Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Ağustos '07

 
Kategori
Yolculuk
 

Ayvalık yolcusu…1

Ayvalık yolcusu…1
 

Rotamızı Fethiye olarak belirlemişken kaptan son anda dümen kırdı ve Ayvalık'ta bulduk kendimizi. Bu çok kolay olmadı tabi. Hazırlanmak için çok az zaman kalmıştı. Sabah telaşla hazırlanmaya başladım. Öncelikle otogardan akşam için biletleri aldım. Artık garanti olmasını istiyordum. Yine karar değiştirebilirdim çünkü aklım Fethiye’de kalmıştı. Bir de Didim vardı planda. Yurdumun öyle güzel kıyıları var ki seçim yapmak zor geliyor. Biletleri aldıktan sonra aklıma ilk gelen tatili belgelemekti. Yoksa kimseyi nereye gittiğime inandıramayacaktım. Konuştuğum herkese ayrı bir yer söylüyordum.

- Nereye gidiyorsun?

- Fethiye’ye.

- Nereye gidiyorsun?

- Didim’e.

- Nereye gidiyorsun?

- Bozcaada’ya.

Ayvalık dediğimi duyan olmamıştı.

Bu yüzden bir fotoğraf makinesi aldım. Eve dönmek için metro istasyonunda beklerken makineyi karıştırmaya başladım. Sabırsızdım her konuda olduğu gibi. Fotoğraf makinesi ile birlikte kalınca bir kitap verdiler kullanma kılavuzu başlıklı. Hayata gelirken böyle bir kitapla gelmiyoruz. Çok daha önemli olmasına rağmen, deneme yanılma yoluyla çizgimizi çiziyoruz. Hayat boyunca duygularımız ya da mantığımız nereye götürürse diyoruz. Büyüklerin yazdıklarını okuyor, anlattıklarını dinliyor ama yine de yolumuzu kendimiz buluyoruz. Düşsek de kendimiz düştük deyip ağlamıyoruz. Cihazlarda da benim için geçerli bu. Kılavuzlara pek takılmam. Cihaz elimde olmalı, hissederek, düşünerek ve kurcalayarak doğru yolu bulmalıyım. Okuyup öğrenmek burada geçerli değil benim için. Yap-boz olayı.

Metro istasyonunda etrafımı saran 17-18 yaşlarında birkaç kız ilgimi çekti. Bende onların. Değişik bir şiveleri vardı. Turist olarak düşündüm ilk önce. Hangi ülkeden olduklarını çıkarmaya çalışırken, anladığım kadarıyla,

- Abla gazeteci galiba, dedi biri diğerine.

Hiç ısrar etmeye kalmadan poz vermeye başladılar. Çok eğleniyorlardı, kahkaha sesleri istasyonda çınlıyordu. Fazlasıyla doğallardı. İlk çekimleri onlarla yapmak büyük keyif verdi bana.

- Nerelisiniz?

- Mardinliyiz biz.

Neyse fazla uzatmadan metro geldi ve ayrıldık birbirimizden. Günün geri kalan kısmı telefon görüşmeleri ve tatile giderken kolayca kapanan ama tatil dönüşü “dönmek istemiyorum” dercesine kapanmak nedir bilmeyen valiz hazırlıkları ile geçti.

Ve otobüsteydim.

Otobüsteyken Yılmaz Erdoğan’ın uzun yol müzikali Otogargaranın otobüs sahnesi geldi aklıma. Hani şu tatile gidemeyenleri sergileyen sahne. Ve tabi bir de Candan Erçetin’nin seslendirdiği o şarkı…Yok zannettiğiniz şarkısı değil. Ada sahilleri dilime dolandı. Nereden mi? Cunda Adası’ndan.

“Ada sahillerinde bekliyorum, her zaman yollarını gözlüyorum, seni senden güzelim istiyorum” Arkasından yalan demeden de geçemiyorum. Neyse zevkli bir şarkı, bozmayalım.

Otobüsümüz tüm hızıyla yol almaya devam ediyor. Yolculuklarda verilen ihtiyaç molası ruh hallerimi hiç sevmem. İçim bir garip ürperir. Yarı uykulu bir halde, nerede olduğunun bile farkında değilsin. Alaca karanlık, içeride telaşla yetiştirilmeye çalışılan açık, uçuk ve bol köpüklü soğuk çaylar. Bembeyaz yüzler.

Aracımız Ayvalık-Dikili.

İhtiyaç molası verdiğimiz yerde uyku mahmuru içimden geçmedi değil “Dikili nasıl bir yer acaba?”

Yola devam ediyoruz. Gün yavaş yavaş ağarmaya başladı. Bu yazdıklarımı sabah okuyabilecek miyim bilmiyorum. Karanlıkta yazılmış bir yazı. Otobüste herkes uyuyor ve ben yoldan geçen araba farlarının kazara sayfama vuran beyazlıklarında yazıyorum. Otobüste nasıl uyuyabilirim ki. Uyumak benim de en doğal hakkım ama başkasının özgürlüğünün başladığı yerde benim özgürlüğüm bitiyor. Nasıl mı? Ön koltukta oturan beyefendi olanca gücüyle horluyor, arka koltukta oturan da onun açık bıraktığı saniyeleri kovalıyor. Bana da yazmak düşüyor ve yolculuk devam ediyor…

Foto: Sema GÜZEL

 
Toplam blog
: 106
: 1384
Kayıt tarihi
: 21.02.07
 
 

Bir yaz gecesi hatırasıyım. Haziran doğumluyum. Bilirler haziran doğumlular. Hele ki haziranın tam..