Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Temmuz '17

 
Kategori
Öykü
 

AYRILIK VAKTİ

AYRILIK VAKTİ
 

Serdar Yıldırım / durbunyazar.com


Adamın içi içini yiyordu. Son birkaç gündür süren bu soğukluk, beyninde olanca gürültü kopmasına neden olan bu sessizlik, donuk bakışlar, titrek dokunuşlar onun için hiç de alışılagelmiş bir durum değildi. Sevgilinin gözlerindeki renk solmuş gibiydi. Üç senedir ruhlarını birbirine kenetleyen aşk, sanki bu ara dört duvarın arasında soluksuz kalmıştı. Adam, bu duruma bir türlü anlam yükleyemiyordu. Havadaki kasveti dağıtmak için ayağa kalktı. Televizyon sehpasına doğru yürüdü. Sehpanın alt rafındaki radyoyu açtı. Radyoda Kazım Koyuncu çalıyordu.

''İşte gidiyorum. Bir şey demeden. Arkamı dönmeden. Şikâyet etmeden...''

Derin bir nefes çekip tekrar köşe koltukların olduğu yöne doğru döndü. Üç adım attı. Koltukların ortasındaki üzeri cam kaplı olan ahşap ayaklı sehpaya uzandı. Sehpanın üzerinde geceden içilmiş içki şişeleri, üzerinde sigara izmaritlerinden küçük bir tepe oluşmuş nazar boncuğu desenli kül tablası, ikisi boş olan üç sigara paketi ve bir çakmak vardı. Geçen geceye ses olan tek şey şişelerin bir birilerine tokuşması ve bu kederli gecede sadece yanıp kül olmayı düşleyen sigaraları ateşleyen çakmaktı.

İçi dolu paketten bir dal aldı. Diğer eli ile çakmağı kavrayıp sigarasını yaktı. Köşe koltukların karşısındaki tekli koltuğa oturdu. Sigarasından bir nefes çekti. Dumanını çaresizce üfledi ve kadına baktı. Ölüm, bir yok oluştu. Ama bu sessizlik, ölmeden önce ölmek, arafta süzülmekti. Nedenini bilmediği bir sona adım atmak, kör kafesin içinde kanat çırpmaya çalışmaktan farksızdı. Her kanat çırpınışta kırılan yürek sesleri, içindeki serçeyi yavaş yavaş tüketiyordu.

'' Hiç bir şey almadan, bir şey vermeden, yol ayrılmış görmeden, gidiyorum.''

''Neden?'' dedi adam.

Bir askısı sağ omzundan aşağı düşmüş beyaz geceliği, dağılmış küt saçları, altları morarmış siyah gözleri ile adamı süzdü kadın. Bütün gece süren donuk bakışları etkisini hiç azalmadan sürdürüyordu. Sehpaya uzandı, şişelerden birini aldı ve ağzına götürdü. Şişenin içindeki içkinin bitmiş olduğunu ancak o zaman anladı. Sehpaya geri bıraktı. Yüzüne sadece bir kısmını yansıttığı en derinlerine uzanan buz dağı soluğunu kesiyor, çığlıklarını boğuyordu. Korkmuş bir ceylan yavrusu gibi titreyen bedeni, tekrar sevdiğinin kollarına koşup güvende olmak istiyordu. Yapamadı. Yalanın en siyahını, aldatmanın en adisini döküverdi dilinden;

''Sana olan sevgim azaldı anlıyor musun? Artık ne şefkat dolu ellerini, ne aşk ile bakan gözlerini, ne de güvenle içinde kaybolduğum tenini istemiyorum. Buradan, bu evden, senden gitmek istiyorum.'' dedi kadın. Yüreği kanadı, boğazındaki yumruk yutkunmasını engelledi ve sustu.

Adam bir anda ayağa kalktı. Uykusuzluktan nar gibi kızarmış gözleri yaşardı. Gözyaşları aktı kadının öpmeye doyamadığı dudaklarına. Yürüdü. Kadının önüne geldiğinde dizlerinin üzerine çöktü. İki elini avuçlarının içine alıp sıkıca tuttu ve kadının gözlerine baktı.

''Ne küslük var ne pişmanlık kalbimde. Yürüyorum sanki senin yolunda. Sesin uzaklaşır her bir adımda. Ayak izim kalmadan gidiyorum.''

Kadın adamın gözlerine bakamadı. Adam, '' Aşkımızın gücü her şeye yeterdi. Sevgimiz nice dünyalara bedeldi. Bizi ölüm bile ayıramaz derken neden şimdi ölmeden öldürüyorsun beni?'' dedi.

Kadın ellerini adamın avuçlarından çekti. Göz pınarlarından fışkırmak için inatla kanat çırpan yaşlarını içine akıttı. Ayağa kalktı. Yatak odasına gidip elbiselerini giyindi.

Salona döndüğünde adam hala dizlerinin üzerindeydi. Gözyaşları çağlayanlara dönmüş, yalvarırcasına sevdiğine bakıyordu. Bir türlü anlam veremediği bu sonun merakını ve acısını yaşıyordu.

''Girdiğin tel kalbimde kırılmadı. Gönül kuşu şarkıdan yorulmadı. Bana kimse sen gibi sarılmadı. Işığımız sönmeden gidiyorum.

Kadın hiç bir şey söylemedi. Evin kapısına doğru yöneldi. Kapının kilidini açtı. Çıkmadan önce son kez adama baktı. Adam, ''Gitme!'' dedi. Kadın arkasını döndü ve kapıdan çıktı. Adam pencereye koştu. Bir umutla kadının arkasından baktı. Kadın dönmedi.

O ana kadar içine akıttığı gözyaşlarını özgür bıraktı kadın. Arkasına bakmadan yürüdü. Bir elinde adamın teninin kokusunun karıştığı hırkası vardı. Diğer eli ise sağ göğsünde, daha ancak iyice bastırınca hissedilebilen ama bedenini için için kemirmeye başlayan küçük yumrudaydı.

Kadın gözden kaybolduğunda adam yere yığılmıştı. Yumruğunu sıktı, ağzına götürdü ve kanatırcasına ısırdı. Pencerenin koluna tutunarak güçlükle ayağa kalktı. Nedenini bilmediği ayrılığı sorgularken elini sağ göğsüne götürdü, göğsü acıdı...

 
Toplam blog
: 21
: 310
Kayıt tarihi
: 10.05.14
 
 

İstanbul Burgazada doğumluyum. Sakarya Üniversitesi Turizm Otelcilik ve Anadolu Üniversitesi İşle..