Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Haziran '08

 
Kategori
Deneme
 

Aytmatov'un Cemile*si ve masumiyet üzerine

Aytmatov'un Cemile*si ve masumiyet üzerine
 

"Bir Yahudi söylencesine göre bir bebek doğmadan hemen önce bir melek gelir, parmağını bebeğin dudaklarına bastırırmış. Doğmadan önce gördüğü her şeyi unutsun, masum doğsun diye. Burunla üst dudak arasındaki o küçük çukur, meleğin parmak iziymiş."
Nedir masumiyet?
Günahsızlık, saflık, iyilik, temiz yüreklilik...?
İnsanlar masumiyetlerini nereye kadar koruyabilirler?
Beş ya da on yaşına kadar mı? Belki birkaç yıl daha, ya sonrası? Hayatın birebir içinde olup da masumiyeti kaybetmemek olası mı?

Masumiyet, sevgi gibi insanla birlikte doğar. İkisi de insanlara Tanrı tarafından verilmiş birer armağandır. Biri kullanmamız için, diğeri korumamız için... Ve insanoğlu çoğu kez ikisini de ne yapacağını bilemez. Yüreğindeki sevginin farkında olmadan yaşayanlar olduğu gibi onu hovardaca kullanıp tüketenler de çoktur.Masumiyet ise ruhun derinliklerinde bulunur. Belki de çabuk kaybolmaması içindir bu saklılık. Bazı insanların çok özel oluşunun kaynağı masumiyetlerini yitirmemeleri olabilir mi diye düşünüyorum...

Aytmatov'un ardından Cemile'yi bir kez daha okudum. Cemile'de başka aşk öykülerinde olmayan tek şey işte buydu! Onu "Dünyanın en güzel aşk romanlarından biri" yapan bence içinde barındırdığı o masumiyetti...
Louis Aragon kitabın ön sözünde şöyle yazıyor: "Ey, inanmadığım Ulu Tanrım! Aşka olan bütün imanımla inandığım o Ağustos gecesini bana bağışladığından ötürü sana şükrediyorum."

Onu inanmadığı bir Tanrı'ya şükrettiren o Ağustos gecesi, İkinci Dünya Savaşı'nın üçüncü yazında geçer:
"Bozkır bir an gençleşmiş gibi oldu;kıpırdandı, karanlıkları dağıttı.Bu engin bozkırda ben iki aşık gördüm. Onlarsa sanki orada değilmişim gibi, beni hiç farketmemişlerdi. Hem yürüyor, hem de bütün dünyayı unutup türkünün ahengiyle birlikte iki yana sallanan bu iki aşığa bakıyordum. Bambaşka iki insan olup çıkmışlardı. Oysa sırtındaki yıpranmış, düğmeleri çözülmüş asker gömleği ile hep o bildiğimiz Daniyar...Ama gözleri karanlıkta alev alev yanıyor gibiydi. Kirpiklerinde gözyaşları, parıldayan, ürkek ve sessiz, ona iyice sokulmuş Cemile. Yepyeni, harikulade iki insan olup çıkmışlardı. Mutluluk da bu değil miydi zaten?"

O Ağustos gecesi Cemile içindeki boşluğun askerdeki kocasıyla ilgisi olmadığını anladığında Daniyar'ın türkülerinin de sırrını çözmüştür.Kurkureu vadisinde yankılanan bu türküler, Cemile'nin kapıları sımsıkı kapalı yüreğinden içeri sızmaya başlamıştır bile.

Aytmatov, Cemile'nin öyküsünü 13 yaşındaki Seyyit'e çocuk masumiyeti içinde, onu sevdiğini bilmeden anlattırır. Oysa roman aslında Seyyit'in öyküsüdür. Onun gizli dünyasını, duygularını, yaşamı içinden çocukluğuna dair kocaman bir kesiti paylaşırız romanda. Kırgız dağlarını, Kazak bozkırlarını, Kurkureu vadisini, uzak dağ köylerinden gelen zahire yüklü hayvanları, sıcaktan kavrulmuş elbiseleri içinde kararmış, çıplak ayakları taşlarda yarılmış, dudakları tozdan ve sıcaktan kanayacak kadar çatlamış kadınları onun gözüyle görürüz. Olduğu gibi ve olanca saflığıyla anlatılır her şey.

Cemile'yi evli bir kadın olduğu halde bir genç kız gibi görmemizi ve Daniyar'la olan aşkını kutsamamızı sağlayan da anlatımdaki bu inanılmaz masumiyettir.
Sanırım Aytmatov'un zaferi de bu olsa gerek.



*Cengiz Aytmatov / Cemile çev.Şerif Hulusi
Yaba 2002






 
Toplam blog
: 235
: 2079
Kayıt tarihi
: 26.09.07
 
 

Burada yazarken kim olduğumuzun, ne olduğumuzun bir önemi olmadığını düşünüyorum. Önemli olan yaz..