Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Ağustos '07

 
Kategori
İlişkiler
 

Ayrılık

Ayrılık
 

İnsan değer verdiği şeylerin elinden kaybolup gitmesine üzülür hep. Üzüntümüz bazen öyle büyük, öyle derin olur ki, bazen günlerce, bazen de bir yaşam boyu sürer. Ayrılığın adı çok ta aranamaz. Ayrılığın anlatımı çok güçtür. Ayrılık sevdiğimiz bir eşya da olabilir, hiç yanınızdan ayrılmayan sevimli, yürekli bir dostta, yüreğinizi teslim ettiğiniz, geleceğe onun gözleriyle baktığınız bir sevgilide olabilir. Ayrılıkların en acısı, biri yakınımızı kaybetmek, biri de onun kadar acı veren sevgiliden ayrılmaktır. Birini toprağa, birini yüreğimize gömeriz. Bu anlamda üst üste gelen bir kaç ayrılığa tanık oldum. Doğrusu, yaraladı, hırpaladı bu ayrılıklar beni. Ayrılıklara karşı insanın ne denli çaresiz olduğunu yaşadım ve kavradım. Öğrendim ki aşk kavuşamamaktır. Yakınlaşmanın ayrılığa dönüştüğü andır. Bedeli ağır, izleri derindir. İki ayrılık da böyle bir şey olsa gerek.

Ayrılıklardan biri sevdiğin, hep sevgisine muhtaç olduğun, aldığın, varlığını zenginliğin, yokluğunu yalnızlık saydığın bir yakınını toprağa bırakıp bir daha görememek üzere ayrılmak… Diğeri çok canım dediğin sevgiliden ayrılmak… Bu anlamda biribirini çok seven iki insan tanıdım. Mutlu olacakları günlerin hayalini kurarlardı hep. Onlar için başka hiçbir şey önemli değildi. Okul günlerinde sarmıştı sevginin rüzgârı, elektriklenmeler. Birbirlerini görmeden geçirdikleri zamanı azap sayarlardı. Üniversite yıllarında bazen derslere bile girmezlerdi, ya da girerlerdi fakat farklı bölümlerde olmalarına rağmen aynı sınıfta olurlardı nasıl oluyorsa. O sınıfa aralarında Aşkın Sınıfı derlerdi. Hayat güzeldi, bir şeyleri paylaşıyor olmak daha da güzeldi onlar için. Dört yıl boyunca çok şeyler yaşadılar, tabi iç burkan günleri de oldu ama birbirlerinden aldıkları güçle her şeyi atlattılar, çünkü birlikte olmaktan mutluydular…

Bir de baktılar okulun son günleri, aldı mı yüreklerini ayrılık acısı. Bu acıya katlanamayız derken, gelecekte daha derin ayrılık acısını nereden bilebilirlerdi ki. Artık eskisi gibi görüşemeyeceklerdi, bu yetmez gibi sevdiklerinden dostlarından, arkadaşlarından ayrılacaklardı, her biri kum tanesi misali bir tarafa dağılacaktı. Ama sözler verildi, geleceğe, birlikteliğe yönelik. Kimse kopmayacaktı sevgilisinden; ama hayat rüzgârı sonbahar yaprağı gibi aldı götürdü her birini farklı bir köşeye. Sevenlere engel teşkil eder mi hiç uzaklık, tabi ki hayır.

Sevgililer her fırsatta görüştüler yine, e tabi teknolojimizde sağ olsun özlemlerini giderdi ihtiyaç duyduklarında birbirlerine. Zaman geçti oğlanın askere gitmesi gerekti, kız çok üzüldü, uzak bir yere giderse ne yaparım diye. Sevenleri ayırmak kolay mı, kızın olduğu yere çıkınca oğlanın askerlik yeri, şans bu kez güldürmüştü onları. Biri özlem duymadı, biri yol gözlemedi. Nitekim oğlan askerlikteki izin günlerini hep sevgilisiyle birlikte geçirdi. Mutluluklarından hiçbir şey kaybetmediler. Sevgileri büyüdü, aşkları devleşti.

Bir süre sonra gerçek hayata dönerek iş için başvuruda bulundu sevgililer. Başvuruları sonuçlandı, ikisi de çalışma hayatına atıldı; ama farklı şehirlerde. Bu ilk ayrılıktı. Ama artık işleri de olduğuna göre daha fazla neyi bekleyeceklerdi. Evlenmeye aralarında karar verdiler; ama bu sandıkları kadar kolay olmayacaktı.

Bu güne dek hesap etmedikleri bir engel dikildi aşklarının, sevgilerinin karşısına. Kızın ailesi daha önce yaşadığı olaylar yüzünden çok ince eledi sık dokudu. Yeri geldi kavga ettiler kızlarıyla. Ama sevgiye söz geçirmek kolay olmadı, kız istiyor, seviyordu. Bir de sözü vardı birlikteliğe. Kız elinden geleni yapıyor, her yolu uyguluyor, yeni yollar arıyor; e bu sırada zaman su gibi akıp gidiyor durmuyor.

Oğlan beklemekten sıkılmaya başlamıştı. Sevgililerin aralarındaki her konuşmaları birbirlerini yıpratmaya, kırmaya başlamıştı. Kız çok seviyorlar ya birbirlerini bunu da atlatacaklarını düşünüyordu. Umudu hep taze tutuyordu. Solmasına izin vermiyordu her şeye rağmen. Bir şeylerin olacağına da inanıyordu. Ta ki artık oğlan bu işin artık yürümeyeceğini söylemesine kadar. Nasıl yani bitmiş miydi bu büyük aşk? İnanmak istemedi kız, doğru olamazdı duydukları. Oğlan mutlu günlerine dair hiçbir şeyin aklında kalmadığını söyledi. Gerçekler bir bir saplandı yüreğine kızın. Belki bitmesi değil, oğlandan duyduklarıydı yüreğini acıtan. Bunları o mu söylemişti. Oğlan derdi ki hep seni kaybetmekten çok korkuyorum diye, hele ağlamasına hiç dayanamazdı kızın. Neydi bu kadar değişen, yaşadıkları kolay şeyler değildi elbette, ama sevgisi için mücadeleyi bırakmaması gerekmez miydi? Bu aşk bir anı olmaya başlıyordu. Kızın hayata, geleceğe dair tüm umutları bir anda tükenmişti. Hiç düşünmemişti ki ayrılığı. Verdiği emek bir anda uçup gitmişti. Ne için uğraşmıştı şimdiye kadar, o zaman düşündü ki o senin ona verdiğin kadar değer vermiyor zaten bu aşka, sevgiye.

Ne aşk, ne sevgi, ne emek, ne yürek, ne geçen zaman, ne tanık olan mekânlar, bu sevdadan bir aşk kahramanı yaratamamıştı. Bir an duygularından sıyrılarak gerçeğe döndü kız. Ve dedi ki; tüm yaşananları silip atabiliyorsa sevgili dediğin, can dediğin kendini böyle üzmeye değer mi hiç?

Kız yaşadığı aşkı, birlikte geçirdikleri sevgi dolu mutlu günleri güzel anılar olarak kalbinin en güzel yerine sakladı. Üzülmek çare değil dedi kendisine. Ve mutlu bir rüyadan uyanıp, gökyüzünün maviliğine gözlerini dikerek, uçan kuşların kandında özgürlüğü gördü. Derin bir soluk aldı, aheste aheste yol yürüdü. Çiçekçiden bir demet kır çiçeği aldı. Sokakta kuşlara yem attı. Tanıdıklarıyla selamlaştı. Arkadaşlarıyla şakalaştı. Duruldu, burkuldu. Evet, yaşıyorum, hayat devam ediyor diyerek, içten gülümsedi. Yeni hayatına başlamak üzere ayrılığa inat, daha güçlü bir adım atarak geçmişe elveda, yeni yaşama merhaba dedi.

 
Toplam blog
: 2
: 1094
Kayıt tarihi
: 26.08.07
 
 

Kalninizden sevgiyi hiç eksik etmeyin, her şeyin anahtarı sevgidir. ..