Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Kasım '11

 
Kategori
Basın Yayın / Medya
 

Ayşe Arman, Hürriyet Gazetesi, Ertuğrul Özkök, hedonizm, müstekbir

Ayşe Arman, Hürriyet Gazetesi, Ertuğrul Özkök, hedonizm, müstekbir
 

Türkiye'nin en çok okunan ve en popüler kadın gazetecisi Ayşe Arman


Ayşe Arman sadece mensubu olduğu Hürriyet gazetesinin değil, genel olarak basınımızın en çok okunan ve kamuoyunda popülaritesi en yüksek olan yazarlardan birisidir. Arman, bu bilinirliğini ve namını hem alanında ‘öncü’ olmasına ve hem de çok ‘cesur’ bir yazar olarak temayüz etmesine borçludur. Öncülüğü, ülkemiz gazeteciliğinde, okuruna sadece kendisini anlatmanın, sürekli olarak kendisine dair yazmanın başını çekmesinden geliyor.

Cesurluğuna gelince…

Evet, Ayşe Arman ‘cesur’, hatta ‘bayağı bayağı cesur’ birisi! Zira o, sıradan bir insanın, sadece çok samimi olduğu birkaç kişinin erişebileceğini düşündüğü bir günlüğe bile yazmaktan çekinebileceği en mahrem eylem, düşünce ve duygularını Hürriyet’teki köşesi üzerinden milyonlarla paylaşmaktan imtina etmiyor, bunda zerrece beis görmüyor. Bu şeffaflığıyla o tam manasıyla bir ‘cesur yürek’ değil de nedir Allah aşkına?!

Öte yandan, Arman’ın cesareti, öyle özenilecek, örnek alınacak bir tutum mudur, bu da çok tartışmalıdır doğrusu. Öyle ya, o, söz konusu cesaretini; ülkesinin ya da dünyanın can yakıcı sorunlarına ezber bozan, alışılmadık, düzenin verili kabullerinin dışında cevaplar üretmek alanlarında sergiliyor olsaydı, amenna, rahatlıkla ‘işte örnek alınması gereken bir gazeteci, işte rol modeli olmaya lâyık bir aydın’ diye takdim ederdim onu.

Lâkin ‘kazın ayağı’ öyle değil! Ayşe Arman’ın kendisine biçtiği ve kamusal alanda bilinir kıldığı kimliği böylesi pozitif bir cesaret klâsmanında var olmasını mümkün kılan bir duruşakarşılık gelmemekte. Onun cesareti; regl sırasında kullandığı pedini bedenine nasıl tatbik ettiğini, yatak odalarının büyük kısmını kaplayan devasa bir yatakta partnerleriyle nasıl seviştiğini, kızı, kaynanası ve kankileriyle nelerin dedikodusunu yaptığını, gündelik hayatı sırasında kendisini nelerin tahrik ettiğini, yediklerini, içtiklerini, yaptığı alışverişleri, taptığı markaları, ayakkabı ve çanta koleksiyonunu, gittiği lüks restoranlardaki ambiyansı, gardırobunun bileşenlerini, kimliğiyle / benliğiyle özdeşleştirdiği bedenini bir arzu nesnesine, bir ikonaya ve giderek de bir puta tahvil etmeye çalışmasının tezahürlerini olanca çıplaklığıyla ve bıkmadan, usanmadan, adeta döne döne kamusallaştırmasından kaynaklanan bir fenomendir.

Ayşe Arman’ın habercilik ve yazarlık performansı; kendisini pornografik bir nesneleştirme / şeyleştirme / metalaştırma prosesinden geçirip ‘müşterisinin tüketimi’ için ‘ramp ışıklarının altı’na atmasıyla sınırlı bir operasyon değildir. Bu operasyon sırasında Arman, insan benliğine dair bütün gayri maddi unsurları da materyelize etmeye; ruha, espriye, tine, töze dair ne varsa onları itinayla görünmez kılmaya gayret eder. Arman, röportaj yaptığı kişileri de kendisine uyguladığı nesneleştirme / şeyleştirme ameliyesine muhatap kılmakta; onları, aktardığı maddiyatçı, hedonist hayat fragmanlarına ve röportajının asli unsurları ve esas aktörleri olarak öne çıkan fotoğraflarda kurgulandıkları kadarıyla gövdenin pornografik suretlerine indirgeyerek pazarlamaktadır.

Hakkını yemeyeyim, Arman, kendisinin merkezi figürü ve imparatoriçesi olduğu bütün bu hedonist külliyatın yanı sıra, sıklıkla toplumsal sorunlara dair röportaj ve yazılar da yayınlamaktadır. Bunlardan hemen aklıma gelenler depremzedeler, çeşitli hastalıklara duçar olanlar, homofobik kaygılardan zarar görenler, şiddete uğrayan kadınlar, erken evlendirilen ya da okutulmayan kızlar, çeşitli alanlarda başarı öyküsü yaratmış kişiler, iş yaşamında yaşanan sıkıntılar gibi oldukça zengin bir sosyal sorunlar skalasını kucaklayacak mahiyettedir. Ayşe Arman, bahsettiğim bu sosyal problemleri de, hiç kuşkusuz kendi meşrebince dillendirmektedir. Bir diğer ifadeyle, onun yazılarından konuşan sosyal aktörler, dertlerini, sıkıntılarını, sorunlarını ancak Ayşe Arman’ın hedonist prizmasından göründüğü haliyle ifade edebilmektedir. Bir diğer deyişle, toplumsal ve politik kaygılar taşıyan bir demokrat, bir liberal, bir sosyalist  ya da bir muhafazakâr onlarla konuşmuş olsaydı kamuoyuyla paylaşılacak olanlardan çok farklıdır Arman’ın prizmasından yansıyanlar. Arman, bütün bu sosyal ve politik sorunlar yumağının dile getirilmesini; büyük bir maharetle bedenin görünür / pornografik kılınmasına ve onun üzerinden gençliğe, güzelliğe, yakışıklılığa, hayattan alınması icap eden hazza dair konuşulmasını mümkün kılan bir araçsallaştırma temelinde yapmaktadır. Böylece, bir hakem çaldığı bir düdük sırasında, bir gurme çok sevdiği bir yemeği tadarken, bir yazar bir eserini tamamladığında, ya da bir adli tıp uzmanı çözülmesi zor bir dosyayı CSI metotlarıyla çözdüğünde her nedense hep aynı haleti ruhiyeye gark olmaktadır: Orgazm olmak!

Arman’ın, hem kendisinin ve hem de muhatabının hayatının her enstantanesini ısrarla, özenle ve adeta idefix sahibi ve psiko-patolojik takıntılarla malûl birisi gibi cinsel hazla ve bedeni zevkle irtibatlandırması olgusunu burada daha detaylı bir şekilde mercek altına almayacağım. Söz konusu meseleyi, Sigmund Freud ve Wilhelm Reich gibi cinselliğe odaklanmış sosyal bilimcilerle onların takipçilerinin müellifi oldukları devasa literatürün eşliğinde bir başka yazımda derinleştirmenin anlamlı olacağına işaret edip, bu kısmı Arman’ın ‘Hocası’na dair bir tespitle tamamlıyorum.

Ayşe Arman’ı Türk basınına armağan eden, daha doğru bir ifadeyle, bu metinde değerlendirdiğim çerçevede yazmaya teşvik eden ve daima kuvvetle destekleyen meslek büyüğü Ertuğrul Özkök’tür. Özkök’ün ‘rahle-i tedris’inden geçen Arman, dürüst olmak gerekirse, tam manasıyla ‘boynuz kulağı geçti’ atasözünü kanıtlayan bir performans göstererek ustasını, Ertuğrul hocasını fersah fersah geçmesini bilmiştir. Öyle ki, daha düne kadar ‘dişi Ertuğrul Özkök’ olarak anılan Arman, bu başarısı sayesinde, artık ustasının ‘erkek Ayşe Arman’ olarak nitelenmesine neden olmaktadır.  

Özetle, Ayşe Arman gazeteciliği, kendi hayatının ve hayatlarına dair konuştuklarının bedenleriyle o bedenlerin haz ya da acılarına odaklanmış / indirgenmiş skeçlerin yapı taşları olduğu hedonist bir yap-boz ve pornografik bir jurnalizmdir. Cehaletiyle had safhada barışık, üstelik cahilliğinin hudutlarını bilememekten kaynaklanan bir echellikle de mücehhez, dünyayı ve hatta kâinatı yaşadığı daracık gettosunun sınırlarından ibaret sanmaktan kaynaklanan marazi (hatta patolojik) bir iyimserlikle malûl, bedeninin albenisinden, başarısının parlaklığından, zekâsının ve karizmasının sıra dışılığından alabildiğine emin bir kibrin mümessili olan Ayşe Arman, çizdiği bu kompleks ve müstekbir profille, toplumumuzdaki bazı kesimler için başarı timsali ve rol modeliyken, diğer bazıları içinse olabildiğince uzak durulması gereken ibretlik bir numune ve hatta ‘demonik bir fenomen’dir. Bu paragraftaki özneleri Ertuğrul Özkök olarak değiştirdiğinizde, metnin anlamında zerrece bir kayma ve bozulma oluşmaması, ‘usta’ ile ‘talebesi’nin nasıl da simbiyotik bir bütün ve  organik bir yekvücutluk içinde olduklarının en somut nişanesi olsa gerektir.

Türkiye’nin en çok okunan kadın yazarının benim bakış açımdan profili böyledir. 

 
Toplam blog
: 297
: 1623
Kayıt tarihi
: 29.08.11
 
 

1958 Fatih / İstanbul doğumlu. Etiler Lisesi ve İTÜ Maden Fakültesi Petrol Mühendisliği Bölümü me..