Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Ağustos '07

 
Kategori
Yolculuk
 

Ayvalık yolcusu…2

Ayvalık yolcusu…2
 

Yolculuk devam ediyor.

Alaca karanlıkta ajandamın sayfa ayıracını ararken aklıma takılan bir hayat gerçeği de ayıraç oldu. İnsanların yollarını ayıran bir unsurdu para. Aldığın otobüs bileti senin konforunu belirliyordu. Gün iyice ağarmaya başladığı sırada Balıkesir şehir merkezinden geçiyorduk. Sokaklar kimsesizdi. Issız ve terk edilmiş bir şehir gibi yapayalnız. Sabah saat yedi suları Burhaniye garındayız. Her yanım tutulmuş. Yine ayıraç, para insanları nasıl da sınıflandırıyor. Çok para, rahat gidersin. Az para her yanın tutulur.

Burhaniye’yi geride bırakırken yol boyu zeytin ağaçları ile Karaağaç karşılıyor bizi. Önde zeytin ağaçları, arkasında yar gibi. Zeytin ağaçlarının gövdeleri dikkatimi çekiyor. Her biri birbirine özlemle sarılmış sevgilileri hatırlatıyor. Ağaç gövdeleri iki kökten çıkmış ve birbirine dolanmış sanki. Arkasından Ayvalık görünüyor. Şehir merkezindeyiz. Deniz kenarından geçiyoruz. Sol tarafta eski rum evleri göze çarpıyor. Liman şehri gibi görünüyor ilk bakışta. Kumsal arıyor gözlerim ama göremiyorum. Ayvalığı süzüle süzüle geçip Sarımsaklı beldesine ulaşıyoruz.

Sarımsaklı çok kalabalık. Seçimlerden sonra herkes akın etmiş beldeye. Özellikle İstanbul, İzmir ve doğal olarak Balıkesir plakaları gözüme çarpıyor. Kendimize zorlukla fesleğen kokulu bir apart bulabiliyoruz. Plansız çıkmanın zorlukları işte.

Akşam üzeri bir dolmuş bizi Ayvalık’a götürüyor. Bir bayan yanıma oturuyor. Çekik güzel gözleri ve çilleri var. Anlatmaya başlıyor biraz sorunca. “Biz Sarımsaklıyız” diyor genç bayan. Belki yirmi beşinde ama kucağında bir kız bir erkek iki çocuğu var. “Eşim teknede kavun içi dondurma satıyor. Kışın da taksicilik yapıyor. Eylülde herkes çekilmeye başlar bir başka güzel olur buralar. Kışın çok sakin oluyor Sarımsaklı. Gelenler burada ki sakinliği seviyor. Biz stres nedir bilmediğimiz için pek anlamıyoruz. Kışın biraz daha hareket olsa iş daha rahat döner belki.” Herkes ekmek derdinde diyorum içimden. Ayvalık’a kadar sohbet devam ediyor.

Ayvalık’ta sahil çok hareketli akşam üzeri. Sahilde ada turlarından dönen tekneler yanaşmış, yolcularını indiriyor. Küçük çarşısında, gözüme sakızlı kurabiye satan fırınlar ilişiyor. Ara sokakların birinde eski bir kilise camiye çevrilmiş. Bahçesinde gördüğümüz Rıdvan amca bizi eski kilise etrafında döndürüyor. Ayvalık ara sokakları resim çekmek için çok güzel eski evlerle dolu. Bazı sokaklar kedilerden geçit vermiyor. Mecburen dolanmak zorunda kalıyoruz.

Kıyıda balık tutan bir kişiye rastlıyorum. Yanında ki banka ilişiyor ve sessizce resmini çekiyorum. Oldukça sinirli amcam, bir tane balık bile tutamamış.

- Papalinamı yakalamaya çalışıyorsunuz.

- Hayır ben çupra bekliyorum.

- Bu mevsimde kıyıya gelir mi?

- Geliyor bazen.

- Papalina gelmez mi?

- Hayır onu açıktan ağla yakalıyorlar.

Sinirli amcamın balık tutmasını (tutamamasını) izlerken güneş yavaş yavaş dağların arkasına gizlenmeye başlıyor.

- Benden bu kadar. Yeterince eğlendim, diyor balıkçı.

- Bir daha ki sefere inşallah, diyorum.

İstemeyerek de olsa gülümsüyor. Boş kovasıyla sahilde gözden kayboluyor.

Kısa günün karı güneş batarken objektifime takılan denizde salınarak ilerleyen balıkçı kayığı oluyor.

Ayvalık Yolcusu...1
http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=58634


Foto: Sema GÜZEL

 
Toplam blog
: 106
: 1384
Kayıt tarihi
: 21.02.07
 
 

Bir yaz gecesi hatırasıyım. Haziran doğumluyum. Bilirler haziran doğumlular. Hele ki haziranın tam..