Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Ocak '14

 
Kategori
Tarih
 

Ayrışmanın nedenleri-Kurtuluş Savaşı stratejisi (1 )

Ayrışmanın nedenleri-Kurtuluş Savaşı stratejisi  (1 )
 

Ayrışmanın köklerini irdelemeyi sürdürelim.  

Kurtuluş Savaşı Stratejisinin *benimseyenler-benimsemeyenler* ayrışmasındaki etkenlerden biri olduğu yolunda görüşler vardır. Bu görüşlerdeki haklılık payı üzerinde fikir yürütebilmek için, önce stratejinin esaslarına bakalım.

*Stratejinin esasları.

 ATATÜRK, NUTUK' ta :  

"Milli egemenlik ilkesine dayalı milli mücadele padişahlığın sonu demekti, fakat mücadelenin Padişah'ı  kurtarmak için yapıldığı ilan edilecekti. Kurtuluş Savaşı başta İngilizler olmak üzere İtilaf Devletleri'ne  karşı bir savaştı, ama bu belli edilmeden İngilizlerle savaşılacaktı" der.  

Belirlenen stratejiye göre ;

"Kurtuluş yolu ararken iki şey söz konusu olmayacaktı. İlkin, İtilaf Devletlerine karşı düşmanlık durumuna girilmeyecekti sonra da Padişah ve Halife' ye canla başla bağlı kalmak temel koşul olacaktı." 

Stratejide iki ana prensip açık olarak görülmektedir. Padişah'a bağlı görünmek ve İtilaf Devletleri'ni  düşman olarak göstermemek. Amacın halkı ve aydınları mümkün olan en geniş ölçüde milli mücadelenin içinde tutmak olduğu açıktır.

Bu stratejide eleştirilecek yönler bulunabilir.

Ancak eleştirilmesi çok zor bir yön vardır. O yön, stratejinin, o günün yalın gerçeklerine dayanmakta ve onlarla bire bir örtüşmekte olduğudur.

O günlere gidelim. Gerçekler neydi ? 

Eğer insanlara savaştan sonra saltanat ve hilafet kaldırılacak, cumhuriyet kurulacak denilseydi, mücadeleyi destekleme istekleri önemli ölçüde azalırdı.

İtilaf Devletleri' ne karşı doğrudan düşmanlık güdülmemesi yaklaşımı da günün şartlarını dikkate alan gerçekçi bir yaklaşımdı. Böyle yapılmasaydı zaten fazla mecali kalmamış insanlar kendilerinden imkansız bir şey istendiğini düşünebilirlerdi.

Geniş halk kitleleri yeni bir savaş için ne hazır ne de istekliydi. Nasıl olsunlar ki, bu nesil Balkan Savaşları'nı yaşamış, Çanakkale'de var olma mücadelesi vermiş, Yemen'den Galiçya'ya kadar cepheden cepheye koşmuş ve tükenmişti.  

AVCIOĞLU durumu şöyle özetlemektedir :  

"Anadolu köylüsü bitkin, ümitsiz ve güvensizdir. Yüzyıllar boyu, asker diye canını, vergi diye malını vermiştir. Hatta bazı köylüler, askerlikten kurtulmak için yüzyılların tepkisi ile ya kendilerini sakatlamakta ya da dağlara kaçmaktadırlar. "   ( TÜRKİYE'NİN DÜZENİ     Dün, Bugün, Yarın. )

Osmanlı'nın milli mücadeleyi başlatacak olanlara bıraktığı miras budur. Bu miras, hep ,Osmanlı'nın ihtişamlı devirlerine vurgu yapan resmi tarih ve ona dayanan tarihi gerçeklikten uzak magazinsel dizi ve filmlerin yarattığı sis perdesi altında gizlenerek gözlerden kaçırılmaktadır. Bu sisin altında, Kurtuluş Savaşı'nın ve yeni devletin neredeyse yoktan var edildiği tarihi gerçeği vardır. 

Milli mücadeleye ve sonraki döneme "Türk Mucizesi" denmesinin nedeni sisin altındaki yokluk ve yoksulluk gerçeğine rağmen mücadelenin kazanılmış olmasıdır.

İNÖNÜ ;                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                               

"Orduyu kurmak için asker alıyoruz, sabahleyin giydiriyoruz, teçhiz ediyoruz, silahlandırıyoruz, akşam üzeri hepsi gidiyorlar" diye yakınmaktadır.

*Strateji destek sağladı mı ?   

Prof. Metin HEPER' e göre Kurtuluş Savaşı'na geniş çevrelerin desteği pek de gönüllü değildi.

"Kurtuluş Savaşı yıllarında bile ATATÜRK ve arkadaşları geniş çevrelerden pek destek görmediler.  Anadolu'daki ayan ve eşraf ise ilk önce bir tereddüt geçirmiştir. Yunan işgalinden evvel diğer işgal kuvvetleri, ayan ve eşrafı halk ile ilişkilerinde aracı olarak kullanmışlar ve bunların bağlılığını sağlamak için ellerinden geleni yapmışlardır. Bu çabaların sonucu olarak örneğin İtalyan işgal bölgesinde ayan ve eşraf İstiklal Mücadelesine karşı olumsuz bir tavır takınmıştı. Ancak çeşitli mezalimi de beraberinde getiren Yunan işgali ve ATATÜRK 'ün, İstanbul Hükümeti'nin müttefiklerin her isteğine boyun eğme yanında, Müslüman vatanı gavurlardan kurtarmak için  hiç bir şey yapmadığını ustalıkla gözler önüne sermesi ayan ve eşrafın ilk tereddütlerinden geniş ölçüde sıyrılmasını sağladı." (  BÜROKRATİK YÖNETİM GELENEĞİ   Sayfa 97 )

*Stratejinin günümüze yansıyan sonuçları 

Milli mücadeleyi başarıya götüren bu stratejinin günümüze yansıyan sonuçları olmuştur. Cumhuriyetin * benimsemeyen *  vatandaşları, ki onlar hep bir geriye dönüş özlemi içinde yaşamışlardır, demokratik ortam oluşmadığı için baskı altında tutulan farklı yaşam tarzı isteklerini ve değerlerini savunmak için, milli mücadelenin stratejisini tartışma konusu yapmışlardır. Böylelikle cumhuriyetin önerdiği yaşam tarzını reddetmek için haklı gerekçe bulduklarına inanmışlardır.

Bu argümana göre Mustafa Kemal yurdu düşmandan kurtarmak için Padişah tarafından görevlendirilmişti. Savaş bitince İstanbul a gelip Padişah'a tekmil vermesi gerekirdi. Bu da bir görüştür ancak Kurtuluş Savaşı'nın Padişah'ın desteğiyle değil, Padişah'a rağmen, boyunlarda idam fermanları asılı olarak yapıldığı gerçeğini göz ardı etmektedir.  

Son Padişah, saltanatın varlığının devamını İngilizlerle işbirliğinde görmüştür. Bu çok da yadırganacak bir davranış değildir. Ordular yenilmiş, ülke işgal edilmiş, elde avuçta bir şey kalmamıştır. Herhangi bir Padişah'ın veya Kral'ın milli duygulara ve milli bilince sahip olmasını beklemek eşyanın tabiatına aykırıdır. O, aldığı eğitim ve sahip olduğu kültürün doğal icaplarını yerine getirmiştir. Ecdadından miras kalan saltanatını korumaya çalışmıştır.

*Osmanlı neden yıkıldı ?  

Osmanlı Devleti, çağına ayak uyduramadığı için,1700 yılından 1918 yılına kadar süren iki yüz yıllık bir mücadelenin sonunda düşmanları tarafından parçalanmış ve yıkılmıştır. Osmanlı Devleti'ni cumhuriyeti kuranlar yıkmamıştır. Tam tersine onlar,Türk'ün kan ve ateşle imtihan edildiği 1912-1918 yılları arasında canlarını feda etme pahasına Osmanlı'nın yıkılmasını önlemeye çalışmışlardır. Her cephede onlar vardır. Onlar ki ;

" toprağın kara bağrında sıra dağlar gibi " durmuşlar,

" ardına bakmadan yollara " düşmüşler,

" huduttan hududa yol bulup " koşmuşlar, 

" cepheden cepheyi " sormuşlar, 

" sellercesine ileri atılıp "

" tam ercesine göğüslerinden " vurulmuşlar, 

" bir gül bahçesine girercesine " şu kara toprağa girmişlerdir.   

Onlar ;

" kendilerini toprağa vere vere "

Bize bugün yaşadığımız vatanı hediye etmişlerdir.  

Selam ve rahmet olsun onlara.

*Cumhuriyet savunulabilir mi?  

Kurtuluş Savaşı'nı yoktan var edip, arkasından cumhuriyeti kuranların millete verdikleri hizmet yüce ve kutsaldır. Bu kutsal hizmet cumhuriyete inanan insanlar tarafından her zaman her yerde savunulabilir.  Yanlış olan, tabular yaratarak ve kanunların arkasına sığınarak konuyu tartışmaktan kaçınmaktır. Bu kaçınma, geçmişte, sanki yapılan yüce hizmetin savunulması mümkün değilmiş gibi yanlış bir izlenim doğurmuştur. 

En temel savunma; çağdaşlaşma yolundaki bugünkü güçlü Türkiye'nin cumhuriyetin eseri olduğu gerçeğidir. Osmanlı'nın kopan diğer parçalarıyla Türkiye arasındaki mevcut farkı yaratan cumhuriyettir. Cumhuriyetin getirdiği laik ve demokratik düzen olmasaydı, muhtemelen, ülkemiz de bugün Irak ve Suriye gibi olurdu.

Tarih tartışmaları, herkesin üzerinde hem fikir olacağı sonuçlara ulaşmayabilir. Olayların görünüşü baktığımız açıya ve sosyal kimliğimize göre değişir. Bu tartışmalarda esas olan belgelere dayanan tarihi gerçeklerin saptırılmamasıdır. Bir de tarihi okurken olabildiğince o günün şartlarını dikkate alan okumalar yapılmalıdır. 1919 yılındaki olayları sanki dünya hali bugünkü gibiymiş gibi yorumlarsak sağlıklı değerlendirmeler yapamayız. Tabii ki her tarihi olaya yalın olarak değil, onu etkileyen ve çevreleyen tüm olaylarla birlikte bakmalıyız.

Bu ana esaslar gözetildiği taktirde herkesin farklı yorum hakkı saklıdır. Tartışılamayacak konu, cumhuriyeti benimsemeyenlerin de kendi görüşlerini serbestçe ifade etmeye hakları olduğudur. Bu en doğal insanlık hakkıdır.

Uzlaşmış, ayrışmalarını en aza indirmiş, mutlu ve huzurlu Türkiye'nin oluşmasının ilk adımı, vatandaşların, şiddet ve nefret içermeyen, her türlü düşüncelerini hiç bir kayıt ve şarta bağlı olmaksızın açıklayabilmeleridir. 

Birbirimizle konuşursak anlaşabiliriz diye düşünüyorum.                                                                                                                                                                              

 
Toplam blog
: 82
: 1739
Kayıt tarihi
: 04.05.13
 
 

Emekli pilotum. 1950 yılında Polatlı Çekirdeksiz köyünde doğdum. İlkokulu köyde ve Polatlı'da, li..