Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Aralık '06

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

Ayna taktiği ( Erkekleri şımartmayın canlı yayın :)) )

Ayna taktiği ( Erkekleri şımartmayın canlı yayın :)) )
 

Arkadaşlar, size bir olaydan bahsedeceğim. Tıpkı bir Türk filmi gibi ve yine gerçek bir olaydan alınma bir hikaye...

Tabii ki esas kız ve esas oğlanın birer adı olmalı yine gerçeklerinden farklı. Kızımızın adı Pınar olsun, oğlumuzun da Çetin.

Çetin ve Pınar yaklaşık iki yıldır birlikteler. Pınar tam iki yıldır Çetin' e deliler gibi aşık. Ancak Çetin maalesef o kadar tutkun değil bu geçen zaman içinde. Kızımız adeta bir kedi, gel denince gelen, git denince giden... Ben seni ararım diyor Çetin, üç gün sır... Kızımız onu aradığı zaman müsait değil. Aramama sebebi şu meşhur kontör saçmalığı: " Kusura bakma, kontörüm yoktu, arayamadım..." Hadi canım sen de!

Aşka saçmalık gözüyle bakıp aşıklarla dalga geçen oğlumuza birgün birşeyler oluyor. Önceleri konduramıyor kendine aşkı, yok canım, ben aşık olmam diyor. Nedense aşık olmayı bir zayıflık olarak görüyor günümüz insanlarının çoğunluğu gibi. Hep arkaya atıyor duygularını. Buluşmalar yine aynı; kızımız aşık oğlumuz kasıntı.

İşin Çetin için korkunç boyutu başlıyor birgün. Evlilik! " Kız evlenmek istiyor Melda, ne yapacağım ben şimdi!!! " Ne oluyor tabii ki, adımlar daha da hızlanıyor kaçış yoluna doğru. Üç günlük ayrılıklar haftalık olmaya, kontör alamayacak kadar " fakirleşmeye" başlıyor bir anda oğlumuz. İşleri öyle yoğunlaşıyor ki işsiz kardeşimizin, bir türlü fırsat bulamıyor, arayamıyor Pınar' ı bir türlü!

Birgün telefonum çalıyor... Dedim ya şu blogculuğa başladığımdan beri bana fikir sormaya başladı herkes diye, telefonun ucundaki ses, işin var mı bugün, diye soruyor. Allah Allah diyorum, ne işi olur bu çocuğun benimle? " Hayrola Çetin? " diye soruyorum. " Seninle konuşmam lazım! " Zikir boyutunda sürüyor Allah söylemlerim... Acaba nedir mesele diyorum, anlatmıyor. Bir başkası olsa ilk düşüneceğim şey ilan- ı aşk filan mı edecek yoksa deyip nazikçe işim var demek olacak ama bizim arkadaşlığımız dostluk boyutunda ve hiç öyle bir elektriğin gezinmediği bir arkadaşlık olduğu için kabul ediyorum görüşme teklifini.

Gördüğüm adamı tanıyamıyorum. Omuzlarına düşen saçlarını berberin granit zemininde bırakmış gelmiş. Rock kıyafetleriyle gezen arkadaşıma bir haller olmuş, üzerinde kumaş pantalon ve gömlek var! Çetin nerede diyorum, gülüyor. Yok, inanmıyorum, telefon etmem lazım. Çalarken dinlet müziğiyle son şokumu yaşıyorum, şimdi düşüp bayılacağım! Bu romantik müzik nereden çıktı? Benim şu anda telefonu kulağımdan uzak tutup distortion pedalı bozulmuş bir gitardan çıkan o felaket sesi duymamaya çalışıyor olmam lazımdı. Şimdi insanda sokak ortasında vals yapma isteği uyandıran bir müzik var. Yok yok, bu kesin benim arkadaşım değil. Face Off filminden esinlenen bir iki deli arkadaşımın yüzünü kesip bu adama yapıştırmış!!!

Neyse, şokları atlattıktan sonra inanıyorum o olduğuna :) Başlıyor anlatmaya...

" Melda, bak gülmeyeceksin ama!"

" Tamam yahu, merak ettim çatlatmasana insanı!"

" Bak, gülersin sen şimdi..."

" Yok, gülmem ben.. Döverim ben şimdi! "

" Of, tamam. Bak söylüyorum! "

" Bak gidiyorum!"

" Ya tamam, aşık oldum ben! "

".............................."

"?????"

"........ hahahahahahahahaha! huuuu hahahaha! "

" Ama biliyordum ben bunu böyle yapacağını..."

Neden? Çünkü zamanında az dalga geçmedi aşıklarla :) Neyse, arkadaş Melda modundan çıkıp şu üstüme yapıştırılan aşk danışmanı moduna geçiyorum.

" Eee? Bunu söylemek için mi çağırdın beni?"

" Ya, ne yapacağımı bilmiyorum, hiç başıma gelmedi bu! "

( Aşk danışmanı cübbesi olmasa üstümde patlatacağım bir kahkaha daha ama...)

"... Ya hani sen aşk yazarısın ya ( YOK ÖYLE BİRŞEY YAHU! BEN BİR GARİP BLOGCUYUM..) bana yardım edersin diye düşündüm."

Kahkaha atmaktan sormaya fırsat bulamadığım soru geliyor aklıma...

" Kime aşık oldun?"

" Pınar' a! "

Yok, dayanamıyorum bu defa. Cübbeyi çıkarıp itinayla sandalyenin üzerine bırakıyorum ve başlıyorum kahkaha tufanına:)))

" Ya gülme ya, valla durum feci! "

( Ya ama sen de böyle konuşma ya, karnım ağrıdı, yanaklarım acıdı, bana da yazık ya... Yeter ya... :))) )

Neyse sakinleşiyorum, cübbemi tekrar giyip uslu uslu oturuyorum sandalyeme... Dinlemeye başlıyorum. İnanılmaz şeyler duyuyorum. O anlattıkça dilimden dökülen kelimeler fiks...

" Aaaa!"

" Pınar mıııı? "

" Ciddi misin sen? "

" Aynı kızdan bahsediyoruz değil mi? "

Duyduklarıma inanamıyorum. Hayır, yazıdan önce başlamasa olaylar, diyeceğim ki kesin Pınar bu yazıyı okudu. Ama, kaçan kovalanır tezinin bir kez daha doğruluğunu ispatlıyor Çetin' in anlattıkları.

Pınar, Çetin' e benim ayna taktiği adını taktığım bir oyun oynamaya başlamış. Çetin' in iki yıldır kızımıza yaptığı ne varsa, şimdi aynılarını Pınar yapıyormuş. Çetin arıyor, telefonlar açılmıyor. Mesajlar çekiyor, cevap yok. Günde belki on kere arayan kızımız bir anda tüm iletişimi kesiyor. Çağırdığı zaman gitmemeye başlıyor. Haftasonu planları yapılıyor, Çetin Pınar' ı buluşma yerinde beklerken yılbaşı yaklaştı diye midir bilinmez, ağaç süsleri takmaya başlıyorlar Çetin' e, tepesine de kocaman bir yıldız...

Günler geçiyor, bizimki deliriyor. Bu arada babasının yıllardır maaşlı bir işe gir uyarılarını kulak arkası etmekten vazgeçip bir iş buluyor kendine. Kumaş pantalonun hikmeti oymuş meğer. Tipik evli adam moduna girmiş her ne kadar " evlenmeeem! " diye çığlıklar atsa da...

Bana uzun uzun başından geçenleri anlatıyor ve yardımımı istiyor. Bir kadın olarak yardımdan önce " afferrin kız! " balonunu takıyorum şakak hizasının biraz üzerine.

Neyse, naçizane öneriler verdikten sonra eve dönüyorum. Ne göreyim, msn de bekliyor! Bitmiyor söyleyecekleri, gitmiyor bir türlü yahu :)) Soruyor, soruyor... Üç gün! Nıhaaa! Artık ben bile patlıyorum Pınar' ın yaptıklarından.

Bugün konuşmuşlar! Yaşasın, kurtuldummm!... diye seviniyorum ama nafile, nerdeee? Deminden beri arayayım mı bir dahalardan bunaldımmm :)))

Şaka bir yana, gerçekten sevdiğim bir arkadaşımın hem aşık olması, hem de bana güvenip fikir sorması çok hoşuma gidiyor. Yalnız onlar evlenene kadar sanırım yandım :) En iyisi ben şimdi Çetin' e evliliğin ne kadar güzel birşey olduğunu filan anlatmaya başlayayım... ( Yok yaa, bu kötülüğü kendim için bile yapamam, bittim ben! )

 
Toplam blog
: 132
: 2482
Kayıt tarihi
: 24.09.06
 
 

Dünyayı, yaşamayı ama adam gibi yaşamayı, arkadaşlığı, dostluğu ve en önemlisi çocuğumu, müziğimi..