Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Ağustos '11

 
Kategori
Deneme
 

Ayna ayna söyle bana …

Ayna ayna söyle bana …
 

İnsanlar birbirlerinin aynası mıdır? (Sabahattin Gencal)


Ben, aynadaki benle yani senle konuşuyorum. Sen okuyasın diye, yani ben okuyayım diye yazıyorum. Bu, benim sen, senin ben olması konusu Hz. Mevlâna’da var. Ben, konuya öyle tasavvufu açıdan bakamıyorum. Öylesine yazıyorum işte.

Bazıları, “Deneme yazacağım diye yola çıktı; ama hep bize hitap ediyor, oysa deneme yazarları kendi kendilerine hitap ederler.”demesinler diye uydurdum bu aynadaki bene hitap etmeyi. Aslında doğruluk payı da var bu görüşün... Büyük denemeci Montaigne demiyor mu, ”Bir insanda insanlığın tüm halleri vardır.” diye. Eğer bu doğruysa herhangi bir insanda benim hallerimden var demektir. İşte ben o benlere sesleniyorum.

Tuttuğunuz aynaya bakıyorumdur. Aynalar farklı, ama ben aynı ben. Gerçi aynanın durumuna göre ben de değişik görünebilirim. Nasıl yani? Örneğin kırık aynalarda farklı, renkli aynalarda farklı, küçüklerde, büyüklerde…vb. aynalarda farklı görünmem olağandır.

Bu aynayı da nerden çıkardım, nerden aklıma geldi bilmiyorum. Oysa ben taranacak saçım olmadığından olacak senelerdir aynalara bakmıyorum bile… Aynalarda farklı görünebilirim demek yerine yazılarımın farklı biçimde algılanması, yorumlanması normal olduğunu söylesem daha iyi olur.

İhtimal, böyle tasavvufi teğet geçip, psikolojiyi…vb. ilimleri ilgilendiren giriş yapmam canınızı sıkmıştır. Bunu biliyorum. Çünkü benim de canımı sıkıyor bu tür yazılar.

Yazılara göz gezdiriyoruz; ama okuyamıyoruz. Acaba niçin okuyamıyoruz? Çünkü kapıldık gidiyoruz bahtımızın rüzgârına. Tv rüzgârına, bilgisayar rüzgârına demek daha doğru olur. Eee, böyle olunca da kitap okuyamaz olduk, ya da daha az okuyoruz. Ben kütüphanemdeki kitaplarla idare ediyorum. Ama bir kitabı okumam eskisi kadar hızlı olamıyor…Okumaya okumaya okuma alışkanlığını da, muhakeme alışkanlığını da kaybediyoruz. Kararlı davranışlar da sergilemiyoruz. Yalan mı? Siz ne dersiniz bilmem; ama Pazar münasebetiyle alıntı yaptığım aşağıda isimleri olan köşe yazarları benim gibi düşünüyorlar; ya da ben de onlar gibi düşünüyorum. Siz de okuyun siz de düşünün:

Bir kitabı yazmak ve okumak, içindekileri tartışmak, sunuluş biçimi dâhil olmak üzere değerli özellikleri hakkında yargıda bulunmak, hep zaman isteyen şeyler. Okumak ciddi bir iş ve temel bir rasyonel etkinlik. Okumanın düşünme alışkanlıklarını katkı sağladığı ve geliştirdiği ne kadar gerçekse, güncel yaşamda tv. seyretmeye ayırdığımız zamanın onda birini okumaya ayırmadığımız o kadar gerçek.

(Murat Yaykın, Okuma ve bakma kültürü, Birgün, 21. 08. 2011)

"Bağlı muhakeme" (sınırlı bilgi ile süratle karar verme); akıl teorisi yani diğerlerinin yeterli verilere sahip olmadıkları için yanılacakları veya istenildiği gibi yönlendirileceği inancı; "bilişsel uyumsuzluk" (yanılabileceğimize dair yığınla delil varken, doğru düşündüğümüze inanmak) sonucunda gerçeklere rağmen dünya ve yaşam hakkında yanlış kanılara varmanın tek nedeni var. Pek çok yararlı, hatta kritik bilgiyi süzgeçten geçirip (dışarıda bırakarak) önemsediğimiz pozisyonlarımızı korumak ve diğerlerini kendi doğrultumuzda yönlendirmek! Bu, ne yazık ki bizi genellikle "kaybet-kaybet" sonucuna götürüyor.

Bunu hisseden insanoğlu ya vahyin güvenli limanlarına sığınıyor ya da önyargı, duygusallık ve sübjektiflikten arındığına inandığı, ispata dayanan bilime yöneliyor. Bu makas açık kaldıkça madde ve mana arasındaki bağın kurulması zorlaşıyor. İnsan, kâmil olmaktan çok egemen olmakta ısrar ediyor. Ne dersiniz, düşünmeye değmez mi?

(Doğu Ergil, Akla Ziyan. Bugün, 21. 08. 2011)

Türk basınındaki polemikleri ve televizyonlardaki tartışma programlarını bir hafta süreyle izleyin.

Ne kadar çok önemli ve önemsiz konularda kararsızlık içinde bulunduğumuzu kolayca görebilirsiniz.

(Mehmet Barlas, Bu kadar kararsızlık akla ziyandır..., Sabah, 21. 08. 2011)

Artık 20. Yüzyıl bitti, geçen yüzyılın siyasi ve ekonomik modelleri, kurumları ve nihayet bunları bir arada tutan ideolojiler duvara tosladı. Burada ısrar etmek yalnızca krizi derinleştirip uzatıyor ve etkisini çoğaltıyor. İşin garip tarafı 20. yüzyıl gerçeklerinin idealleştirdiği amaçlar, yaşanılan toz duman arasında kaybolmuş durumda zaten.

(Cemil Ertem, Sahi bugün kim neyi istiyor, ne için savaşıyor?, Star, 21. 08. 2011)

“Bu kadar dolambaçlı yazmak akla ziyandır.” demediniz inşallah. Böyle yazmak gerekiyor. Böyle yazınca acabalar çoğalır. Acabalarla bir yerlere varabiliriz, 21. yüzyıla yakışan bir duruş sergileyebiliriz. Ayna ayna söyle bana : Nasıl bir duruş sergiliyorum.

Sabahattin Gencal, Başiskele – Kocaeli, 21. 08. 2011 

 
Toplam blog
: 181
: 635
Kayıt tarihi
: 29.03.11
 
 

1943'te Trabzonda doğdu. Erzurum Yavuz Selim İlköğretmen okulunu bitirdikten sonra girdiği Bursa Eğ..