Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Şubat '07

 
Kategori
Psikoloji
 

Aynaya konuşmak...

Aynaya konuşmak...
 

Dedim ki kendime "Erkut, ne yazalım bugün?". Sonra kendime cevap veremedim. İnsan kendisiyle konuşurken böyle oluyor işte; en sorulmayası şeyleri soruyor, en derin mevzuları tartışıyor, her şeyini bildiğiniz bir arkadaştan daha öte, (çünkü hiç birşey saklamadığından eminsiniz) koyu muhabbetlere dalabiliyor. Bir de kendinize bile itiraf etmekten kaçındığınız şeyler aklınıza geldiğinde kovmaya çalışır, kendinize karşı onları inkar edersiniz ya, en gülüncü de odur aslında. Sanki kendi kendinize birşey ispatlamaya çalışıyormuş gibi, özgüvenli konuşarak kendinizi ikna etmeye çalışırsınız.

Kendi kendine konuşmanın güzel yanı, her zaman sizi candan dinleyecek birinin olması. Eğer bir yandan kendinize konuşup, diğer yandan başka bir işle meşgul olabiliyorsanız durum farklı tabii. Ama bunu yapabilen insan sayısının fazla olduğunu sanmıyorum. Diğer yandan konuşurken bazı sorularınıza da çözüm bulabiliyorsunuz. Kafanızın içinde düşünceleri kurup kurup kısır döngüye sokmaktansa, sanki biriyle fikir alışverişi yapıyormuş gibi kendinize konuşmak çözüm üretmenizi kolaylaştırıyor bir bakıma.

Bir de kendi kendine konuşana deli derler. Daha doğrusu kimin böyle bir söz sarfettiği bilinmemekle beraber, herkes kendine deli denmesinden korktuğu için kendi kendine konuştuğunu saklar. Birinin kendi kendine konuştuğu farkedildiği zaman derhal alay edilir, kişinin suratı kızartılır, ve utanç içinde servise sunulur. Oysa kendi kendine konuşmaının o kişiyi rahatlattığı ve o kişinin çevresindekileri kırmaktansa ya da depresyona kadar giden bunalımlar yaşamasındansa, kendi kendine konuşmasının daha zararsız olacağı akıl edilemez, kişi özürlü statüsüne konur ve üstüne üstlük, özürlülerle alay etmemek gibi güzel bir huy edinmiş halkımız, bu tip insanlarla şiddetle alay ederler.

Yalnız kendine konuşanlar değil, kendi kendine şarkı söyleyen, dans eden, hoplayıp zıplayan, ya da kafa sallayarak ritim tutan insanlar da "hafif sıyrık" teşhisiyle yoğun alaya alınarak müşahade altında tutulur ve utançtan kızararak iyileşmeleri beklenir. Bu gibi durumlarda sözlü sataşma, küçük düşürme, lakap takma gibi tedaviler de mevcuttur ve zaman zaman kullanılırlar.

Bazen "kendi kendime" düşünüyorum. Acaba insanlar toplum baskısı yüzünden yapamadıkları bu eylemi, yine toplum psikolojisiyle bastırmaya mı çalışıyor? Bastırmayın kardeşim! Size ne? Toplumu bir tek siz mi oluşturuyorsunuz? Bırakın başkaları takılsın bu dogmalara. Siz kendi çapınızda konuşun, şarkı söyleyin, istediğiniz gibi olun. Başkalarına zarar vermedikten sonra kim sizi yargılayabilir?
İnsanoğlu sosyal, medeni, teknolojik vb. gibi pek çok zımbırtı sayıyoruz ama, çoğumuz böyle olmak istemiyoruz belki. Tamam sürekli, "Ay cep telefonu olmasa yaşanmaz şekerim" diyoruz ama ben eminim ki icat ettiğimiz şeylerden sadece biri olan toplumsal kuralların baskısı altında ezilmemiş bir insan nesli daha güzel olurdu.

Dikkat ettim de yukarıdaki paragraf sanki biraz Nihilizm'i savunur gibi olmuş, Turgenyev ustaya bir el sallama sanki. Nihilist değilim ben aslında, anarşizmi falan da savunmuyorum. Aksine kişilerin hakları, diğer kişilerin haklarıyla eşitlenebilmesi için sınırlandırılmalıdır bence... Ya bak bu da Sosyalist bir yaklaşım oldu. "Gominist" miyim neyim ben ya?

Neyse felsefe konusuna hiç girmeyeyim. Kafalar bulanmasın. En güzeli bu işi Türk usülü yapmak (öksürür):

"Yav aslında devlet el atacak bu işe. Diyecek ki kardeşim, sen kendi kendime mi konuşuyorsun? Ver bakayım TC kimlik numaranı, ikametgahını, savcılıktan temiz kağıdını, verdin mi? Gidecek bunun hastaneye mi nereye kaydını yapacaksa yapacak, polis de asayişi sağlayacak, bunlar birbirini öldürmesin diye, çünkü öldürebilir yani sonuçta şimdi bugün yani, neyse işte sen anladın onu. Herşey süt liman olur o vakit. Aah ah memleketin başındakiler adam değil ki, ulan bir erken seçim olsa da falanca hükümet geçse başa, neler yapacaklar ama, millet bilmiyor ki kardeşim. Bizim gençliğimizde böyle miydi, bir şey vardı, neydi adı unuttum..." Nasıl güzel mi çözüm? Pardon, çözüm dedim, anlatım bozukluğu oldu...

"Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol."
Mevlana

 
Toplam blog
: 12
: 3326
Kayıt tarihi
: 21.02.07
 
 

Dünyanın bir yerinde, sizi tanıyan, takip eden, belki de sizinle aynı duyguları taşıyan insanların o..