- Kategori
- Haber
Ayran'dan sonra yeni parola: " "İç ki, ayılasın!"
Eski Foça'dan
“Rakı, balık” denildi mi, akla, neden “Foça” gelir? Balıklar daima tazedir de ondan. Bakmayın siz başımızdakilere. Araya ayranı sokuşturuyorlar ha bre. Akıllarınca, rakıyı, ikinci plana itecekler. Bizleri ayranlarla aldatıp, “rakı, balık, alık” yerine koymağa yelteniyorlar. “Alan da gaçan mı?”
Yine Foça’dayız. Hani şu fok’ların bulunduğu ünlü şehrimiz. Oysa ki; otellerinden, denizdeki kayığından, boyunlardaki kolyelerinden, kollarındaki dövmelerinden eksik olmayan şu “fok’un” yüzünü gören cennetlik.
Ama biraz açıklarda Siren Kayalıklarının bir jilet keskinliğindeki yuvalarında bile, foklara rastlanmıyor artık. “Kendi gitti, adı kaldı yadigar!”
Foça’nın başka ünlüleri de var Fok’lardan başka. Değerli hikayecimiz Tarık Dursun K’nın mesken tuttuğu yer burası. Kışın ise K.Yakada. Ziyaret edip sorduk: “ Foça’nın farkını.” Geniş bir tebessümle, “Burada kalemim daha hareketli. Bulmak istediğim heceler, kelimeler, su gibi kalemimin ucuna geliyor. Her halde buranın oksijeninden” diyor. İşte! Koca Hikayecimizin Foça’sı bu.
Geçiyoruz, başka ünlülere. Geçenlerde demiştik. Aşkı uğruna, “ 25 yıllık evli çift, kendilerine ‘aşk ormanı’ kurdular. Aşklarını yaşatmak için” demiştik. Onlara rastladık. İsimleri İfakat ve Korhan. İsimlerinden amblem üretmişler. Koko ve İfo diye anılıyorlar. Onları tanımayan yok artık. Akrabaları olan İskandinav ülkelerinde de okunmuşlar. Blog yazımız oralarda elden ele dolaşmış, daha önce haklarında yazdıklarımızdan ötürü.
Lakaplarını; teknelerine, bungalovlarına, ormanlarına, dağlara taşlara, kalplerine yazmışlar, kazıtmışlar. Birbirlerinin kalbi üzerine “KOKO ve İFO” diye. Bir gazinoda buluştuk. Milletin içinde göğüslerini açıp resimleyemedik tabi. Yalnız İfakat Hanımın sol eline, eşinin ismini yazdırmış. Kapılarının önündeki koskoca yetiştirdikleri ormana da gözlerinin içine bakar gibi bakıyorlar.
Bir “U” dönüşü gibi, rıhtıma karşılıklı dizili kafe ve restoranların simgesi bir palmiye ağacı var. En az, Foça kadar ünlü. İçinde binlerce kuş yuvası var. Onlar da Palmiye Senfonisinin üyeleri. Meydanın müziği, o palmiyeden soruluyor. Onları dinlerken, kuşların konserleri, sizi büyülüyor. Çatalınız elinizden düştü, ha düşecek. Bir mutluluk hülyasına dalıyorsunuz.
Derken, konser, ”şıp” diye kesiliyor birden. Etrafınızdaki Foça’nın yerlisine soruyorsunuz, “ neden? ” diye. Ama ne kesiş. Diyor ki, “meydanın lambası yanınca, onlar susar” diyor. Yani memleket saat ayarı, bu meydandan veriliyor.
Bu demektir ki, vakit ayran içme, pardon rakılama zamanının başlangıcı oluyor. Eskiden, “Güneş, bir mızrak boyu alçaldığı” zamandı. Şimdi bu iktidar zamanında, mızraklar artık çuvala sığmıyor. Millet, anında her şeye tepki veriyor. Bunun önü alınamaz. Artık!
Meydanda koskoca bir pankart asılı: “Sevdanın ligi olmaz” diyor. Ne demekse! Sevda bir başlaya görsün. “Sonuna kadar” mı demek istiyor acep?
Foto Asistanımız Ferhat Cellek, bir resim çekmiş bir vitrinden. Tişört yapılacakmış. “İç ki, ayılasın” diyor. Foça’ın özdeyişi imiş. Kısaca demek istiyor ki, ayran içme de , ne içersen iç demeğe getiriyor. Öyle ya ! Ayran içip karnımızı şişirip dolaşmağa ne gerek var? Kala kala ayrana mı kaldık? Hımmm! Bu tişört piyasaya çıkarsa, tutar.
Bir de neşeli bir guruba rastladık geç vakitlerde. Gökeren Hande Altınbaş çifti ve arkadaşları Gülşah Öğünç Çalık ve Arif isimli K.Yakalılar gurubu vardı. Gülşah’ın düğünü 1 Temmuzda. Sevinçten uçuyordu. Hoş kız vesselam.
.