Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Haziran '07

 
Kategori
İlişkiler
 

Aynı dili konuşup anlaşamamak

Aynı dili konuşup anlaşamamak
 

Şehitler patır, patır dökülüyor, haberleri satır, satır okunuyordu televizyonlarda. Seçim kampanyaları başlamıştı. Parti merkez ve ilçe örgütlerinde harıl harıl çalışıyordu herkes.

İşsizdi hala, kredi kartları limitleri dolmuştu, yaşam enerjisi günden güne düşüyordu, 73 yaşındaki teyzesi hastalanmış, 27 yaşındaki kuzeni bebeğini düşürmüştü.

Memleketin bunca sorunu varken, kendisinin bunca sorunu varken, etrafındakilerin bunca sorunu varken o tek birşeye odaklanmıştı, sevgilisiyle arasında yaşanan iletişimsizliğe.

Bir türlü anlam veremiyordu nasıl bu hale geldiklerine. Ortak bir dilleri vardı. Her ikisi de birbirine " Seni seviyorum!" diyordu. "Her ikisi de sen ben yok, biz varız!" diyordu. Her ikisi de "Sen istesen de istemesen de ben senin hayatındayım!" diyordu. Her ikisi de "Senin için her şeyi yaparım!" diyordu. Ortak amaçları vardı, ortak planları vardı. Karşılıklı oturup konuştuklarında sorun olmuyordu.

İş hayata ve harekete geçme noktasına gelince korkunç bir iletişimsizlik ve huzursuzluk başlıyordu. Aynı dili konuşup, hiç anlaşamayan birbirlerine ızdırap veren iki insan haline gelmişlerdi. Kim istemezdi ki yürekten söylenmiş samimi bir "Seni seviyorum!" sözünü işitmeyi. Her ikisi de bu sözü bol bol işitiyorlardı. Sorun neydi? Sorunun ne olduğunu birtürlü anlamıyordu. Anlayamıyordu.

Sevgilisi kendi durumlarını sol meclislerinin durumlarına benzetiyordu. Bol laf iş icraata gelince ortada hiç bişey yok. Aynı dili konuşup, aynı şeyleri hissedip, aynı ruhu paylaşıp anlaşamamaktan daha kötü bir durum varmıdır hayatta? Aynı kutuplar birbirini iter mantığı mı taşıyordu yoksa bu ilişki? Birbirlerini çekebilmek için zıt kutuplar mı olmaları gerekiyordu?

Çocukluğunda "Fırt" adında birmizah dergisi vardı. Fırt dergisinin kapaklarından birinde Demirel ve Ecevit karşılıklı geçmişler gaz çıkartıyorlardı. Konuşma balonunda Demirel'in çıkarttiğı gaz "Zart", Ecevit'in çıkarttığı gaz "Traz" şeklinde yazılmıştı. Arkada konuşan iki vatandaştan biri de şöyle diyordu. "Sen bakma onlara birbirlerinine düşman görünürler ama aslında aynı dili konuşurlar." Bu karikatürü hatırlıyordu sürekli. En azından kendisi ve sevgilisi birbirlerine düşman gibi de gözükmüyorlardı.

Üzücüydü durum. Bunca yoğun sevilip, bunca yoğun sevip bir türlü asgari müşterekleri yakalayamamak gerçekten üzücüydü. Eksik olan bir şeyler vardı. Eksik olan neydi?

Eksik olanı düşünmek için biraz geç kalınmıştı. Görünüşe bakılırsa fiiliyaatta bu ilişki nihayetlenmişti artık. Ya ruhunda, kafasında, içinde, bedeninde? Çok zor bitecekti. belki de hiç bitmeyecekti. Aynı dili konuşmak kaç kişiye nasib olabilirdi ki hayatta? O' na nasib olmuştu. Olmuştu da sonuç çok üzücü değilmiydi?Kıssadan hisse insanoğlu öyle garip yaratık ve ilişkiler öyle anlaşılmaz ki aynı dili konuşanlar bile birbirlerini mutsuz edebiliyor ne yazık ki. Birbirlerine "Sen istesen de istemesen de ben senin hayatındayım!" demelerine rağmen.
 
Toplam blog
: 167
: 1867
Kayıt tarihi
: 20.04.07
 
 

01/06/1967 Rize/fındıklı doğumlu olmama rağmen doğum yerimi hiç görmedim. Türkiye'nin hemen her ilin..