yaştan gruplarla kulübüne destek olmak için bir yıl büyük bir mücadele vermiştir.

3 Temmuz yapanların elinde patladıysa bunun en önemli bileşeni bu taraftardır. Bu güç Fenerbahçe'nin en değerli hazinesidir.

Ve sen Fenerbahçe taraftarı…

3 Temmuz sürecinde futbol takımının başında Aykut Kocaman olmasaydı ve Alex, Volkan Demirel gibi futbolcular bulunmasaydı yapılan bunca emeğe, mücadeleye rağmen takım bu kadar kısa sürede şampiyonluk hedefinin içine sokulamazdı.

Aykut Kocaman geçen sene Aziz Yıldırım’ın rolünü üstlenmiş ve şampiyonluk yarım puan ve tek gol farkıyla ezeli rakibe bırakılmıştır.

Aykut Kocaman Projesi, Vaslui’ler, MTK’larla kıyaslanamaz.

Hiçbir proje de bu kadar kısa sürede gerçeğe dönüştürülemez.

Alex, belki de son senesini oynuyor. 3 Temmuz’da Topuk Yaylası’nda başlayan sezon açılışından bu yana da elinden geleni sonuna kadar ortaya koyuyor. Artık Alex’i tartışmak büyük bir haksızlık, gönülsüzlüktür. Bu adam her maç neredeyse sahayı en son terk ediyor; tribünlerin boşalmasını bekleyen ev sahibi gibi davranıyor. Bu hareketler önemsiz gibi görülüyor ama oradaki mesajı görmek gerekiyor. Alex kaptanı olduğu takımı da saha dışında aynı bilinçle tutuyor.

01 Ağustos 2012 Çarşamba akşamı Vasliu’nin golünden sonra Okul tarafındaki kale arkası tribünlerinin söylediği “sevdamıza kimse engel olamaz, bazen hüzün vardır bazen mutluluk, Fener sevgisinin adı konamaz, ne kupa büyüklüğü ne şampiyonluk” tezahüratı çok önemli bir mesajdı.

O tezahüratın yarattığı pozitif etki kısa süre sonra Fenerbahçe’ye bir gol getirdi.

Artık ne kulüp ne taraftar 3 Temmuz öncesindeki alışkanlıklarıyla hareket edemeyeceğini çok iyi bilmelidir; ona göre de yaşam ve düşünme şeklini değiştirmelidir.

Bir fark yaratılacaksa 12 Mayıs 2012 günü hakemin bitiş düdüğü ile başlayan futbol takımını alkışlama hareketiyle olacak, aynı yerden devam ettirilecektir.

Futbolculara düşen sorumluluk…

Onları her maç sonrasında zaten yeterince konuşacağız.

http://twitter.com/uzaygokerman

uzaygokerman@gmail.com

 
Toplam blog
: 2033
: 1268
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

"Keyif verici bir yalnızlık" olarak gördüğüm yazma serüvenimin en önemli merkezlerinden bir tanes..