Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Şubat '11

 
Kategori
Eğitim
 

Ayrılık Vakti Geldiyse Durmak Olmaz Bu Yerde

Ayrılık Vakti Geldiyse Durmak Olmaz Bu Yerde
 

Hatundere Köyü Çocukları


Bir köy öğretmeni için ayrılık vakti, yüreğe saplanan kör bir bıçak, ya da boğazda düğümlenen ve o bir ömrü anlatacak iki kelimelik söz.(Hoşça kalın)

Ayrılık vakti geldiyse ömrünün en güzel, en genç zamanını yitirdiğin yerden, durmak olmaz gayrı bu yerde, durduramasın içinde kıvrılan bir yılan gibi alevlenen bu yüreği. Yansın istersin, yansın için fersah fersah ve durmak olmasın istersin, durmayı gerektirecek çok şey olsa dahi.

Bir sonbahar akşamıydı yüreğime ses verip sırtıma vurduğum valizimle düştüğüm yollara. Anadolu’yu geçiyorum bir baştan diğer başa.. Kıraç toprakların akşamlarını seyrediyorum alıp giden gözlerimden. Sıra sıra dizilmiş Toroslar’ı aşıyorum bir de rüzgârın sessizliğini dinliyorum uzayıp giden kavak ağaçlarının yeşil hışırtısında. Sessiz ve suskun Fırat’ı geçiyorum korkulu bir sevinçle ve göz göze geldim işte bu suyun yuttuğu gencecik bedenlerle. Anadolu kadınını seyrediyorum Harran Ovası’nın uçsuz bucaksız altın sarısında, gölgelerinde ise uzanan adamları , yüzümde bir tebessüm, bir öfke ,akıp giden otobüste. Her şey gülümsüyor gibi bana ve ben, bu yolun bilindik yolcusuyum, ben Anadolu kadar saf ve Anadolu kadar temiz yüreklilerin aşığıyım. Koşar adım varayım, varayım da seveyim diyorum, kocaman dünyada sevilecek ne varsa .

Akşam karanlığının korkunç yalnızlığında alıyorum soluğu, ıssız ve soğuk bir dağ köyü ortasında. Yabancılığıma saldıran köpeklere aldırış etmeyenlere şaşırmışlığım oldu önce, sonra Anadolu’da misafiri karşılayan köyde ipe sapa gelmez köpekler oluyor ilkin dediler.Dost düşman iyice bilinsin diye. Sonra tanınamazlığın içinde çöken hayallerimin acısı vuruyordu gencecik yüreğime.Ağlamak olmaz diyordum bu yerde ve yoksulluğun yüzlere yansıttığı ağır çizgilere dalıp dalıp düşünmek , vakit kaybetmek olmaz artık diyordum kendi kendime..

Akşam karanlığında, kimsesizliğin içinde kimse olmak yeter derken, bir kağnı arabasının kulakları delen cızırtısı giriyordu yalnızlığımın içine. Kağnıyı süren bin yıllık çile ve çileyi uğraş bilen bir yaşlı adam ,yaklaştı yaklaşıyor ama nerde.Önce öğretmen olduğumu anlatmalıydım ona , ya da kanıtlamalı bu ıssız gecede. Gecede bir sessizlik,bir sessizlik, dışarı çıkma uğruna tarla faresi çıldırıyordu deliğinde. Anadolu’da her gece bin bir bilmece ve geceyi saran yılanın avına yaklaşmasıdır sinsice.

Sabahın o içime doğan berrak güneşiyle uyanıyorum ilk kez. Memleketim gibi kokuyor her yer, kalabalık kentlerin duman kokan havasına inat ve buralarda bin ömre bedeldir ,toprak damlı evlerde kaymak tutan yoğurda kaşık sallamak. Güneşte yıkanıyorum şimdi ve isminden öte hiçbir şeyinin bilinmediği okuluma yaklaşıyorum ağır adımlarla. Okula yaklaştıkça nedense içimde bir ürperti ve buralarda kaderine terkedilmiş bir okul , okul demeye bin şahit bir yıkıntı. İlkin sınıfa giriyorum taze bir öğretmen edasıyla ,yıkık dökük duvarlara dalıyor gözlerim ,yanarım, yanarım şimdi parçalanmış ve elden avuçtan kayıp giden tap taze hayallerime. Lojman bir sürüngenler yuvası , öğreniyorum artık bu yerde yaşamak, yaşayabilmek ve yüreğini ortaya koyabilmektir asıl mesele.

Vakit yok ,bu çocukların o içimi ısıtan bakışlarıyla tanışmalıyım tez elden derken, bir gerçeği daha öğreniyorum(ki bu en acı gerçek oluyor) sulak yurdumun şarıl şarıl boşa akan suları düşüyor aklıma. Köyde su yokmuş , dizlerimin bağı çözülmüş işte en zoru bu demiştim. Evet her şeyi kabullenmiştim ve evet her şeye tamam demiştim ama bağıra bağıra "hayır olamaz" dediğim gün gibi aklımda . Suyun olmadığını anlayınca ve güneşin kavurduğu suya hasret bu dudaklarımın bilmem kaç yıl, susuz bir hayat süreceğini düşününce.

Bir köy yerinde , hem de yaşamaya dair her şeyden mahrum bu köyde , akşamın gelişini bekliyorum ilk kez yalnızken. Karanlık, bir fırtına gibi yayılıyor bu akşam , neden böyle ıssız bu köy, bu lojman ve böyle yalnız ve böyle karanlıklarda kaç kez güneşi bekleyeceğim, kaç kez böyle sabırsız. Sonra bir okul , bir köy ve birkaç kocaman yürek olduk bu yerde. An oldu iki damla yaş oldum, gevrek bir çocuğun öksüz kalan gözlerinde. An oldu sessiz bir türkü oldum tenha bir köşede dillerde. Sarı saçlarda bir rüzgârdım ,estim şöyle püfür püfür. Öğrenilen ilk hece ben, gözlerdeydim kömür kömür.

En çok düğün gecelerinde ağlardım sebepsiz sevmelere. Belki de bir umuttum ama çabalarım nafile. Bu coğrafyada yasaklıdır aşk, bildiğim alev alev bir sızıdır gizlenmiştir yürekte. Bazen bir ırmaktım durmaksızın akardım. Bazen bir ağıttım, kanlı bıçaklı , yere düşen yiğide. Bazen bir öğrenciydim, okur okur severdim, bazen de inceden bir kaval, koyun güden ellerde..

Bir gece yine gözlerimde uyku yok, penceredeydim tıpkı uykusuz kaldığım her gece. Karcadağ’dan savuruyordu yine rüzgar, ekin tarlaları birer deniz dalgası, rüzgara kaşı tarumar.Ay ışığında akrebin kaçışını görmüştüm o an .Deliğinde tarla faresi, kovuğunda yavrulayan kuş bağırtısı yankılanıyordu bu derin gecede. Avcı uzaktan bakıyordu gözlerime. Burası benimdir dercesine. Sonra görmüştüm ilk kez bu kocaman , bu yılan ki ,tüyler ürperten. İşte beş yıl böyle geçti ve şimdi ayrılık vakti geldi, gitmem gerek bu yerden. Geride bıraktıklarım yaşıyor yüreğimde, orada kalanlar ise taşıyor,taşıyor durmuyor bende.

www.idealistogretmenler.com

 
Toplam blog
: 61
: 1168
Kayıt tarihi
: 04.08.06
 
 

1974 yılında  Erzurum’ un Karayazı ilçesinde doğdum.İlköğrenimimi Erzurum'da,Ortaöğrenimimi Şan..